Başbakan Yardımcısı’ndan Hiddink açıklaması

Futbol
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, terör örgütü yöneticilerinden Murat Karayılan’ın İran tarafından yakalanıp daha sonra serbest bırakıldığı iddiasıyla ilgili olarak, ”İran’ın bunu el...
EMOJİLE

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, terör örgütü yöneticilerinden Murat Karayılan’ın İran tarafından yakalanıp daha sonra serbest bırakıldığı iddiasıyla ilgili olarak, ”İran’ın bunu elde edip Türkiye’ye karşı veya Suriye kozunun içinde bir aktör olarak kullanmak istemesine karşı bizim resmi bir bilgimiz yok” dedi.
 
Arınç, Kanal D’de yayımlanan ”32. Gün” programında Mehmet Ali Birand’ın konuğu oldu. Türkiye’nin, 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası play-off turunda Hırvatistan ile eşleşmesinin hatırlatılması üzerine Arınç, Milli Takımın maçlarını, yazılan eleştiri ve yorumları da takip ettiğini söyledi. Arınç, ”Milli Takımımız çok iyi oynamıyor. Son play off’a kalmasında da Burak’ın golü kadar Almanlar’ın Belçika’yı yenmesi etkili oldu. Ama öylesine bir başarı olarak görüldü ki neredeyse şampiyon olduk gibi…” diye konuştu.
 
”Hiddink’i beğeniyor musunuz?” sorusu üzerine de Arınç, ”Hayır, beğendiğimi söyleyemem. Söyleyemem doğrusu. Kariyeri çok başarılı bir insan ama… Daha iyisinin olabileceğine inanıyorum. Teknik direktörden midir, futbolcuların ahenksizliğinden midir, stil veya takım oyunu kuramamak mıdır…” karşılığını verdi.
 
Hırvatistan’ın çok güçlü bir ekip olduğunu dile getiren Arınç, ”En azından takım oyunları var, kurdukları bir sistem var. o sistem içinde oynuyorlar. Kazanabiliriz de” yorumunu yaptı. Arınç, Milli Takım’ın bu maçtaki şansını yüzde 50 oranında gördüğünü belirterek, başarılı olmak için iyi bir takım oyununun kurulması gerektiğini söyledi.
 
-”Biz onların sağlığına katkı sağlıyoruz”
 
Başbakan Yardımcısı Arınç, Mehmet Ali Birand’ın ”Öldük zamlardan öldük. Bugün kafamı kaldırdım, üst üste, telefonu, içkisi, sigarası, arabası… Ne yapıyorsunuz, mecbur musunuz bu kadar zam yapmaya? Ne yapacağız biz?” demesi üzerine, ”74 milyonu tek tek ilgilendiren bir konu değil. Zam yapılan sektörlere, üretimlere diyelim, bunlar belki sizin gibi Türkiye’de birkaç kişiyi ilgilendiriyor” karşılığını verdi.
 
Türkiye’de iyi bir ekonomi yönetiminin olduğunu, Türkiye’nin dünyada ekonomik açıdan örnek gösterildiğini dile getiren Arınç, ”Dolayısıyla bu yapılanlarda bir hikmet mutlaka aranmalıdır, gerekli olduğu için yapılmıştır. Bunlar, toplumun fakir kesimlerini ilgilendiren sektörler değil” dedi.
 
Birand’ın sigaraya da zam yapıldığını anımsatması üzerine Arınç, ”Ama sigara öldürür. Zaten paketinin üzerinde, ‘sigara içmeyiniz’ diye yazıyor. Yani biz aslında onların sağlığına biraz daha katkı sağlıyoruz” diye konuştu. Cep telefonunun Türkiye’deki yaygın kullanımına da işaret eden Bülent Arınç, şunları söyledi:
 
