Yeşil Sahalardan Beyaz Perdeye

Filmler
Ve… Son birkaç haftadır futbol takımlarının taraftarlarının beklemiş olduğu şampiyonluk yolunda, durum belirlendi: Şampiyon Bursaspor. Bazılarının haftalar öncesinden vazgeçtiği şampiyonluk yar...
EMOJİLE

Ve… Son birkaç haftadır futbol takımlarının taraftarlarının beklemiş olduğu şampiyonluk yolunda, durum belirlendi: Şampiyon Bursaspor. Bazılarının haftalar öncesinden vazgeçtiği şampiyonluk yarışında, sona kalan iki takımdan birisi şampiyon oldu.

Ben de bu duruma yönelik olarak beyazperdenin içinden geçen sahalarda neler oluyor, hatırlatmak istedim. Sizlere, futbolla ilgili olan filmlerin bazılarını içeren bir dosya hazırladım. Bu filmlerin bazıları, direkt futbolun içinde olan filmler bazılarıysa futboldan, futbolcudan yola çıkmış filmler, bir kısmı da taraftarları hikaye edinen filmler.

Bu filmlerin izleyicisi, genellikle futbolla ilgili olan kimselerdir, diye düşünüyor olabilirsiniz; ancak büyük bir bölümü hayatın içinden hikayeleri olan, çıkış noktasını futboldan almış ve sinemanın içinde kendine önemli yer edinmiş filmler. Bu filmlerin konusuna gelince:

Die Angst des Tormanns beim Elfmeter (Kalecinin Penaltı Anındaki Korkusu 1972/Almanya): Oyunla ilgisi sınırlı olan bir varoluşsal sinema klasiği. Bir kaleci maçtan atıldıktan sonra şehirde bir iki gün dolaşır ve bir kadını gayet sakince öldürür. Kaçırılmaması gereken bu başyapıt Avusturya’lı yazar Peter Handke’nin romanından uyarlanmış.

Escape to Victory (Zafere Kaçış/1981/ABD): Yönetmenliğini John Huston’ın yaptığı ve oyuncu kadrosunda Sylvester Stallone ve Michael Caine’in yanı sıra yaşayan futbol efsanesi Pelé’ninde yer aldığı unutulmaz bir filmdir. Pele bu filmde Onbaşı Luis Fernandez rolündedir. Filmde 2.Dünya Savaşı sırasında esir düşen bir grup müttefik askerin işgal kuvvetlerinin ellerinden kaçma planları konu edilmiş. Nazi Subaylarının propaganda amaçlı düzenledikleri bir futbol maçını müttefikler her türlü olumsuzluklara rağmen bir mucize yaratarak Alman Milli Takımına karşı maçı kazanır. Maçın devre arasındaki kaçış imkanlarına rağmen askerlerin varolma içgüdüsü ile karşılaşmanın 2. yarısına çıkması ve ortaya koydukları müthiş mücadele sonunda Alman seyircilerin bile sahaya inip müttefikleri omuzlara alıp stadyumda kaçırmaları filmin en dokunaklı final sahnesidir.

Historias de Futbol (Futbol Hikayeleri/1997/İspanya): Şili futbolu hakkında üç hikaye: 3. ligde top koşturan bir futbolcu aldığı şike ile takımından çok daha fazlasına zarar verir; futbol bahislerinde kazandığı paraları yitiren bir çocuk annesinin eşyalarını satar; köylü bir çocuk Dünya Kupası’nı televizyondan takip edebilmek için kız kardeşleriyle amansız bir savaşa girer.

My Names Joe (Benim Adım joe/1998/İspanya-İtalya-Fransa-Almanya): 40’larına merdiven dayamış Joe Kavanagh, Glaskow halkının çoğu gibi işsizlik ve niteliksiz işler arasında gidip gelmektedir. Eski bir alkolik olan Joe, aynı zamanda suç işlemeye eğilimli boştagezerlerden oluşan bir futbol takımına da antrenörlük yapmaktadır. Bir gün, başını iş bulma kurumuyla beladan kurtaran sosyal hizmet görevlisi hemşire Sarah ile tanışır ve ikisi arasında kırılgan bir romans başlar. Bu film, çektiği toplumsal gerçekçi filmlerle haklı bir üne sahip İngiliz yönetmen Ken Loach’un en iyilerinden biridir. Film, başrolündeki Peter Mullan’a Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandırdı.

Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (2000/Türkiye): Esnafsporluların en büyük tutkuları Amatör Kulüpler Ligi’nde şampiyon olmaktır. Esnafspor’un uzatmalı ve vefakar antrenörü Hacı’nın (Savaş Dinçel) en büyük tutkusu Aynur (Müjde Ar) ile evlenmektir. Aynur’un çok istemesine rağmen direnmesi ile kısır bir döngüye dönüşen bu tutku, gelgitlerle sürüp gider. Şehir dışında, bağ evinde yaşayan bir hayat kadınıdır Aynur. Hacı’nın ona olan aşkını Aynur’un dışında kimse bilmemektedir. Kendilerine profesyonel bir kulüp olma yolunu açacak olan Amatör Kulüpler Şampiyonluğu’nu kazanmak, önlenemez bir tutkuya dönüşür Esnafspor için. Ülkü Spor’un yakışıklı ve hırslı yöneticisi Cem’in (Uğur Polat) transfer etmeye çalıştığı genç ve yetenekli bir futbolcu olan Serkan (Rafet El Roman), Ülkü Spor’a kaptırılmadan alelacele transfer edilir. Takımın uzatmalı kalecisi Suat (Erkan Can), mahallenin genç ve güzel kızı Nurten’e (Şahnaz Çakıralp) aşıktır. Nurten ise bu tutkunun farkında değildir. Suat, Nurten için en yakın arkadaşı Ayla’nın (Akasya Asıltürkmen) ağabeyidir. Nurten’e açılamayan Suat, aşkını mektup kağıtlarına döker; fakat mektuplarına cevap alamaz. Bir yandan Nurten’in suskunluğu, bir yandan babasının baskısı oldukça bunaltır Suat’ı. Takımın bir türlü toparlanamaması ve üst üste aldığı yenilgiler de tüy dikmektedir bütün bunların üzerine. Serkan’ın transferi de takımdan çok mahallenin genç kızlarını etkilemiş, kızların özellikle de Nurten’in takıma ve maçlara ilgisini arttırmış evlerinin pencerelerinden takımın antrenman ve maçlarını büyük ilgi ile izlemeye başlamışlardır. Suat için Nurten’in, takım arkadaşı Serkan’a olan ilgisi de bardağı taşıran son damla olur.

Hayatımın Çalımı Beckham (Bend It Like Beckham/2002/ABD-İngiltere-Almanya): Jesse, ailesinin üzerinde kurduğu tüm baskılara rağmen, futbol tutkusunu hayata geçirmek isteyen Hintli bir kızdır. Bir gün, daha profosyonel bir takımda oynama şansı yakalar ve ailesinden gizli küçük bir kadınlar takımında oynamaya başlar. Ünlü futbolcu Beckham gibi başarılı olma hayalleri, ailesinin kendisini futbol oynarken yakalamasıyla suya düşer gibi olur. Bütün dünyayı kasıp kavuran futbol tutkusunun, İngiltere’de yaşayan Hintli bir kız üzerindeki etkilerini konu edinen sevimli bir komedi.

Shooting Stars (Futbol Sevdası/2002/Fransa): Hücre cezası almış iki kafadar dışarı çıkınca futbol camiasının içine girmek için planlar yapmaktadır. Tibor’un en büyük hayali Fransa Milli Takımına girebilmektir. Manu da onun menajeri olacaktır. Menajerlik mesleğinin inceliklerini öğrenmek için Colanna’dan yardım isterler. Piyasada yaptıklarıyla pek iyi anılmayan Colanna bu teklifi kabul eder. Tibor ve Manu, birden kendilerini renkli bir dünyanın içinde bulurlar. Manu, artık camianın en popüler isimlerinden biri olmuştur. Lüksün her türlüsü, kızların en güzeli ve paranın oluk oluk aktığı bu dünyada, süper menajerler şöhretin zirvesine çıkarlar; ama halk insanı vezir de edebilir, rezil de…

