Saatlerce Zevkle ‘Saat’e Bakmak Mümkün Mü?

Filmler
Melis Behlil Venedik Bienali’nin karmaşık yapısı içinde, sadece ülke pavyonları değil, bienal küratörünün derlediği sergiler de yer alıyor. Bu sergilerdeki eserlerin yeni olması diye bir kural y...
EMOJİLE

Melis Behlil

Venedik Bienali’nin karmaşık yapısı içinde, sadece ülke pavyonları değil, bienal küratörünün derlediği sergiler de yer alıyor. Bu sergilerdeki eserlerin yeni olması diye bir kural yok, hatta Giardini’deki merkez salonun ana girişinde seyircileri 16. yüzyıldan kalma üç Tintoretto başyapıtı karşılıyor. Bu seneki bienalin sergi bölümünde verilen en iyi sanatçı ödülünü kazanan da, birkaç aydır her gösterildiği yerde övgülere boğulan ‘The Clock’ (Saat) adlı videosuyla Christian Marclay oldu. İki sene süren ve altı asistanla gerçekleştirilen çalışma sonucunda Marclay, binlerce filmden saatlerin, saate bakanların ve saati söyleyenlerin görüntülerini bir araya getirerek 24 saatlik bir video oluşturmuş. Üstelik perdede görülen saatler, o an izleyenlerin kolundaki veya telefonundaki saatle de örtüşüyor. Yani ‘The Clock’, temelinde bir saat gerçekten de.

Proje, pek çok diğer video kolajı gibi öncelikle sinefiller için bir rüya sanki. Salona ilk adımımı attığımda, taksi şoförü Travis Bickle (Taksi Şoförü) seçim bürosunda çalışan genç kadından bir randevu koparmaya çalışıyordu. Birkaç saniye içinde başka bir filmde bulunca kendimi, videoya hakkını verebilmek için orada bir süre geçirmemin şart olduğunu fark ettim. Zaten salon, klasik video gösterimlerindeki rahatsız banklar yerine geniş kanapelerle doldurulmuş, insanların uzunca kalması hedeflenerek tasarlanmış.

Nitekim oturulacak yerler asla boş kalmıyor ve seyirciler yerlere de yayılarak bienalin o kalabalığında ve yoğunluğunda belki de en değerli varlıkları olan zamanlarını bu videoya ayırıyorlar. ‘The Clock’, keyifli bir seyir olmanın ötesinde, bir yandan sinemada, bir yandan da ‘gerçek’ hayatta zamanın geçişi hakkında insanı düşünmeye yönelten, seyirciyi hem sinema tarihinde gezintiye çıkarıp, hem de daima ‘bu an’ içinde tutan bir çalışma.

Ceylan’ın filmi de var

Kullanılan filmler dönem veya coğrafya ayrımı gözetmiyor; zamanın geçişi belki de en temel dünyasal gerçeklik. Yine de çoğunluk Hollywood ve İngiliz sinemasından, ama onların arasında Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği ‘Mayıs Sıkıntısı’nın küçük Ali’sini saatçide kendisine müzikli bir saat bakarken görmek de mümkün.

Bazı filmler ise konuları itibariyle kolaja bir kereden fazla dahil edilmeye müsaitler. Mesela H.G.Wells’in ünlü romanı ‘Zaman Makinesi’nin hem 1960 hem de 2002 versiyonları bolca görülüyor ki, bu filmi çok kullanan bir diğer video kolajı olan Reynold Reynolds’un ‘The History of the Future’ (Geleceğin Tarihi), ‘The Clock’u izlerken sık sık akla geliyor.

Bazı saat dilimleri de diğerlerine göre daha zengin: 17 ve 18’de iş çıkışı olması nedeniyle onlarca boşalan ofis izledim. En yoğun saat olan geceyarısı ise, neredeyse asla seyirciyle buluşamıyor, zira bienal ve ‘The Clock’un sergilendiği diğer galeriler genelde sadece 10-18 arası açık. Ancak seyircinin yoğun ilgisinden ve eserin aldığı ödülden dolayı Venedik Bienali, ‘The Clock’un geceleri de randevuyla izlenebileceğini açıklamıştı. 24 saat boyunca saate bakmak isteyen sanatseverlere hararetle tavsiye olunur.

Radikal Gazetesi