”Düşünün Türkiye gibi bir ülkede haddinden fazla cep telefonu var. Bu bir çağdaş iletişim aracı. Cep telefonundan nasıl konuşulacağını da bilmeniz lazım. Cebinde parası olmadığını iddia eden insanların arka ceplerinde her birinde cep telefonu var. Emzik gibi bir buna, bir öbürüne konuşuyor. Bu, çağdaş bir ihtiyacı gidermek değil bence. Bu belki ters orantılı bir iş. Dolayısıyla araçlar açısından da cep telefonu açısından da izah edilebilir yönü var. Zannediyorum bütçe dengeleri bakımından olması gerekiyordu. Şüphesiz savunacak bir tarafımız var. Zam hoş bir şey değil, şirin bir şey değil, savunacak bir şey de değil. Ama gerekli olduğu için yapıldı.”
 
”Terörle mücadelemiz söz konusu”
 
Arınç, terör örgütü yöneticilerinden Murat Karayılan’ın geçen Ağustos ayında İran tarafından yakalandığı ve daha sonra bırakıldığına ilişkin iddianın anımsatılması üzerine de, Çanakkale’de Valilik ziyaretinde de bu konunun kendisine sorulduğunu ifade etti.
 
”Benim bildiğim şu, Murat Karayılan denen bir kişi var, terör örgütünün başında bulunanlardan bir tanesi. Bildiğimiz kadarıyla Kandil’de örgütü komuta ediyor. PKK ile ilişkisi var. Ayrıca, KCK’nın da başkanı olduğu söyleniyor, bizim, sizin, bilebildiğimiz bu” diyen Arınç, ancak Ağustos ayı başında Karayılan’ın İran’da yakalandığı yönünde bir haberin geldiğini ve bunu da TRT’nin duyurduğunu anımsattı.

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
”İkinci gün Anadolu Ajansımız bir haber yaptı. Anadolu Ajansı’nın haberi teyitli bir haberdi. İranlı bir yetkili ki dikkate alınması gereken bir insan, ‘PKK’nın iki numarası elimizde’ diye bir konuşma yaptı, adının da Murat olduğu söylendi. Bu, TRT’nin haberini teyit eden bir gelişme oldu. Ajans, bunun arkasında durdu. Fakat o kişi ya 1 gün ya da 2 gün sonra ‘Hayır bu Murat başka Murat’ demeye getirdi. Şimdi bunda bizim suçumuz yok. Birincisinde böyle bir haber almıştık, teyit edilmedi diye döndü. İkinci Anadolu Ajansı’nın haberi, fakat onun teyitli bir şahsı var. O diyor ki ‘İki numara Murat’ı yakaladık’… Bu Murat Aslan mı, Murat Kaçar mı, Murat Karayılan mı? Soyadı belli değil ama tariflere uyuyor. Bir numara Öcalan ise iki numara Karayılan’dır diye kamuoyunda bir bilgi var. Şimdi bunun da arkası gelmedi, haber kaynağımız ‘ben onu kastetmek istememiştim’ dedi. Arkasından bize soruldu. ‘Bir gri alanın içerisindeyiz, bu konu daha sonraları net olarak ortaya çıkabilir’ dedim. Bunu da şuna dayandırdım, o günlerde Karayılan, ‘hayır ben yakalanmadım’ diye güya iddia ediyor, Roj TV’ye çıkacağını ve canlı açıklama yapacağını duyuruyor. Bir gün yok, iki gün yok, üç gün, beş gün yok, altı gün yok, geçtiğimiz günlere kadar Karayılan ortada yok. Açıklama yapmayınca şüphelerimiz arttı. Acaba haberler gerçek miydi diye düşünüyoruz. Daha sonra, çıktı, ‘ben yakalanmadım, birileri bunu umut ediyor’ diye bir beyanda bulundu.”
 
