Sinemada dindarlarla niçin alay edildi?

Türk Sineması
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi gazeteci-eleştirmen Bünyamin Yılmaz İslami Hayat dergisi Haziran sayısında “Sinemada dindar insanlarla niçin alay edildi?”&nbs...
EMOJİLE

Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi gazeteci-eleştirmen Bünyamin Yılmaz İslami Hayat dergisi Haziran sayısında “Sinemada dindar insanlarla niçin alay edildi?”  başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Bünyamin Yılmaz, filmlerden ve karakterlerden örnekler vererek Yeşilçam’ın dine ve dindar insanlara nasıl bir önyargıyla yaklaştığını irdeledi. Türk sinemasının, dindara karşı negatif bir tavır içinde olmasını, klişe tiplemelerle dindarları küçük düşürmesini eleştirdi ve “Sinemada dindar insanlarla niçin alay edildi?” diye sordu…

Sinemada dindar insanlarla niçin alay edildi?

Bünyamin Yılmaz’ın yazısı

Recep, Şaban ve Ramazan…

İnanmış insanlar için üç aylardan bahsedilir ve özellikle Ramazan’a geçildiğinde bir ay boyunca oruç güzelliği yaşanırken, kardeşliğin en üst mertebelere çıktığı hissedilir.

Edebiyattan sinemaya uyarlanan yapımlarda da vardır, bu isimler. Özellikle Şaban tiplemesi adeta tam aksini gösterebilmek için bilinçli yazılmış gibidir. Emir eri Ramazan ayrı bir fasıl.

Türkiye insanı dindar özellikleriyle bilinir. En inançtan uzak gibi görüneni bile milli ve manevi değerlerine bağlıdır. Ama bir şey daha var. Özellikle toplumu dizayn etmek için çalışanlar bu duyguların ağır darbe alması için çalışırlar.

Bugün yaşı 70’lere yakın olanlar için Türkiye büyük tecrübelerden geçen bir ülke. Başlangıçta ölülerinin cenaze namazını kılabilecek insanların bile olmadığını, dini bilgilere izin verilmediğini, baskı altında tutulduğunu biliyoruz.

İNSANLARI DİNDEN UZAK TUTMANIN YOLU; ALAY-HAKARET  

Anadolu’nun maneviyat önderleri acıları bal eylemiş ve bu milletin ruh köküne ‘maneviyat’ı koyarak, İslam inancının gözlerden ırak tutulmasına da izin vermemişlerdir.

Okumuş, yazmış insanlar üzerinden çok derin hesaplar yapıldı elbet. Okullarda pozitivist anlayış köpürtüldü, inanç ve değerlerle alay edildi. Kitleler üzerinde etkili olabilecek her mecrada buna benzer çalışmalar yapıldı. Köyünde zor şartlarda hocasından Kur’an dersi alan çocuklar şehre geldiklerinde başka bir dünyayla karşılaştılar. Özellikle adeta o dönemde büyülü bir fener gibi karşılanan sinemaya gidenler perdedeki imam tiplemeleriyle şaşkına uğruyorlardı. Çünkü sinema, kitlelere en kolay ulaşabilme yoluydu ve kitleleri dinden, dindar insanların maneviyatından uzak tutmanın yolu alay ve hakaretlerin yedirildiği senaryolardan geçiyordu.

Daha 1920’li yıllarda başlatılan ilk furyada Ateşten Gömlek, Bir Millet Uyanıyor gibi filmlerde önce hainler safına (!) itilir dindarlar; hacılar ve hocalar. Vatanını savunmayanlar kapsamındadır onlar. Rahmetli Yücel Çakmaklı’nın çektiği unutulmaz dizisi Küçük Ağa, merhum Tarık Buğra’nın kaleminden İstanbullu Hoca’yı sunana kadar bu galat devam etmiştir.

