Şiddet düşkünlüğümüz sürdükçe olaylar bitmez

Futbol
Engin Dinç’in röportajı  Dün akşam İstanbul Olimpiyat Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Galatasaray derbisi taraftarların sahaya girmesi sonucu yarım kaldı. Galatasaray’lı Melo’nun gördüğü kırmızı kart ...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı 

Dün akşam İstanbul Olimpiyat Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Galatasaray derbisi taraftarların sahaya girmesi sonucu yarım kaldı. Galatasaray’lı Melo’nun gördüğü kırmızı kart çok fazla tartışılırken, olayların arkasında Gezi Parkı eylemcileri olduğu iddiası da ortaya atıldı. Ancak sebep her ne olursa olsun futbolumuzdaki şiddet sarmalı yeniden kendini gösterdi. Dün akşam yaşanan olaylarla ilgili olarak Zaman gazetesi spor yazarı Ahmet Çakır’la konuştuk. 

Dünkü derbi maçta, malumunuz birçok olay çıktı ve Beşiktaş seyircisi sahaya girdi. Olayların sorumlusu olarak Melo gösteriliyor ama başka bir yönden de Gezi Parkı olaylarının bir uzantısı olarak görülüyor. Sizce hangi ihtimal daha kuvvetli?

Ciddi konuşacak olursak Melo meselesinin olaylarla alakası olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Ama bunun bahane olarak kullanılmak istenileceğini bilecek kadar aklım var. Gezi Parkı vs. konusunda ise olayların bu kadar kolay açıklanabilmesinden yana biri değilim. Bir yığın durum var, o da söylentilerden biri… Çünkü Melo olayından önce tribünde kavga başlamıştı, sahaya girme durumu söz konusuydu ve Melo olayının da sahaya girmeyi gerektirecek bir noktası yoktu. 

Şunu hatırlatmak lazım, Galatasaray 4 Nisan 2004’te Beşiktaş’a 2-1 yenildi. Yenilirken 1-0 öndeydi ve o sezon da berbat bir sezondu. Galatasaray’ın sezon sonuna kadar taraftarına vereceği tek mutluluk bir Beşiktaş galibiyeti olabilirdi. Fakat hakem inanılması güç 2 penaltı verdi ve daha sonra Galatasaray yenildi. Taraftar herhangi bir nedenle sahaya iniyorsa buradaki sınır çok daha can alıcıydı. Öyle bir şey olmadı. Dolayısıyla siz ona Gezi Parkı demek istiyorsanız odur, Melo meselesine sadece gülerim. 

Stattaki güvenlik konusu da çok tartışıldı. Öözellikle özel güvenliklerin yetersiz olduğu konuşuldu. Türkiye’deki futbolu da düşünürsek, özel güvenliklerin olduğu bu uygulama acaba sizce güven veriyor mu?

Hiçbir şey güven vermiyor, ancak bu yeni bir durum değil. Türkiye’de buna benzer durumlarda önlem alınıyormuş gibi görünme anlayışı her zaman egemen olmuştur. Yeni bir şey değil. Cumhuriyet tarihi boyunca bu hep böyle olmuştur, ama bununla kimseyi de eleştirmiyorum. Yani bu işlerde yetkili, sorumlu kişi bende olsam ve bana akıl almaz yetkiler de verilmiş olsa hiçbir şey değişmez. Çünkü ülkenin yapısı, konulara bakış, önlem anlayışı hep böyle. İster istemez bu baskın çıkıyor. 

Biz de orda birtakım durumlar yaşadık. Arabayla giderken birkaç taraftar ellerinde meşaleyle stat dışında gösteri yapıyordu ve yanlarında da polis vardı. Polise de söyledik, ‘bak meşale yakıyor suçtur’ dedik ama polis görmezden geldi. Bence doğru da yaptı çünkü onu alıp götürmeye çalışsa orada yüzlerce taraftar etrafını saracak ve yeni bir olay çıkacaktı. Bu kadar kargaşa içinde doğru dürüst kararlar alabilmek pek mümkün değil, kolay da değil. Memleketin düzeni tepeden tırnağa bozuk, yani sadece lokal olarak birilerini suçlamak doğru değil.  

Olaylara karışanlara verilecek cezalar nasıl olmalı? Mesele Ufuk Özerten, ‘sahaya ayak basanlara hapis cezası verilmeli’ diyor. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?   

Ben cezaların daha küçük, sert ve daha net olmasından yanayım. Ama bu işler cezalarla halledilir diye düşündüğümden değil, ceza vermediğiniz zaman işler büsbütün içinden çıkılmaz hale geliyor. Cezalar sert ve net olmalı elbette hapis cezaları da uygulanmalı. Çünkü çok boşluklar, belirsizlikler oluyor. Bu kadar gelişmiş kamera düzenine, pek çok insanın fotoğrafının ve filminin çekilmiş olmasına rağmen hala şu kanıt bulunamadı, şöyle oldu, böyle oldu diye her şey boşlukta ve ortalıkta kalıyor. Hatta bu olaylarla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı müfettişleri görevlendirilmeli ki, yapacaktır sanıyorum. Gerekli süre -1 ya da 2 ay- ne kadarsa bir rapor ortaya çıkmalı ve her şeyi doğru olarak öğrenmeliyiz. ‘Bunu şu taraftar gruplar kasıtlı olarak yapmıştır, şu olay şöyle olmuşltur, kapıyı kıranlar şunlardır, yukarıdan atlayanlar bunlardır’ diye her şey tam olarak ortaya çıkmalı. Bugüne kadar ki olayların hemen hiç birinde tam olarak ortaya çıkmadı ve her şey ortalıkta, belirsizlikte kaldı. Yine aynısı olacaktır. 

Ligimizin erken sayılabilecek bir haftasında bu olaylar meydana geldi. Siz bu tip olayların tekrar etme ihtimalini olduğunu düşünüyor musunuz? Bundan sonra bu tip olayların yaşanmaması için ne yapılmalı? 

Tabi olacağını düşünüyorum ve hiçbir şekilde önlenemeyeceğini de düşünüyorum. Beni karamsar buluyorlar, karamsar değil, gerçekçiyim.  Önlem alacak insanlar aynı insanlar, olayları çıkaracak insanlar yine bugüne kadar olayları çıkaran insanlar. Dolayısıyla bu insan malzemesinde değişme olmadan kolay kolay adım atılamaz. Çok köklü, radikal değişimlere ihtiyaç var ve bunu gerçekleştirebilecek bir güç de ortada yok. Hiç kimseyi de suçlamıyorum aynı zamanda. Bana büyük yetkiler verseniz, hem Cumhurbaşkanı, hem Başbakan, hem Genelkurmay Başkanı olsam, yetmedi diyelim olayları önlemek için bana silahlı 50 bin kişilik bir güç verilse yine hiçbir şey yapamam. Çünkü ülkenin iklimi, olaylara bakış, insanların davranışları, şiddet düşkünlüğü, olay çıkarma eğilimi, hep tahrik olduğunu ileri sürme saçmalığı vs… Bunları ortadan kaldırabilmek imkansız denilebilecek kadar güç. Onun için bu olaylar hep tekrar edilecek ve bizde hep aynı şeyleri konuşacağız. ‘Nasıl önlemler alınmalı’ diye konuşacağız? 3-5 gün geçtikten sonrada bunun unutulduğunu göreceğiz. Son birkaç yıl içinde buna benzer sayısız konuşma yapmak zorunda kaldım. Bundan sonra da böyle olacağını, adımın Ahmet Çakır olduğunu bildiğim kadar iyi biliyorum. 

on5yirmi5.com