Yeni Şafak gazetesinde ”Karayılan aslında yakalandı, ama İranlılar’la pazarlık yapıldı ve bu şekilde tekrar bırakıldı” şeklinde bir haberin çıktığını ifade eden Arınç, ”Ama birinci haberi ben önemsiyorum, Yeni Şafak’ta Abdülkadir Selvi arkadaşımızın zaman, mekan ve bir senaryo olarak ortaya koyduğu haberi okudum. Bana sordular, ‘daha sonra ortaya çıkar, şu anda resmi bir bilgimiz yok’ dedim. Ama bu sözüm alt yazı olarak geçmeye başlayınca, arkadaşlarım beni uyardı, ‘ben bunu teyit eden bir cümle söylemedim’ diye de bir açıklama yapmadım. Bu konuyu rastgele bir başka bakanımıza sorunca biri ‘teyit edilmeyen açıklamalara önem vermeyin’ dedi. Öbürü ‘vakti gelince açıklarız’ dedi” şeklinde konuştu.
 
Gazetecilerin farklı haber kaynaklarının olduğunu, bunları yazabileceklerini dile getiren Bülent Arınç, şunları kaydetti:
 
”Ancak İran’la yapılan temaslar, Sayın Dışişleri Bakanımızın onların Dışişleri Bakanıyla, MİT Müsteşarımızın onların müsteşarı veya benzer kurumlarıyla bunu doğrulayacak bir bilgiye biz ulaşamadık. Yakalandı, şu şekilde serbest bırakıldı, şuraya gitti, şurada kaldı, böyle bir bilgiye resmi olarak sahip değiliz. Önemli olan Türkiye tarafından bu kişinin elde edilmesi, bugünü ve geçmişi için yargılanabilmesidir. İran’ın bunu elde edip Türkiye’ye karşı veya Suriye kozunun içinde bir aktör olarak kullanmak istemesine karşı bizim resmi bir bilgimiz yok. Dolayısıyla, bu yazıları insanlar farklı şekilde doğrulayabilir, farklı şekilde yalanlayabilir. İran, ‘bende böyle bir insan yok’ diyor. Bize ulaşan yani resmi kanallarımız sorduğu zaman ‘hayır bunların hiçbirisi doğru değil’ diyor. Ama unutmayalım ki PKK’nın İran’daki kolu PJAK şu anda diz çöktü ve İran’dan çekildi. Şimdi senaryonun içine bunu da koyduğunuz zaman sizin gibi araştırmacı gazeteciler yeni bir imkan olarak bakabilecekler. Ben de yazdıklarınızı merakla okuyacağım.”

İran’ın esnek politikalar izlediğini dile getiren Arınç, ”İran komşu bir ülkemiz ve terörle mücadelede de şu ana kadar işbirliğimiz söz konusu” şeklinde konuştu.

Uluslararası işbirliği olmasaydı terörle mücadelede başarının sağlanamayacağını vurgulayan Arınç, ”Şimdi İran’ı bu şekilde eleştiren haberlere benim bir başbakan yardımcısı olarak bakışım şöyle olmalı, biz şu anda İran ile terör örgütünün eylemlerine karşı işbirliği yapıyoruz, dostluk ilişkilerimiz iyi ve İran’dan gereken desteği de buluyoruz. Bunun içinde Karayılan, bu haberler ne kadar yer işgal edebilir” dedi.
 
”Çok şeyi bir araya getirdiğiniz zaman, Puzzle’ları birleştirdiğiniz zaman septik olmak için çok sebep var” diyen Arınç, ”Düşünün ki bir devlet adamı sorumluluğu şunu da gerektirir, eğer İran bu yazılanlar gibi hareket ettiyse dahi bunu Türkiye’nin söylemesi ve açıklaması doğru olmaz. Görmezden gelmek daha doğru olur, ilişkilerin devam etmesi lazım. Kaldı ki biz inanıyoruz ki bize yapılan açıklamalar samimidir ve doğrudur, İran ile işbirliğimiz devam edecektir. Bu kanaatimiz bugüne kadar bozulmamıştır” şeklinde konuştu.
 
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a yönelik iddialarıyla ilgili, ”Elinde ne kadar kalın dosya sallarsa sallasın, üzerine ne kadar büyük harflerle köstebek veya yolsuzluk diye yazarsa yazsın, bunların içinin boş olduğunu ben aynen yakın gördüm ve biliyorum” dedi.
 