HACI BAKKAL, KÖY İMAMINDAN HARAMZADELER

Dindarlarla alay edilen filmlerin komedi filmleri olması tesadüfi değildir. Toplum hafızasında kolay yer edinmesi, insanları mahcup eden sahnelerin tekrar tekrar verilmesi, bilinçaltında oluşturulan olumsuz imajı beslemiş de beslemiştir. Merhum Kemal Sunal, Şener Şen ve İlyas Salman güldürülerinde bu durum daha çok öne çıkar. Bu filmlere yedirilen dindar tiplemelerle alayların çoğunlukla Aziz Nesin’in kaleminden çıktığı bilinmez. Nesin, Türk sinemasını kalemiyle beslerken, önyargılarını da tiplemeler üzerinden boca etmekten geri durmaz. Hacı Bakkal, Köy İmamı tiplemelerinin haram yiyen dahası insanların hakkını yiyen, karaborsacı, üçkağıtçı tiplemelerden oluşması, resmi ideolojinin dışladığı dindarlara bir fiske de sinemadan anlayışıyla kotarıldı hep.

“ÇALAN-ÇIRPAN HEP DİNDARLARDAN ÇIKAR” SENARYOLARI

Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden” adlı eseri hem tiyatroda hem de sinemada büyük yıkımlara sebep olur. Etkileri o kadar büyüktür ki bu oyunun, ilk kez inançlı insanlar, dindarlara karşı en ağır yargılar taşıyan bu oyuna tepkilerini sahneden verirler. Adaletsiz ve hak yiyen, insanlara kötü örnek olan, çalan, çırpan insanlar dindarlardan çıkar anlayışını oturtmaya çalışan eser nefretini sahneden kusunca artık bir şeyler yapmanın zamanıdır diyenler tiyatro sahnelerine çıkarlar.

Abdullah Kars’ın Hz. Ömer’in Adaleti oyunu öylesine çıkmamıştır sahneye. Adeta İslam düşmanı insanların elindeki edebi silahın tesirlerini azaltırcasına oyunlar sahneye koyarlar. Dinine karşı her türlü saldırıya geçilen halk kesimleri için Hz. Ömer’in sahneye yansımasının tesirleri büyük olur.“Buzlar Çözülmeden” eserinden yola çıkılarak çekilen “Deli Deli Küpeli” de komediyle harmanlanarak yıkıcı etkilerine devam eder.

YENİ DÖNEM SİNEMALARINDA İSE…

Yeni dönem sinemasında taşlar artık yerli yerine oturmaya başlamıştır diyebiliriz. Özellikle “Takva” filmi soldan bakmasına ve iki yoldan birini seç mesajına rağmen küçümsemeden, alay etmeden bir sosyal durum olarak bakar dindarlara. “Anka Kuşu” ise içerden bir bakıştır. “The İmam” mesajını yanlış kurgulamakla birlikte dindar insanların sinemaya artık yabancı durmadıklarını göstermesi açısından dikkat çekicidir. “Yalnız Değilsiniz”, “Minyeli Abdullah” gibi filmlere gösterilen ilgide ‘kötü imaj’a sığdırılan inançlı insanlarla alay eden yapımlara tepkinin de yeri büyüktür. “Hayatın Tuzu”, “Ademin Trenleri”, “Beş Vakit” gibi filmlerde olay eksenli bakılırken “Vizontele”de önyargı ucunu biraz öne çıkarır kekeme imamla. “Dondurmam Gaymak” ise bir komedi filminde ‘vaazdaki hoca’ya hakkını teslim eder ve onu topluma yön veren, doğruları söyleyen, haksızlıklar karşısında duran bir tiplemeyle asli yerine oturtur.

Yeşilçam’ın hastalıklı tiplemesi ‘dindarlar’a yanlış bakış gerilerde kaldı ama tümden bu hastalık geçmiş değil. Bu kez de terörist kötü adamlardan izleyiciyi koruyan(!) filmler türetiliyor ve bunlar artık küresel ölçekte öne çıkıyor. Dünya sineması üzerinden korkulacak insanlar üretimine geçiliyor. Türkiye’den bu anlamsızlığa katkı sunan “Labirent” ve “Takiye” filmlerini örnekler arasında sayabiliriz.

Şimdi artık dindarların kendilerini doğru anlatabilecekleri bir zaman dilimindeyiz ve herkes kendi hikayesine biraz yakından bakmalı.

Kısa filmlerden uzun metraja, sahne dilinden dizi diline, izleyici yerine konmak değil katılımcı olmak ve söz söylemek…

Cehalet karşısında bilginin elini tutmak ve İslam hakikatlerini anlatabilmek için yol uzun…

Haber5.com