Bu Filmlere Aç Karnına Gitmeyin!

Yabancı Sinema
İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Mutfak Dostları Derneği’nin ortak hayata geçirdiği “En İyi Yemek Filmleri" etkinliği başlıyor. Sinema yazarı Atilla Dorsay’ın seçtiği yeme içme et...
EMOJİLE

İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Mutfak Dostları Derneği’nin ortak hayata geçirdiği “En İyi Yemek Filmleri" etkinliği başlıyor.

Sinema yazarı Atilla Dorsay’ın seçtiği yeme içme etkinliği alanında en iyi 8 filmin gösterimi 4 Mayıs tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nde gösterilmeye başlanacak.

Seçilen filmler şöyle: ‘Bir Tutam Baharat’, ‘Babette’in Şöleni’, ‘Eti Senin, Kemiği Benim’, ‘Tampopo’, ‘Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı’, ‘Şarküteri’, ‘Vatel’, ‘Büyük Tıkınma’

BİR TUTAM BAHARAT
(A Touch of Spice)/ Yönetmen: Tassos Boulmetis
İstanbul’da büyüyen ve büyükbabası yemek pişirme konusunda bir filozof olan genç Yunanlı Fanis’in hayat hikayesi… Fanis büyükbabasından iyi yemek pişirmek için ‘bir tutam baharat’ın önemi konusunda dersler almıştır. Büyüyünce birinci sınıf bir aşçı olur ve yemekleriyle mutluluk dağıtır. 35 yıl sonra doğduğu yere dönünce, hem büyükbabasını, hem de çocukluk aşkını yad etmek için bol fırsat bulacaktır.

Bir Yunan filminde İstanbul’un, Türkiye’nin ve Türk kültürünün bu denli sempatik gösterilmesi, filmin ilk sürprizi… Ama ayrıca iki halk arasındaki sayısız ortak noktaların, inanılmaz benzerliklerin ve paylaşılagelmiş değerlerin sunulması da etkileyici. Bu son derece ‘Türk dostu’ film, kimi copyright sorunları nedeniyle ülkemiz sinemalarına gelememişti. Özellikle Türk-Yunan mutfakları arasındaki ortak ögelerin belirtilmesi ilgi çekici. Ayrıca İstanbul görüntüleri de etkileyici. Görülmesi ve benzerlerinin yapılması gereken bir film…

BABETTE’İN ŞÖLENİ
(Le Festin de Babette)/ Yönetmen: Gabriel Axel
Paris’te Café Anglais adlı büyük bir restoranın tanınmış mutfak şefi Babette, 1871 yılında politik nedenlerden dolayı Fransa’dan kaçarak Danimarka’ya sığınır. Ve küçük bir kasabada yaşayan bir din adamının iki kızına hizmetçilik yaparak hayatını sürdürür. Çorak, soğuk köyde malzeme kıt, yemekler basit ve lezzetsizdir. Babette her yıl bir piyango bileti almaktadır ve yıllar sonra talih kuşu başına konar, büyük ikramiyeyi kazanır. Ve tüm parasını, bir gece 12 kişi için hazırladığı büyük ziyafete harcayarak, Fransız mutfağının tüm inceliklerini taşıyan muhteşem bir şölen hazırlar.

Özellikle o yıl en iyi yabancı film Oscar’ını alarak dünyaca tanınan ve yemek sanatı üzerine filmlerin en başlarına geçip kurulan ünlü yapım. Danimarkalı yönetmen Gabriel Axel’i ve Fransız ustası Claide Chabrol’un eşi ve fetiş oyuncusu Stephane Audran’ı da şöhrete kavuşturan film, özellikle hazırlanan yemeklerin detayları ve otantik oluşları açısından büyük bir titizlikle çekilmişti. Tarihin belli bir dönemindeki uygarlığa ve yaşam değerlerine dolaylı bir bakış da sayılabilir. Ülkesinin ünlü yazarı İsak Dinesen’in bir hikayesinden uyarlanan film, özellikle ağız tadı meraklıları için görülmesi şart yapımlardan…

ETİ SENİN, KEMİĞİ BENİM
(L’Aile ou la Cuisse)/ Yönetmen: Claude Zidi
Ünlü gurme Charles Duchemin, 60’lı yaşlardadır. Gizlice ziyaret ettiği restoranlara, kendi adını taşıyan dünya çapında tanınmış rehberinde yıldız vermektedir. Emekli olup yerine oğlunu yetiştirmeyi planlar. Ancak oğlu Gérard, babasından gizli sirkte palyaçoluk yapmayı tercih eder. Duchemin ile hazır yemek dünyasının kralı Tricatel, bir televizyon programında karşı karşıya gelecektir.

Yemek sanatı üzerine yapılagelmiş filmlerin en komiklerinden biri. Özellikle Fransa’dan gelmesi çok anlamlı, çünkü bu ülke bilindiği gibi, başta Michelin dünya çapındaki lokanta kılavuzlarıyla ünlüdür. Film bir yandan Fransa gibi bir ülkede bile gemi azıya alan ‘fast food’ düşkünlüğünü, öte yandan yine Fransızların yemeğe adeta kutsal birşey gibi yaklaşmasını hicvediyor. Başrollerde ise artık yaşamayan iki büyük komedyen, Louis de Funes ve Coluche oldukça başarılı bir performans sergiliyorlar.

TAMPOPO
Yönetmen: Jozu İtami
Tampopo, restoran işleten genç bir Japon kadınıdır. Ramen adı verilen çok özel, geleneksel bir hamur çorbasını en iyi şekilde, rakiplerinden daha lezzetli yapabilmek için çalışır. Sonunda başarıya da ulaşır. Dükkan müşterilerle dolacaktır. Peki, hep yanında olan, onu destekleyen esrarengiz adam kimdir?