Arınç, Kanal D’de yayımlanan ”32. Gün” programında Mehmet Ali Birand’ın konuğu oldu.
 
Birand’ın, Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a yönelik iddialarını hatırlatarak, konuya nasıl baktığını sorması üzerine Arınç, bir kaç açıdan meseleye bakmak gerektiğini söyledi.
 
Kılıçdaroğlu açısından bakıldığında, bu ortaya atılan iddiaları ciddiyetsiz gördüğünü belirten Arınç, şöyle konuştu:
 
”Elinde ne kadar kalın dosya sallarsa sallasın, üzerine ne kadar büyük harflerle köstebek veya yolsuzluk diye yazarsa yazsın bunların içinin boş olduğunu ben aynen yakın gördüm ve biliyorum. Aynen yakın, bizzat görmek ve yaşamak anlamına gelir. Eleştiri babında söylüyorum, yoksa bir genel başkana bunu söylememem gerekir. İsminin ‘Çarkçı Kemale’ çıktığını doğrulayabilecek çok ciddiyetsiz işlerle bugüne kadar meşgul oldu. O yolsuzluklarla mücadele eden bir kişi olarak kendini takdim ediyor ama adeta elinde çekiç olan herkesi de çivi gibi gören bir anlayışla yola çıkıyor. Kendisinin dışında herkes yolsuzluk yapmaktadır ve o da yolsuzlukların peşinde bir hafiye gibi durmaktadır. Zaten kamuoyundaki onu genel başkan yapmaya götüren yola bu taşları böyle döşemiştir. Ama inanın, hem televizyonda karşı karşıya yaptığı mücadeleler sırasında, hem de elinde gösterdiği dosya veya klasörlerle bugüne kadar doğruluğu, haklılığı kanıtlanmış bir iddiası yok. O yüzden tecrübemle sabittir ki Sayın Atalay’la, bakanımızla ilgili olarak ve üstelik çok sevimsiz bir şekilde ismini köstebek koymak suretiyle onu aşağılayan, ona hakareti amaçlayan bir yafta yapıştırmasını ben doğru bulmuyorum.”
 
Arınç, Deniz Feneri konusunun yeni olmadığını dile getirerek, bu meseleye bakış açısını defalarca söylediğini kaydetti.
 
Deniz Feneri’nin Türkiye’deki faaliyetlerine eşiyle birlikte katıldığını belirten Arınç, ”Bu derneğe güvendim, bütün faaliyetlerine maddi destek sağladım. İmkanlarımla fakirlere, yoksullara ben de ulaşmaya çalıştım” dedi.
 
”Yanlışları varsa beni yaralar”
 
”İnanıyorum ki Türkiye’deki faaliyetleri temizdir ve beyazdır” diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
”Eğer yanlışları varsa bu beni yaralar. Çünkü ben onlara güvendim, benim gibi binlerce insanı da yaralar. Çünkü onlar da onlara güven duyarak onların faaliyetlerine katıldılar. Dolayısıyla Almanya’dan buraya doğru hareket eden bir çizgide bir yargılama süreci varsa bize düşen bu yargılama sürecinin sonucunu beklemektir. Çünkü insanlar yanlış yapabilir, suç işleyebilir hata yapabilir. Peşinen, ‘bunlar çok iyi insanlardır, kesinlikle böyle bir şeyler yapmaz, ben onlara kefilim’ noktasında değilim. Neden? Kendime saygımı kabul ederim ve onu kaybetmek istemem. Çünkü, bir yerde bombalamayı 2 tane astsubayın yaptığı ortaya çıktığında Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, ‘bunlar iyi çocuklardır, onları iyi tanırım’ demişti. Şimdi ben onu eleştiren bir insan olarak ‘bunlar da iyi çocuklardır yapmaz öyle şeyler’ dersem Büyükanıt’la aynı noktaya gelmiş olurum. Ben buna hayatımda gelmedim. Onlar doğrudur diye inanıyorum, çok iyi hizmetler yaptılar diye inanıyorum. Ama Almanya dosyası ve Almanya’dan Türkiye’ye nakledilen haberlerin burada bir yargılama süreci başlattığını biliyorsam… Sonunu bir görelim. Acaba ne olacak?”
 
