Sıra Dışı Yönetmen: Lars von Trier

Filmler
Hazırlayan: Hatice Özgiden 1956’da doğan Danimarkalı bir yönetmendir Lars von Trier. İlk filmlerini, 11 yaşındayken kendisine hediye edilen "Süper 8" kamerayla çekmeye başlar ve lise ö...
EMOJİLE

Hazırlayan: Hatice Özgiden

1956’da doğan Danimarkalı bir yönetmendir Lars von Trier. İlk filmlerini, 11 yaşındayken kendisine hediye edilen "Süper 8" kamerayla çekmeye başlar ve lise öğrenimi boyunca bağımsız film kariyerine devam eder. Lars von Trier, Danimarka Film Okulu’nda okur ve burada ilk iki kısa filmi Nocturne (1980) ve Images of a Relief’i (1982) çekerek kendi üslubunu oluşturmaya başlar.

80’lerde sinema kariyerine adım atan yönetmen, “Avrupa” üçlemesini oluşturmaya başlar. 1984’te ilk sinema filmi olan üçlemenin de ilk filmi Forbrydelsens Element (Suç Unsuru) filmiyle övgü toplar. Arkasından 1987 yapımı Epidemic (Salgın) ve 1991 yapımı Europa’yı (Avrupa) çeker. Film olaylara, çoğu II. Dünya Savaşı filmlerinden farklı olarak zafer kazanan Amerika ve zalim Almanya perspektifinden değil, savaş sonrası sömürülen ve yıkılan Almanya perspektifinden bakıyordu. Bu film Lars Von Trier’e Cannes Film Festivali’nde Jüri özel ödülü kazandırdı. Bu ilk üçlemenin ortak özelliği, yönetmenin senaryo ve oyunculuktan çok tekniğe, renk kullanımına ve kamera hareketlerine verdiği önemdir. Filmlerde kullandığı abartılı renkler, siyah-beyaz kontrastlıklar yönetmenin, filmin sadece bir film olduğunun unutulmaması gerektiğine olan inancından doğmuştur.

1992 yılında, Peter Aalbaek ile birlikte Zentropa adlı film yapım şirketini kurar. Bu şirket, Trier’e maddi bağımsızlık ve yaratıcı kontrolü elinde bulundurma imkanı sağlar. Bu yeni kurulmuş şirkete para kazandırmak için, "The Kingdom" (Riget,1994) ve "The Kingdom II"yi (Riget II, 1997) çeker.

1995 yılında annesi, ölüm döşeğindeyken, Trier’in babası olduğunu düşündüğü kişinin aslında babası olmadığını açıklar. Birkaç görüşme sonucunda, gerçek babası kendisiyle konuşmayı reddeder ve bunun üzerine Trier geçmişine karşı çıkar.

DOGMA 95

İlk üçlemesinde, oyunculuktan ve senaryodan çok kamera kullanımına önem veren yönetmen, daha sonraları tekniğini değiştirerek oyunculuğa ve senaryoya da önem vermeye başlar. Bu sırada, 1995 yılında Thomas Vinterberg, Kristian Levring ve Søren Kragh-Jacobsen ile birlikte “Dogma 95” adını verdikleri avant-garde film yapımı akımını da başlatır. Dogma akımının tasarımı, 1960’ların Fransız Yeni Dalga akımından esinlenmişti. Dogma akımına göre yönetmen, sisteme ve toplumun ahlak anlayışına karşı eleştirel tavrını göstermeyi amaçlar. Bu sırada Thomas Vinterberg’le, bir manifesto hazırlar.

DOGMA 95 MANİFESTOSU

1- Çekimler yerinde gerçekleştirilmeli. Set dekorları kullanılmamalı (Eğer hikaye için özel eşyalar gerekiyorsa, çekimler bu eşyaların olduğu yerde yapılmalı).

2- Kaynağı belli olmayan, görüntüden bağımsız müzik kullanılmamalı (Eğer sahnenin çekildiği yerde gerçekleştirilmiyorsa müzik kullanılmamalı).

3- Omuzda kamerayla çalışılmalı (Film, kameranın yerleştirildiği yerde çekilmemeli. Çekimler, filmin geçtiği yerde yapılmalı).

4- Film renkli çekilmeli. Özel ışıklandırma kabul edilemez.

5- Optik çalışmalar veya filtre kullanımı yasaktır.

6- Film sahte olaylar içermemeli (Cinayetler gerçekleşmemeli, silah kullanılmamalı vs.)

7- Zaman ya da mekan konusunda seyirci şaşırtılmamalı (Filmde olanlar şu anda ve burada gerçekleşiyor.)

8- Tür filmleri kabul edilemez.

9- Film 35mm. formatında çekilmeli.

