Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı

Çevre
BİRİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI VE MODERNİZMİ 1923’te yeni kurulmuş bir devlet olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarlık anlayışına, gerek dönemin toplumsal ve siyasal gelişmeleri, gere...
EMOJİLE

BİRİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI VE MODERNİZMİ

1923’te yeni kurulmuş bir devlet olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarlık anlayışına, gerek dönemin toplumsal ve siyasal gelişmeleri, gerek kimlik arayışları; özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gelişmeye başlayan milliyetçilik akımı etki etti. Bunun sonucu ortaya çıkan mimarlık üslubuna Birinci Ulusal Mimarlık Akımı adı verildi.

1930’lu yıllar, mimarlık eğitiminin yeniden yapılandırılması, mimarlık eğitiminde kurumsallaşma ve de Türkiye’de ilk düzenli mimarlık dergisi olan Arkitekt’in çıkması bağlamlarında önemlidir. Zeki Sayar, Abidin Mortaş ve Abdullah Ziya Kozanoğlu tarafından 1931 yılında yayına Mimar dergisi olarak başlayan sonra Arkitekt ismini alan bu yayın, 1981 yılına kadar yayınlanmaya devam etti.

Mimar Kemalettin ve Vedat Tek’in öncülüğünü yaptığı ve ilk aşamada “Neoklasik Türk Üslubu” ya da “Milli Mimari Rönesansı” denilen ama sonraları “Birinci Ulusal Mimarlık Akımı” adı verilen bu mimari üslubun en belirgin özelliği hem yerel hem de klasik Osmanlı yapılarında yer alan mimari öğelere ve süslemelere yer verilmesiydi. Klasik Osmanlı mimarisinden farklı olarak eskiden sadece dinî yapılarda kullanılan kubbe, saçak gibi mimari öğeler Birinci Ulusal Mimarlık Akımı döneminde her türlü kamu yapılarında sıklıkla kullanıldı. Ancak bu akımın etkisi sadece kamu binaları ile sınırlı kaldı. Bu akıma “Osmanlı Canlandırmacılığı” ve “Yeni Osmanlıcılık” gibi adlar da verildi

Birinci Ulusal Mimarlık Akımı Örnekleri

Birinci Ulusal Mimarlık Akımı örnekleri arasında Mimar Kemalettin’in İstanbul’da inşa edilen Kamer Hatun Camisi, Tayyare Apartmanları ve Ankara’daki Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları merkez binası verilebilir. Mimar Kemalettin Bey tarafından tasarlanan ve 1926 ile 1927 yıllarından inşa edilen II. Vakıf Apartmanı Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin diğer bir eseridir ve halen Devlet Tiyatroları’na hizmet vermektedir. Vedat Tek’in tasarımları arasında ise İstanbul Sirkeci’de yer alan Büyük Postane ve Haydarpaşa Vapur İskelesi yer alır. Arif Hikmet Koyunoğlu’nun uygulanmış projeleri arasında Ankara’da inşa edilen Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi (1927-1930) ve Etnoğrafya Müzesi (1925-1928) yer almaktadır. Giulio Mongeri’nin Ankara’da inşa edilen Birinci Ulusal Mimarlık Akımı örnekleri arasında Ulus’ta yer alan Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Binası (1926) ile Osmanlı Bankası (1926) ve İş Bankası (1928) binaları yer almaktadır. Ayrıca Ali Talat Bey tarafından tasarlanmış olan Beşiktaş İskelesi ve Kuzguncuk İskelesi de dönemin uygulamalarındandır.

Erken Cumhuriyet Dönemi

1930’lu yıllarda inşa edilen ve Ulusal Mimarlık Akımı içinde kabul edilmeyen yapılar da inşa edildi. Bu gruba giren, hem geleneksel öğeleri hem de modern mimarlık unsurlarını içeren projelerden birisi Ankara Tren Garı. Seyfi Arkan tarafından tasarlanan ve 1935 yılında inşa edilen Florya Atatürk Deniz Köşkü de 1930’lu yılların modernist mimarisi özelliklerini yansıtmaktadır.

Theodor Jost ve Robert Oerley tarafından tasarlanan ve 1927 ile 1932 yılları arasında inşa edilen Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü dönemin sağlık yapılarından birisidir. Ertuğrul Menteşe tarafından tasarlanan Mersin Halkevi binası (1946) Türkiye’de ilk kez döner sahne teknolojisinin kullanıldığı yapıdır.

Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki Yabancı Mimarlar

Yeni kurulan bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinin Ankara olması nedeniyle bu şehirde yeni idari binaların inşa edilmesi ihtiyacı doğdu. İhtiyaç olmasına rağmen yeterli sayıda yerli mimar olmaması nedeniyle 1927’den itibaren Avrupa’dan gelen mimarlara bu projelerin bir kısmı yaptırıldı. Almanya, Avusturya, Fransa ve İsviçre’den gelen toplam 40 mimar ve şehir plancısı 1924 ile 1942 yılları arasında Türkiye’de birçok projeye imzalarını attılar

Bu döneme hâkim olan yabancı mimarların ağırlıklı olarak Orta Avrupa’dan (Avusturya ve Almanya) gelmeleri nedeniyle, o dönemde yaygın olan neo-klasik akım da mimari üslup olarak uygulamalara yansıdı. Dönemin önemli eserleri arasında Çankaya Köşkü’nün bir parçası olan Pembe Köşk (Gudrun Baudisch ve Clemens Holzmeister; 1930–1932), Ankara Opera Sahnesi (Paul Bonatz; 1946–1947), Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (Bruno Taut, 1937), TBMM binası (Clemens Holzmeister, 1938–1963), Yargıtay binası (Clemens Holzmeister, 1933–1935) yer almaktadır.

Dönemin modern mimarlık akımlarının Türkiye’deki mimarlık uygulamalarına etkileri çok yaygın olmasa da, özellikle uluslararası üslup stilindeki birçok yapı 1930’lu ve 1940’lı yıllarda inşa edildiler. Bu tarzda inşa edilmiş yapılar arasında İstanbul Üniversitesi Gözlemevi (Arif Hikmet Holtay, 1934), Florya Deniz Köşkü (Seyfi Arkan, 1934), Taksim Belediye Gazinosu (Rüknettin Güney, 1938) ve Yalova Termal Oteli (Sedad Hakkı Eldem, 1935-1938) yer almaktadır.

Döneme ait farklı uygulamalar da mevcuttur. Örneğin Mersin Halkevi binası, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki bir devlet örgütlenmesi olan halkevi mimari tekniklerinin sergilendiği bir yapıdır. Türkiye’de inşa edilen en büyük halkevi olan bu yapı, ayrıca ülkede ilk kez döner sahne teknolojisinin kullanıldığı mekânlardan birisidir. Ertuğrul Menteşe tarafından tasarlanmış olan yapı kompleksi 1944 ile 1946 yılları arasında tamamlandı.

İKİNCİ ULUSLA MİMARLIK AKIMI

İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik olumsuzluklar, savaş dolayısıyla yurtdışından gerekli yapı malzemelerinin getirilememesi gibi zorlukların yaşandığı ve de 1940’lı yıllarda başlayıp 1950’lerde de devam eden bu döneme İkinci Ulusal Mimarlık Akımı denmektedir. Bu dönemi “Yeni Yöreselcilik” olarak niteleyen mimarlık eleştirmenleri de vardır.

1940’lı yıllarda dünyada da yaygınlaşan milliyetçilik akımlarının etkisiyle yerini daha ulusal akımlara bırakması hususu ile ilgili en somut örneklerden birisi Ankara’da yer alan eski Sergi Evi’dir

İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın temsilcilerinin başında Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat gelmekteydi. Ayrıca Bruno Taut da bu akımla özdeşleştirilmiş tasarımlar gerçekleştirdi. Sedat Hakkı Eldem ile Emin Onat’ın birlikte yapmış olduğu tasarımlar arasında en tanınmışı İstanbul Üniversitesi’ne ait Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi binaları (1944-1952) ve İstanbul Adalet Sarayı (1949) binasıdır. İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi yapılarının en belirgin özellikleri simetriye önem vermesi ve anıtsal olmalarıdır. Bu yönüyle dönemin totaliter rejimlerinin sonucu olan Faşist mimarisi veya Nazi mimarisi öğelerini taşısa da, saçakları gibi bir takım mimari öğeleri ile Osmanlı konut mimarisine referans vermektedir

İstanbul Adalet Sarayı projesi ise her ne kadar modern mimarlığın özelliklerini taşıyan bir yapı olsa bile yine de İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın en son uygulanmış örneği olarak da kabul edilmektedir.

Doğan Erginbaş, Ömer Güney ve İsmail Utkular’ın ortak tasarladığı bir proje olan ve Şişli’de yer alan İstanbul Radyoevi (1945) bu akıma örnek başka bir yapıdır. İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nda yaygın olan simetri kullanımı ve anıtsallık kavramlarının uygulandığı daha anıtsal iki örnek mevcuttur. Bunlarda ilki Feridun Kip, Doğan Erginbaş ve İsmail Utkular’ın tasarladıkları ve 1954 ile 1960 yılları arasında inşa edilen Çanakkale Şehitleri Anıtı’dır. Diğeri ise Emin Halid Onat ve Ahmet Orhan Arda tarafından tasarlanmış olan 1944 ile 1953 yılları arasında inşa edilen Mustafa Kemal Atatürk’ün kabrinin yer aldığı Anıtkabir’dir.

Dönemin üslubunu yansıtan diğer örnekler Sedad Hakkı Eldem tarafından 1939 yılında tasarlanmış Uluslararası New York Sergisi’ndeki (EXPO 39 New York) Türkiye Pavyonuve Vasfi Egeli tarafından tasarlanıp 1945 ile 1949 yılları arasında inşa edilmiş Şişli Camii’dir

On5yirmi5.com