Arınç, bu konunun üçüncü bir boyutu olduğunu da dile getirerek, Deniz Feneri davasında sanık durumunda olanlardan, Mustafa Çelik, Zekeriya Karaman, Zahid Akman gibi bazı isimleri tanıdığını söyledi.

Arınç, şöyle konuştu:
 
”Bunlarla iyi ilişkilerimiz oldu, aynı yolda yürüdük. Kanal 7 olsun, diğer çalışmalarında olsun… Her zaman dostluğumuz arkadaşlığımız oldu. Ama ben onların her gün ne yaptıklarını bilmiyorum. Hangi ilişkiler içerisinde olduklarını bilmiyorum. İyi insanlar olarak bir arada bulunduk. Dindar insanlar, vicdanlı insanlar olarak onları tanıdım. Ama bugün içerdeler, sorgulamaları yapıldı, davaları açılacak. Benim gönlüm diyor ki inşallah en kısa zamanda çıkarlar ve en kısa zamanda bundan aklanırlar.”

Beşir Atalay’ın 1971’den beri arkadaşı olduğunu anlatan Arınç, hukuk fakültesini birlikte okuduklarını, askerliğini Kırıkkale’de yaparken de, akademisyenlik döneminde de beraber olduklarını söyledi.
 
Arınç, Atalay’ın evlendiği aileyi dahi tanıdığını ifade ederek, onun vicdanlı, ahlaklı, kendilerinden dahi kuralcı, hukuka çok bağlı olduğunu bildiğini bildirdi.
 
”(Köstebek) lafı Kılıçdaroğlu’nun alnına yapışır”
 
Kılıçdaroğlu’nun iddialarının ciddi olabilmesi için Beşir Atalay’ın kendisinin o kişilere telefon açıp, iddia edildiği gibi ”takibat var, arama var, kendinize çeki düzen verin” demesi gerektiğini anlatan Arınç, Atalay’ın birine talimat verip ”onları uyar” diyerek telefon ettirebileceğini ama böyle bir şeyin de olmadığını söyledi.
 
Arınç, ”Bütün bunların hiçbirisi ispat edilmediği zaman bu köstebek lafı Beşir Atalay’a da zaten tutmaz, ama Kılıçdaroğlu’nun alnına yapışır. Neden? Çünkü, soruşturmanın gizliliği esastır. Bu gizli olan soruşturmadan bir bölümünü alıp da orada filan kişinin, filan kişiye telefon ettiğini telefon dinleme kayıtlarından tespit etmişlerse, ama içeriği işlerine gelmediği halde sadece bu telefon görüşmelerini vererek nasıl olur da İçişleri Bakanı’nın makamından Kırıkkale Belediye Başkanı’na telefon edilir diyorsa bu fos çıkar. Bunun arkasından hiçbir şey olmaz. Sayın Kılıçdaroğlu bugüne kadarki tüm iddiaları nasıl yanlış çıktıysa, bu da onlardan bir tanesi olur” diye konuştu.
 
Birand’ın, telefon görüşmeleriyle ilgili iddiaları hatırlatması üzerine, Arınç, Meclis başkanıyken, kendi bölgesi olduğu korumalarının içinde, bürokratlarının arasında Manisa’lıların olduğunu söyledi.
 
Başir Atalay’ın da yanında bulunanlardan Kırıkkaleli olabileceğini, Kırıkkale ile ilgili bir telefon görüşmesi yapılmış olabileceğini anlatan Arınç, Atalay’ın kendisinin de Kırıkkale’nin seçim bölgesi olduğunu, Kırıkkale Belediye Başkanı’nı 40 yıldır tanıdığını ve kendisinin de aramış olabileceğini söylediğini vurguladı. Arınç, önemli olanın telefon görüşmesinde ne söylendiği olduğunu belirterek, bu ortaya konulmadıkça Kılıçdaroğlu’nun yaptıklarının netice vermeyecek bir şey olduğunu dile getirdi.
 
