“Dayak Yediğim Filmlerde Oynamamı İstemiyor”

Oyuncular
Annesinin dayak yediği filmlerde oynamasını istemediği Düzyatan, "Ona sorarsanız efendi filmlerde oynayayım, efendi efendi yaşayayım. Ama hayat böyle değil." diyor. Film projesi sayesinde Tü...
EMOJİLE

Annesinin dayak yediği filmlerde oynamasını istemediği Düzyatan, "Ona sorarsanız efendi filmlerde oynayayım, efendi efendi yaşayayım. Ama hayat böyle değil." diyor.

Film projesi sayesinde Türk Hava Kuvvetleri’yle aylarca çalıştınız. Eğitim uçuşlarına katıldınız, havalara uçtunuz. Ayağınız yere değmeye başladı mı?

Çok da bitsin istemedim aslında, keyifli bir süreçti. Çekim aşaması da, pilotlarla geçirdiğimiz vakit de keyifliydi. F-16 uçuşu yaptım, daha ne olsun? Şimdi normal düzenime döndüm.

Rolünüzü oldukça benimsemişsiniz. Pilot olmaya bile niyetlenmişsiniz…

Uzun süredir olan bir niyetti aslında. Daha önce Cessna tipi uçak uçak kullanma şansım olmuştu. Havadayken kontrollerini almıştım. Eğitim alıp amatör olarak uçabiliyorsunuz. Onu uzun süredir istiyorum. Zaman gerektiren bir iş ama benim maalesef öyle bir zamanım yok. Bu yıl işler müsait olursa gitmek istiyorum. Yazın çok zor ama kışın olabilir.

Bir Avuç Deniz filminiz de, Anadolu’nun Kartalları da çok eleştirildi. Bu kadar tartışılmasını neye bağlıyorsunuz?

İki iş birbirinden çok farklıydı ama ikisi de konuşuldu. Bunun farkı çok başka. Böyle bir filmin dünyada üç örneği var. Biri Fransızlara ait (Gökyüzü Savaşçıları, A.H.), biri Top Gun, biri de bu. Bu yüzden konuşulması normal. Konuşulmasaydı, o zaman yaptığımız işte bir sorun vardı diye düşünmeye başlardım. Her gün F-16’ların uçtuğu, pilotların hayatının anlatıldığı bir film izlemiyoruz ne de olsa. Bize hep uzaklar, kendi çevreleri var. Onların hayatını gördük ve konuşuyoruz.

Eleştirmenler biraz farklı konuşuyor. Sizi pek sevmiyor olabilirler mi?

Allah onları… (Gülüyor) Onları kim sevsin. Öyle demeyelim. Valla hiç böyle düşünmemiştim. Olabilir bak. İnşallah değildir. Zaten ben Türkiye’deki eleştiri mekanizmasının doğru işlediğini düşünmüyorum. Üç sinema filmi izleyen, dördüncü gün eleştirmen olabiliyor. Soruyorum: Neye göre eleştirmen oldunuz? Ben de bin tane film izledim, sinema eleştirmeni miyim şimdi? Eleştirmek sadece kötüleri söylemek değildir. Her şeyiyle hakkını vermek gerekiyor. Bu film zor şartlarda çekildi, büyük bütçeler harcandı. İlk önce bu saygıyı göstermek gerekiyor.

Şapkanızı önünüze alıp nerede yanlış yaptım diye de düşünmüşsünüzdür ama!

Yaptığım işten memnunum açıkçası. Daha iyi oynanabilir miydi, evet oynanabilirdi. Her rol daha iyi oynanabilir ama ben performansımdan memnunum. Asker arkadaşlarım, ‘altından kalkmışsın’ dediler. Bizde de binbaşı böyle olur, diyen çok oldu. Amaç buydu. Benim için yeterli. Ben birine oyunculuk dersi verdiğimde en fazla yapamadın, derim. Ama o yanlış yapsa ölür. Özellikle buna dikkat ederek çalıştım.

Filmde şakır şakır İngilizce konuşuyorsunuz. Yurtdışına açılacak kadar var mı?

Fena değil. İngilizce tekst verildiği zaman oynayabilirim. Günlük hayatta birileriyle sanat tartışacak kadar yok İngilizcem.

Elbiselerime iki oda ayırdım

Engin Altan Düzyatan deyince akıllara yakışıklı adam fotoğrafı geliyor. Oyunculuğunuzdan çok, dış görünüşünüzün konuşulması sizi rahatsız etmiyor mu?

(Gülüyor) Yaptığım iş estetik bir iş. Sanatın her dalında estetik ön planda. Özellikle sahne sanatlarıyla uğraşıyor, göz önünde oluyorsanız estetiğe ihtiyaç duyuyorsunuz. Benim oynadığım roller için bir avantaj. Bunun için Allah’a teşekkür ediyorum.

Aynanın karşısına geçip ‘Ulan ne yakışıklı adamım!’ dediğiniz oluyor mu?

Yok. Yakışıklı adamım demiyorum ama geyik yapıyorum arada. ‘Fena da sayılmam’ diyorum. Kendimden memnunum açıkçası. Allah’ım keşke biraz çirkin olsaydım, daha karizmatik olurdum, derdi yok. Prens gibi bir adamım, ukalalığım da yok.

Kılık kıyafetinizinde dış görünüşünüzün etkisi büyük. Her an podyuma çıkacakmış görüntünüz var.

