‘Zaman Asla Ölmez’

Filmler
Hazırlayan: Hasan Ramazan Yılmaz Yağmur! Senden önce yaşananlar ne kadar kirli olursa olsun, gel ve temizle bizi. Rüzgârlarınla, bulutlarınla gel burada durduğumuz yere. Dağlara, ovalara ve insa...
EMOJİLE

Hazırlayan: Hasan Ramazan Yılmaz

Yağmur! Senden önce yaşananlar ne kadar kirli olursa olsun, gel ve temizle bizi. Rüzgârlarınla, bulutlarınla gel burada durduğumuz yere. Dağlara, ovalara ve insanların kalplerine saçılmış nefretlerin üzerine yağ bütün şiddetinle ve onları toprağın bağrına giden çatlaklardan içeri akıt. Onları toprağın bağrında gizle ve insanı arındır.

Vardar’ın iki yakasında gezinip, Arnavutların ve Makedonların arasında nefes alırken, geçen asrın tarihine tuttuğumuz izdüşümlerle Balkanlarda yağmurdan önce yaşananları anımsamıştık. Yağmurdan Önce filmi ise Üsküplü yönetmen Milčo Mančevski’nin 90’lı yıllara tuttuğu izdüşümlerden oluşuyor. 1994 yılında çekilen film Makedonya-Fransa-İngiltere ortak yapımı. Filmde üç farklı hikâye bir araya geliyor. Bosna savaşının gölgesinde izlediğimiz bu üç öykü Kelimeler, Yüzler ve Fotoğraflar’dan medyana geliyor. Yönetmen Mančevski yağmurdan önce yaşanan acıları olağanca vicdanıyla tasvir ederken, rahmetin ardından var olacak yeni dünyayı tasavvur etme özgürlüğümüzü elimizden almıyor. Çünkü “zaman asla ölmez. Çember yuvarlak değildir.” İnsanın yapacağı hayata Rahmâni bir dokunuşta bulunma gayretidir.

Yağmurdan önce kelimeler, yağmurdan önce yüzler ve yağmurdan önce fotoğraflar görürüz. Hepsi gelecek tek bir anın habercisidir. Kelimeler, sarf edilmeye değer hayatlar, açığa çıkarmaya değer kıymetli anlamlar olmaksızın dile gelmezler. Yüzler, yağmurdan önce yaşanan krizde, asla eski tebessümlerine kavuşamamacasına solarlar. Fotoğraflar ise yağmurdan önce nefretin yanında saf tutarak, acının tanıklığını yaparlar. Maddenin sembolü olarak gördüğüm yüzler ve fotoğraflar yaşanan krizlere direnecek istidâdı bulamazlar kendilerinde. Onlar yaşanan trajedilerin müsebbibi, tanığı ya da kurbanı olabilirler. Oysa kelimeler kendilerini gizlediklerinde dahi ruhun derinliklerinde yankılanan mânânın tanığıdırlar. Kelimeler kutsal bir orucun ardından gelecek bayramı beklerler anlamı dünya ile buluşturmak için.

Filmde ilk olarak kelimeler karşılar bizi. Makedonya’da Ohri gölünün kıyılarında bir manastırın çevresindeyiz. Kilisede bir ayinde buluruz kendimizi. Bu dünyanın zincirlerinden kurtulmak isteyen ruhla, sürekli dünyanın geriliminin peşinde olan akıl arasında yaşanan trajedilerden biri karşılar bizi. Ayinlerin ardından gece olunca odasına çekilen rahip Kiril davetsiz biz misafirle karşılaşır. Arnavut bir kızdır bu. Birbirlerinin dilinden anlamayan genç bir Makedon rahip ile bir Arnavut kız beklenmedik bir şekilde karşılaşırlar. Kelimelerini gizleyen rahip Kiril ile Arnavut kız Zamira’nın karşılaşmaları iki milletin kurabilecekleri ilişkiler üzerine düşünülmüş en ahlaklı ve en vicdanlı tasavvurlardan birisini gösterir.

Kelimelerin ardından yüzler gelir. İmtihanın ve zulmün acı yüzlerini gösterir. Yüzler Bosna’nın izlerini yansıtır. İzleyici kendini bu kez Londra’da bulur. Fotoğraf editörü Anne ile Makedonyalı fotoğrafçı Aleksander’ın diyaloglarında, Bosna savaşının izinde tarihi ve bugünü öfkenin diliyle okuruz. Bosna’da yaşananlar Aleksander’i oldukça etkilemiştir. Artık dünyada barışın istisna halini aldığı söyler. Fotoğraflarla ya da başka bir şeyle savaşın önüne geçilemeyeceğine inanmaktadır. Bu yüzden her şeyi bırakıp, Anne’yla birlikte Makedonya’daki köyüne dönmek ister. Ancak bununla ortaya çıkacak ironinin farkında olmaz Aleksander. Barışın Bosna’da, Romanya, El Salvador, Azerbaycan, Belfast, Angola ve dünyanın diğer birçok yerinde istisna olduğu gibi Makedonya’da da bir istisna olduğunu hatırlayamaz. Ancak, savaşın onlarca yüzünden en korkunç ve en gerçek olanlarından birini Aleksander’dan daha çok, sevdiği kadın Anne tecrübe eder. Aleksander Anne’ye tarafını belirlemesini söyler. Kendisi ise nihai tarafını Makedonya’ya döndüğünde belirleyecektir.

Filmin fotoğraflar bölümünde Makedonya’ya geri döneriz. Yeniden Vardar’ın sınır olduğu iki yakaya, Müslümanlar ve Ortodoks Hıristiyanların, Arnavutlar ve Makedonların arasına ulaşırız. Yönetmen Mančevski bu bölümün adına yakışır bir şekilde coğrafyanın kendisini konuşturur. Her karede ayrı bir fotoğraf görürüz. Balkanlarda yaşadığımız; dağların, ovaların ve göllerin çevresinde dolaştığımız her an, attığımız her adımda ayrı bir fotoğraf karesi ile karşılaşmamamız neredeyse imkânsızdır. Fotoğraflar bize coğrafyayı, coğrafya ise kültürü gösterir. Arnavut ve Makedon kasabalarının sınırlarında nöbet tutan silahlı grupları görürüz. Arnavutlar ve Makedonlar farklı kasabalarda yaşarlar, sınırlar insanlara geçit vermez. Ancak kültürü yetiştiren coğrafya ve inançtır. Filmde kültürlerin sınırın sadece bir tarafına hapsedilemediğini öğrenip; aynı coğrafyanın ve benzer vicdani ve ahlaki değerlerin büyüttüğü bir kültürün sınırın iki tarafında da yaşayan haberdar oluruz. Ortodoks Aleksander ve Müslüman Hana’nın tecrübeleri bu durumu çok iyi anlatır.

Yağmur yaklaştıkça öfke çoğalır. Aleksander fotoğrafların acıyı kustuğunu inkâr edemez. Barışın tarafını tutmaya çalışır buna rağmen. Aleksander’ın köylülerinin oluşturduğu silahlı grubun lideri öfkesinin kökenlerini gizlemez. Son beş yüz yılın intikamını alacaklardır. Dillerin, dinlerin ve ırkların dengelerini korumalarına imkân veren adalet fikrinin kendisidir aslında intikam alınacak olan… Fitne uykudan uyanalı çok oldu. Yağmur yağmalı ve akan kanları toprağın bağrında dindirmeli. Rahmet insanı temizlediğinde her şey farklı olabilir. Çünkü çember asla yuvarlak değildir.