”Çok üzüldü arkadaşımız”
 
Beşir Atalay’ın çok üzüldüğünü anlatan Arınç, şunları kaydetti:
 
”Çok üzüldü arkadaşımız. Böyle haksız bir suçlamayla karşı karşıya kalması ve hele her konuda titiz çalışan bir arkadaşımızın hiç ummadığı bir şekilde çok çirkin bir yakıştırmayla takdim edilmesi onu fevkalade üzdü. Eğer Kılıçdaroğlu’nun elinde bu telefon kayıtları bir yeri yönlendirmek, bir yere haber vermek, bir yeri ikaz etmek ve özellikle Deniz Feneri ile bağlantılı bir konuya nisar ediyorsa lütfen bu akşam, bu sabah bunu açıklasın. Olabilir ki Sayın Atalay böyle bir yanlışın içine de düşmüştür veya onun adına birisi böyle bir şey de yapmıştır ama şüpheli bırakmayın. Şüpheli bırakırsanız siz bunu siyaseten kullanırsınız ama olan o kişiye olur, size de olur sonucunda. Siz güvenilmez bir insan olursuzunuz. O arkadaşımız da peşinen suçlanmış bir insan olarak kalır.”
 
Arınç, ”Deniz Feneri davası size genel olarak rahatsızlık veriyor mu?” sorusuna ise, ”Veriyor tabi vermez mi. Veriyor. Umarım biran önce bu yargı süreci bitecektir ve her şey ortaya çıkar, umarım yine de… Sonunda herkes ne olduğunu açıkca görmeli” yanıtını verdi.
 
Birand’ın, HSYK’nın davayla ilgili bazı savcıları görevden almasıyla ilgili, ”El koruyormuş hissi bıraktı” şeklindeki değerlendirmesi üzerine Arınç, HSYK’nın rutin işlerden biri olduğunu söyledi.
 
Arınç, ”Ergenekon” soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Mehmet Haberal’ın, tutukluluğa itirazını reddeden hakimlerin tazminata mahkum olduklarını dile getirerek, ”Hakimlerin tazminata mahkum edildiği bir Türkiye’de savcıların kanun dışı işlemleri var, bunlar sebebiyle herhangi bir tedbir uygulanmışsa bunu çok görmemek lazım” dedi.
 
HSYK’nın, AB İlerleme Raporunda da olduğu gibi tabanı genişleyen, çeşitlendirilen ve hükümetin siyasi tasarruflarını tamamen dışarıda bırakan bir gelişme olarak görüldüğünü belirterek, savcıların görevden alınmasının Deniz Feneri davasına mahsus görülmemesini istedi. Arınç, her davanın savcısı, hakimi hakkında bir şikayet olursa bakılması gerektiğini anlattı.
 
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AB’ye sonunda tam üye olunacağını vurgulayarak, ”Buna inanıyorum. Ama ne gün diye uykusuz kalmaya gerek yok. Şu anda daha rahatız. Onlar ne istiyorlarsa yapsınlar, biz yolumuzdan ısrarla ve kararla gideceğiz” dedi.
 
Arınç, Kanal D’de yayımlanan ”32. Gün” programında Mehmet Ali Birand’ın konuğu oldu.
 
AB İlerleme Raporu’nu nasıl bulduklarının sorulması üzerine Arınç, raporda her zamanki gibi eleştiriler ve tebrikler bulunduğunu söyledi. Arınç, ”Bize düşen görevimizi iyi yapmak. Ev ödevimizi iyi yapmak. AB’nin hukuk, demokrasi, ekonomik kriterlerini en iyi şekilde Türkiye’de uygulayabilmek” diye konuştu.
 