İnsanın kendisine saygısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. İnsan, etrafındakiler için değil, kendisi için giyinir. Ben de öyle yapıyorum. İstanbul beyefendilerini, hanımefendilerini incelerseniz, sürekli şıklar. Bunu başkaları için değil, kendileri için yapıyorlar. Benim yaptığım iş itibarıyla sokakta görünce örnek alıyorlar. Üstüm başım özensiz sokağa çıkınca kendimi rahat hissetmiyorum. Sürekli kot şıklığı yaşıyorum, kumaş pantolan değil. Spor giyinmek hoşuma gidiyor.

Gardırobunuz TIR gibi o zaman.

Fena sayılmaz. İki oda ayırdım. Yatak odamın dışında bir oda daha var. Normal bir insandan biraz daha fazla. Montlara ve ayakkabılara tutkuluyum.

Bin ayakkabı mıydı?

Yok ya. O kadar değil. Ben sayı vermem. Ürdün prensesiyle karıştırıyor olmayasınız. O kadar param da yok.

En büyük gideriniz kıyafetlere mi?

Öyle. İki gün art arda aynı kazağı giyemiyorum. İki röportaja üst üste aynı kostümlerle gidilmez. Mecbursunuz biraz da. Yaptığımız işin yan etkileri. Futbolcunun 10 şortu, tişörtü var, benim ki de öyle. İki gece üst üste aynı elbiseyle sokağa çıkayım, hemen yazarlar. Engin Altan dün gece nerede kaldı? Bu benim işimin gereği.

Hatırlamam gereken yalanları söylemiyorum

Kolay yalan söylerim demişsiniz. En son ne zaman yalan söylediniz?

Herkes kolay yalan söyler. İsteyin şimdi söyleyeyim. Günümüzde herkes çok kolay yalan söylüyor bence. Eskiden daha kolaydı yalanı anlamak, gözlerini kaçırır, ceketinin düğmesiyle oynardı. Şimdi hiç öyle şeyler yok. Söylediğiniz yalan da önemli. Evden çıkmak istemiyorum mesela. Çıkmak istemiyorum dışarı deyince kırılıyorlar, bende ‘abi hastayım’ diyorum. Bunu rahat söylüyorum.

Her şeye çabuk inandığınızı da biliyoruz. Kendi yalanınıza inanmayın sonra?

(Gülüşmeler) İnanabilirim. "Hastayım… Ah omuzun ağırıyor!" Hatırlamam gereken yalanlar söylemiyorum. Adam soruyor, ne iş yapıyorsun? Oyuncuyum desen nerede, ne oynuyorsun? Konuşmak istemiyorsan ‘marangozum abi’ bitti. Abi nasıl ağaç kesiyorsun diye mi soracak?

En azından anne-babaya söylemeyin.

Onlara yalan söyleyeceğim bir şeyin içine girmem. Anneme söyledim ama. Motor almamı asla istemez. Aldım, Midyat’a götürdüm, ilk üç ay söylemedim. Ablama söyledim, o da anneme söylemiş. Aldı beni karşısına: "Sen motor mu aldın? –Hayır almadım." Bu yalan en fazla ne kadar sürer ki! Hatırlamanız gereken yalanlar söylüyorsanız hemen psikoloğa görünmeniz lazım. Allah korusun böyle bir duruma düşmeyelim.

Motor merakı, uçak merakı, araba merakı.

Ona kısaca adrenalin merakı diyelim. Bundan keyif alıyorum, yaşadığımı hissediyorum. Arabayı hızdan dolayı seviyorum. Sokak arasında 120 hızla gitmiyorum tabii. Serbest atlayış yapıyorum, kayak yapıyorum… Öyle işte.

Desenize annenizin yüreği hep ağzında?

Her şeyden korkuyor. Söylesem hiçbirini yapamam. Anneme sorarsanız yumruk yediğim filmlerde bile oynamamam lazım. (Taklidini yapıyor) Aynen şöyle: "Ayyy bak, tüh gözün orada şey olmuş. Olacak şey mi? Yazık, yazık!" Ona sorarsanız efendi filmlerde oynayayım, efendi efendi yaşayayım. Hayat böyle değil ama.

Bende şeytan tüyü var

Engin Altan’ın bu kadar sevilmesindeki bir sebep de ekranda saygılı oluşu, oturup kalkmasını bilmesi. Hep böyle miydi yoksa?

Hep böyleydi. Ben ailemden böyle bir terbiye aldım. Olması gereken insan tavrı da bu diye düşünüyorum. Kimseye saygılı olmak için bir şey yapmıyorum, kimsenin önünde el pençe divan durmuyorum. İnsan ilişkilerinin yolu bu. Öyle olmayanlar olduğu için belki ben daha kibar ve saygılı görünüyorum.

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Klasik bir Türk ailesi. Bizim evde akşam yemeklerinde herkes aynı saatte oturmak zorundaydı. Sözlü kuraldı. Gelemeyeceğin zaman haber verirdin. O da çok önemli bir işin varsa. Pazar sabah kahvaltılar beraber yapılır. Babama zaman zaman siz diye hitap ediyorum. Bu aramızdaki mesafeden kaynaklı bir şey değil. Sen demeye çekiniyorum.

Sözsüz bir anayasa var gibi evinizde.

Yok aslında. Hiyerarşik yapı var. Üç kardeşiz. Abim, yapının önemli adamıdır. Babam çok konuşmaz ama farklı yerdedir. Ablam başka, annem başka.

Küçük olmanın avantajlarını kullandınız mı?

Kullandım… Yaramaz bir çocuktum. Şirin olduğum için yaramazlıklarıma göz yumuluyordu. Şeytan tüyü var bende.

Zaman