Green Street Hooligans (Yeşil Sokak Holiganları/2005/ABD-İngiltere): Harvard’ta gazetecilik okuyan Matt, oda arkadaşına ait uyuşturucuyu kendi yatağında bulununca okuldan atılır. İngiliz bir adamla evlenmiş ablasının yanına İngiltere’ye taşınmak zorunda kalan Matt, eniştesinin West Ham United fanatiği kardeşi Ben ile takılmaya başlar. Futbol konusunda en ufak bir bilgisi olmayan yumuşak başlı Matt, kendini West Ham United taraftar grubu GSE (Green Street Elite)’nin içinde bulur. Ben ve arkadaşlarıyla maçlara gitmeye, kavgalara karışmaya başlayan Matt, bunca zamandır içinde biriktirdiği şiddeti dışa vuracak ve kendini anlamsız bir fanatikliğin içinde bulacaktır. Kadın yönetmenden futbolun artık yalnızca futbol olmadığına dair sarsıcı bir dram. Futbolun kalbinin attığı İngiltere’de giderek artmaya başlayan holiganlığı, vandalizmi ve fanatizmi en sert biçimde ortaya koyan Yeşil Sokak Holiganları, Milwall ve West Ham United klüpleri arasındaki rekabete dair de güzel sekanslar barındırıyor.

Goal! (Gol/2005/ABD): Küçük yaşta ailesiyle Amerika’ya göç eden Meksikalı Munez’in tek hayali bir gün futbol yıldızı olabilmektir. Ailesinden destek göremeyen Munez, bir gün eski bir futbolcu tarafından keşfedilir. Futbolun adeta bir din, St.James Park’ın ise bir katedral kabul edildiği ülkede, Latin Amerikalı genç için kendisini ispatlama ve bu inanılmaz şansı değerlendirerek yıldız olma mücadelesi başlamıştır. CSI dizisinin yönetmenlerinden Danny Canyon imzalı filmde Beckham, Raul, Kluivert, Zidane, Alan Shearer gibi futbol yıldızları da bol bol görünüyor.

Offside (Ofsayt/2006/İran): İran’da kadınların stadyuma girerek erkeklerle birlikte maç seyretmesinin yasak olması üzerine, İran’ın 2006 Dünya Kupası’na kalmasının belli olacağı son maçı statta izlemek isteyen kadınlar tek bir çare bulurlar: Stadyuma erkek kılığında girmek. Kadınların bir kısmı, kalabalık arasından farkedilmeden girmeyi başarsa da bazıları polisin dikkatini çeker ve stadın dışında bir yere, maç bitene kadar göz altında tutulmak üzere götürülürler. Hayattaki, belki de en büyük istekleri olan, o maçı stadyumda canlı canlı izleyebilme şansını malesef ki kaybetmişlerdir. İran’da kadının toplumdaki yeri üzerine yapılmış espiri dolu, çok keyifli bir film olan Ofsayt, yönetmeni Jafar Panahi’ye 2006 Berlin Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü getirmişti.

More Than Just a Game (Bir Oyundan Fazlası/2007/Güney Afrika): Gerçek bir olaydan esinlenilmiş bu dramada, Güney Afrika’nın Robben Adası’nda siyasi suçluların hapsedildiği bir hapishanede, hükümlüler kendi aralarında kültürel ve siyasi değerlerin birarada olduğunu kanıtlamak için organize bir futbol ligi kurmaya karar verirler. Robben Adası; -Afrika’nın Alcatraz’ı– içindeki mahkumlardan çok daha öldürücü bir yerdi.

Looking for Eric (Hayata Çalım AT/2009/İngiltere-Fransa-İtalya-Belçika): Son yapılan bir futbol filmi de bu hafta vizyona giren yönetmenliğini Ken Loach’ın yaptığı “Hayata Çalım At” isimli filmdir. Filmin konusu: Bir futbol fanatiği olan Eric, postacıdır. Orta yaş krizi geçiriyor ve hayatı da her geçen gün daha kötü gidiyordur; fakat bir gün oğlunun bir hapını içmesiyle efsane Eric Cantona sanrısına kavuşur. Cantona artın onun hayat koçudur. Film, Eski futbolcu Eric Cantona’nın hayatından esinlenilerek yapılmıştır.