Birand’ın, ”AB’den uzaklaşıyoruz” demesi üzerine Arınç, ”Bence şimdi daha rahatız. Eskiden çok endişeliydik” karşılığını verdi.
 
Arınç, ”AB’ye gerek yok” düşüncesinin hiçbir zaman içinde olmadığını vurgulayarak, AB hedefine doğru emin, kararlı adımlarla gidildiğini kaydetti.
 
AB’nin hataları sebebiyle Türkiye’deki desteğin yüzde 70’lerden 40’lara kadar düştüğünü belirten Arınç, o zamanlar da destek düştükçe endişe ettiklerini, yükseldikçe sevindiklerini anlattı.
 
Arınç, bütün olan bitenlere normal gözle bakmaya başladığını, hükümetin de böyle baktığını dile getirerek, Türkiye’nin tam üyeliğine itiraz edenlere kızdıklarını ama AB’ye üye olan pek çok ülkenin Fransa’nın engeliyle karşılaştığını, AB kapısından döndüklerini aktardı. Arınç, ”Biz sonunda tam üye olacağız. Buna inanıyorum. Ama ne gün diye uykusuz kalmaya gerek yok. Şu anda daha rahatız. Onlar ne istiyorlarsa yapsınlar biz yolumuzdan ısrarla ve kararla gideceğiz” dedi.
 
Birand’ın, ”Zamanında siz AB’ye çok karşı olan bir insandınız” açıklaması üzerine Arınç, ”Vatana ihanet diyordum. O gözle baktım. Anayasal suç dedik. Benim 70’li, 80’li yıllarda, belki 90’lı yılların başında kanaatim buydu” diye konuştu.
 
”Hala ihtiyacı var mı, Türkiye’nin AB’ye?” sorusuna da Arınç, ”Yani yüzde yüz ihtiyacı olduğunu söyleyemem. Çünkü önemli olan onların standartlarına ulaşmak. İfade özgürlüğü bakımından, kişi hak ve özgürlükleri bakımından, hukukun üstünlüğü bakımından, seçilenlerin, seçilmeyenlerin, sivil asker ilişkilerinin geldiği nokta bakımından… Biz bunların yüzde 90’ına ulaştık bugün. Bunun sıkıntısını çekmiyoruz. Evet, zahmetli oldu, zor oldu, ızdıraplı oldu, darbeli oldu, postmodernli oldu. Ama bugün geldiğimiz nokta AB’yi hedeflerken ortaya koyduğumuz standartların pek çoğuna ulaştık. Şimdi daha rahatız. Yoksa 95, 96’larda Gümrük Birliğine girdiğimiz zaman da eleştirdiğimiz bir kurumdu. Şimdi ekonomimizin geldiği noktaya bakıyorum ki çok büyük yanlışlık yapılmamış. Dolayısıyla rahatız. Şimdi onlar düşünsün.” yanıtını verdi.
 
-Mecliste pantolon giyilmesi konusu-
 
”Pantolon giyen kadını tahrik edici bulur musunuz siz?” şeklindeki soru üzerine Arınç, ”Hayır bulmam” dedi.
 
Arınç, kadın milletvekillerinin TBMM’de pantolon giymesine yönelik tüzük değişikliği teklifinin geri çekilmesiyle ilgili soruya karşılık, Mecliste kıyafet konusunun iç tüzükte yazılı olduğunu, Merve Kavakçı milletvekili seçilip yemin etmek için parlamentoya girdiğinde, gösterilen tepkinin ardından bu tüzüğün tartışıldığını söyledi.
 
Arınç, 56. maddede ”başörtüsüyle girmek” diye bir yasak olmadığını, hukukta yasakların açıkça belirtildiğini anlattı.
 
Sonuçta 56. maddenin ortadan kalktığını ama başörtüsünün kaldığını ifade eden Arınç, başörtüsünün bugün mesele olmaktan çıktığını dile getirdi.
 