Japonların dünya sinemasına kendine özgü mutfakları ve mizahlarıyla yaptığı bu çıkarma, zamanında büyük ilgi görmüş ve her ülkede gösterime girmiş, bize kadar da gelmişti. Filmin içinde yiyecekleri erotik zevkleriyle birleştiren genç çift, ilginç iş yemekleri, bir annenin son yemeği gibi çok tipik ve görülmeye değer sahneler var. Ve Japon mutfağının suşi’den ibaret olmadığını da çok iyi anlatıyor. Görülmeyi hak eden bir film…

AŞÇI, HIRSIZ, KARISI VE AŞIĞI
(The Cook, the Thief, his Wife and her Lover)/ Yönetmen: Peter Greenaway
Albert Spica, büyük ve şık bir restoranın sahibi, aynı zamanda da karanlık işler yapan bir Mafya mensubudur. Kötü davrandığı güzel karısı ve avanesi ile hemen her akşam restoranına gelir. Kocasının kabalıklarından bıkan kadın, bir akşam karşı masada tek başına yemek yiyen genç adama ilgi duyar. Eski kitaplar satan adamla restoran içinde kaçamaklar yapıp sevişmeye başlar. Bunu tek fark eden, mutfak şefi Richard olur.

Bir tür kişisel ve aykırı sinemanın büyük ustalarından Peter Greenaway’in asıl ününü yapan filmlerden biri, belki de birincisi. Filmde mutfak ve yemek sahnelerinin aşıkların gizli ve heyecan verici kaçamaklarıyla mükemmel bağdaştırıldığı göze çarpıyor. Yemek yemenin de bir tür şehvet olarak sunulduğu film, hayli sert ve keskin sahneler içeriyor ve ayni zamanda gerçek-üstücü (surrealiste) bir tad taşıyor. Son tahlilde, iyi ve kötünün ezeli çatışması üzerine görkemli bir parabol olarak da alınabilir.

ŞARKÜTERİ
(Delicatessen)/ Yönetmen: Jean-Pierre Jeunet, Marc Caro
Savaş sonrası karanlığına gömülmüş, kıtlık çeken bir ülke… İnsanların açlık sınırında yaşadıkları günlerde, kaliteli etler satan kasap dikkat çeker. Açıkgöz kasabın yanında işe giren eski bir sirk çalışanı, sonunda hayatı yoluna girdiği için mutludur. Ancak genç adam, lezzetli etlerin gerçek kaynağını öğrenip bir sonraki akşam yemeğine malzeme olabileceğini anlayınca, işler değişecektir.

Müthiş bir kara komedi. İçerdiği görsel zenginlikler kolay anlatılamaz. Özünde insanoğlunun en karanlık durumlardan bile nasıl çıkar sağladığı üzerine karamsar bir felsefe var. Bir başka kaynağa göre ise ‘yamyamlık üzerine yapılagelmiş en özgün ve oyalayıcı güldürü!”…Jeunet- Caro ikilisi birlikte başarlarını sürdürmüş, sonra yollarını ayırmışlardı. Ve Jeunet daha sonra Amelie ile ününü tazelemişti.

VATEL
Yönetmen: Roland Joffe
17. yüzyılda usta aşçı François Vatel, emekliye ayrılmış bir generale özel aşçılık yapmaktadır. Kıral 14. Louis’nin generali ziyarete geleceği öğrenilince, Vatel ona yemekle gösterinin birleştiği şahane bir gece yapma hazırlıklarına girişir. Amaç kıralın kesenin ağzını açarak generali birikmiş borçlarından kurtarmasıdır. Ama Güneş Kıral’ın da bambaşka projeleri vardır!…

Fransız tarihindeki gerçekten yaşanmış bir entrikaya dayanan çok hoş bir tarihsel komedi. Bir Fransız değil de İngiliz yönetmeni tarafından çekilmesi tuhaf!…Ancak Ölüm Tarlaları ve Görev filmleriyle tanınan Joffe’nin Fransız kökenli olduğu da biliniyor!…Bu görkemli tarihsel canlandırmada, tüm önemli Fransız sarayları da muhteşem kadronun fonunda rol almıştı. Ama yemekler ve hazırlanmaları da özel bir ilgi hak ediyor.

BÜYÜK TIKINMA
(La Grande Bouffe)/ Yönetmen: Marco Ferreri
Hayatlarından bezmiş dört burjuva, hafta sonunda bir eve kapanıp kendilerini sefahate vermeye, sürekli yiyip içerek seks yapmaya ve böylece tuhaf bir intiharı gerçekleştirmeye çalışırlar.

Sinema tarihinin en büyük skandallerinden birini yaratan ve 1973 Cannes festivalinde ıslıklarla karşılanarak ortalığı birbirine katan ünlü film. Galadan çıkarken şık bir hanımefendinin, filmde kendi kusmukları içinde boğulan Michel Piccoli’ye yaklaşarak “Ah Michel, bunu nasıl yapabildin?” diye bağırması hala hatırlanıyor!…Hep tartışmalı ve belalı konuları işleyen İtalyan yönetmeni Marco Ferreri’nin filmi, tüm kabalığının ardında, aslında o yıllarda gemi azıya alan tüketim toplumlarını ve obur tüketim iştahını taşlıyordu. Görkemli bir kadro filme ağırlığını koyarken, yemek olayının yalnızca keyif değil, bir intihar biçimi de olabileceği saptaması ilginç sayılabilir. Oburlar, dikkat!..

Ntvmsnbc