10- Yönetmenin adı jenerikte geçmemeli. Ayrıca bir yönetmen olarak kişisel beğenilerimden uzak duracağıma söz veriyorum! Ben artık bir sanatçı değilim. “an”ın, bütünden daha önemli olduğunu düşündüğüm için, bir sanat eseri yaratmaktan sakınacağıma söz veriyorum. Amacım, karakterlerimin ve mekanların içindeki gerçeği ortaya çıkarmak. Bütün kişisel zevklerim ve estetik kaygılarım pahasına yapmaya çalışacağıma söz veriyorum. Böylece iffet yeminini ediyorum.

Kopenhag, 13 Mart 1995, Pazartesi

Lars von Trier’in, Dogma 95 akımına paralel olarak sisteme ve toplumsal yargılara karşı eleştirel tavrı üzerine söylemini “Altın Kalp” üçlemesinde görürüz. Bu üç filmde Trier, üç kadın karakterin, toplumu karşısına alarak inandıkları şeyler uğruna gösterdikleri fedakarlıklarını ve cesaretlerini konu edinir. Üçlemenin ilk filmi Breaking the Waves’de (Dalgaları Aşmak/1996) Bess’in, aşık olup evlendiği kocasının felç olması üzerine kocasının, kendisine bir sevgili bulup yaşadıklarını ona anlatmasını isteğini geri çevirmez; ancak bu davranış, yaşadıkları kasabanın ahlaki anlayışına uygun değildir. Üçlemenin ikinci filmi, Idioterne’sinde (Gerizekalılar/1998), bir arkadaş grubu, zihinsel özürlü taklidi yaparak toplumun arasına karışır ve toplumun değerlerini sarsmaya çalışırlar. Oğlunun ölümüne üzülen; ancak cenazesine gitmediği için ailesi tarafından dışlanan Karen de bu gruba katılır. Sonunda, bu karşı duruşu hayatının her alanına taşıyansa sadece Karen olur. Üçlemenin son filmi Dancer in the Dark’taysa (Karanlıkta Dans/2000) genetik sebeplerden dolayı kör olma ihtimali olan oğlunun ameliyat parasını çalan komşusunu öldüren Selma vardır. Bu film ayrıca yönetmenin ilk müzikal denemesidir. Üç filmdeki kadın karakterler, toplumun ve burjuvazinin değerlerine, toplumdan yalıtılma pahasına karşı çıkarlar. Özellikle Gerizekalılar filminin, Trier’in, Dogma kurallarına uyan tek filmi olduğu söylenir.

Eleştirmenlere göre, Trier, daha sonraları Dogma akımının dışına çıkan filmler yapmıştır. Özellikle kullandığı ünlü oyuncular ve özel efektler bu eleştirilere sebep olmuştur. Lars von Trier’in düşüncesine göre, beyazperdede görülenin gerçek olmadığı unutulmamalıdır. El kamerası kullanılmalı, aktüel çekimlerle izleyicinin, olayları izleyen üçüncü bir kişi olduğu izlenimi edinmesi sağlanmalıydı; böylece izleyici bunun bir çekim olduğu fikrinden uzaklaşmamalıydı. Abartılı dekorlar ve ışıklar kullanılmamalı, bunun sonucunda izleyici oyunculara ve hikayeye odaklanabilmeliydi. İzleyici, oyunculara ve yaşananlara dışarıdan bakabilmeliydi.

Yönetmenin diğer üçlemesi ise “Amerika”dır. İlk film Dogville’de (2003), mekan, tiyatro sahnesi gibi kullanılan bir alanda dekorların tebeşirle çizildiği, kapı açılıp kapanması gibi seslerin efektlerle sağlandığı, dış sesin zaman zaman araya girerek hikayeyi izleyiciye anlattığı, filmin bölümlerden oluştuğu, her yeni bölümde ekranda bölümün numarası ve konusunun söylendiği kullanımlar vardır. İkinci film, Manderlay’de(2005) de kadın karakterin adı aynıdır: Grace. Dekorlar ve kullanımı, anlatıcı olması vs. Dogville’deki gibidir. Üçlemenin son filmi, Washington ise henüz gösterime girmemiştir. İki filmde de konu, Amerikan değerlerine karşıt bir zemindedir. Bu zeminin üzerine yerleştirilen konuysa; insanlar, ellerine fırsat geçtiğinde, diğerlerine, kötülük yapabilirler. Yönetmenin, bu konuyu seçme sebebinde kendisinin söylediği “İyiliğin ve doğruluğun, insana her zaman kötülük olarak geri döndüğü” inancına dayanır.

Yönetmenin The Five Obstruction (Beş Engel/2003) ve The Boss of It All (Emret Patronum/2006) filmleri de vardır. Beş Engel, 1967’de Jorgen Leth’in yapmış olduğu 13 dakikalık kısa filmi Perfect Human’ı (Kusursuz İnsan), beş farklı biçimde ve kural olarak her filmde konulacak olan beş engelle çekebilmenin mümkün olup olmadığı üzerine bir denemedir. Emret Patronum’da ise şirket yaşamının gerçekleri mizahi bir dille anlatılır.

Lars von Trier’in, bir sonraki projesi ise bir “psikolojik felaket” filmi olarak nitelendirilen “Planet Melancholia” olacak.