Mecliste Meral Akşener ve Güldal Mumcu’nun Meclis Başkanvekili olduğunu anlatan Arınç, tüzükte ”Başkan, beyaz kelebek kravat ve siyah yelek üstüne siyah yelek giyecek” ibaresi bulunduğunu, burada erkek ya da kadın ayrımı yapılmadığını bildirdi.
 
Arınç, Meclis Başkanvekilliği yapmış olan Nermin Neftçi’nin bu kıyafeti giydiğini belirterek, Akşener ve Mumcu’nun bu kıyafeti giymeyeceklerini söylediklerinde kendisinin de bunu desteklediğini kaydetti.
 
Kamuda görev yapan kadın memurlar için yönetmelik değişikliği yapıldığını ve etek giymeme mecburiyetinin kaldırıldığını belirten Arınç, pantolon giyebildiklerini söyledi.
 
Pantolon giyilmesi konusunda teklifi AK Partili milletvekillerinin verdiğini dile getiren Arınç, diğer partilerin de güzel olacağı düşüncesiyle komisyondan bir günde çıkarıldığını anlattı.
 
Arınç, kendi zamanında bu değişikliği yapmak istediğini vurgulayarak, ama CHP’lilerin başörtüsünü getirmek istediği düşüncesiyle kendine çıkıştığını aktardı.
 
-”Kalplerini yarıp bakamam”-
 
Bülent Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:
 
”Şimdi CHP’lilerin de başörtüsü ısrarından vazgeçmesi çok olumlu bir gelişme. Ama bu pantolon meselesini bir arkadaşımızın protez bacağına indirgemek çok çirkin, kendisi de bunu kabul etmez.
 
Ona bakarak bunu merhamet açısından getiriyoruz şeklinde bir algılama önce o arkadaşımıza hakaret olur. Bu bayanların bireysel tercihleri olan bir kıyafet, onu bu amaçla getiriyoruz demeleri lazım. Bunu anlaşarak getirmişler, ancak BDP’liler önerge veriyorlarmış.
 
O önergede, erkekler için kravat takma mecburiyetini kaldıran hem milletvekilleri hem de Mecliste çalışan bayan memurelere başörtüsü serbestisi getiren bir teklifle bunu karşılayacaklarmış. Komisyonda yapmamışlar, Genel Kurul’a getirecekler. Kalplerini yarıp bakamam, ne amaçla getirdiklerini az çok tahmin ediyorum ama kesin bir şey söylemem de doğru değil. Bu arkadaşlarımızın böyle bir meselesi yoktu.
 
Şimdi söylenen şudur. Anayasa’da alt yapısı olmadıkça, Anayasa mahkemesinin eski kararları ortada durdukça yeni anayasada özgürlük alanlarını genişleten bir uygulamayı bizzat anayasanın içine koymadıkça böyle bir hüküm yanlış anlaşılır. Anayasa Mahkemesine giderse iptal edilebilir, tartışma konusu olur. 485 milletvekilinin katıldığı 411’inin evet oyu verdiği bu uygulamayı Anayasa Mahkemesi 4 sene evvel iptal etti. Bu ona benzer bir düzenleme halini alırsa Türkiye’de yeni bir tartışmaya yol açar. Önce anayasada özgürlük alanını genişletelim. Olduğu kadar genişletebilelim ki Anayasa Mahkemesine de yorum yapma imkanı verelim.
 
İkincisi aynen başörtüsünde olduğu gibi pantolon giymede de bir yasak yok. Şu anda Meclis Başkanı Sayın Çiçek bir yayın yapsa, ‘isteyen bayan milletvekillerimiz pantolan giyebilirler’. Bu iç tüzüğe aykırı olmaz. Ben olsam yapardım. ‘Giyebilirsiniz arkadaşlar, iç tüzüğümüz bunu yasaklamıyor’ derdim. Belki dememiz lazım. Artık bu yorumları daha özgürlükçü bir anlayışla yapmamız lazım. Onu komisyona çekelim, komisyon yeni anayasa çalışmalarını da dikkate alarak bunu yeni düzenleme olarak getirsin.”