Ortaçağ Filmleri Ondan Soruluyor!

Filmler
Hazırlayan: Hatice Özgiden Her filminde farklı bir atmosfer sunan, karakterleri hiçbir zaman “sıradan” olmayan, çoğu filmi ödül almış bir yönetmen… Ridley Scott’ı, bu Cum...
EMOJİLE

Hazırlayan: Hatice Özgiden

Her filminde farklı bir atmosfer sunan, karakterleri hiçbir zaman “sıradan” olmayan, çoğu filmi ödül almış bir yönetmen… Ridley Scott’ı, bu Cuma gösterime girecek olan filmi Robin Hood vesilesiyle biraz tanıtmayı isterim.

1937 yılında Northumberland’da dünyaya gelen İngiliz yönetmen, Batı Hartpool Sanat Okulu ve Londra Kraliyer Sanat Koleji’nde eğitim gördü. Eğitim sürecini başarıyla sona erdirdikten sonra İngiliz Yayın Kurulu’nda sanat yönetmeni olarak çalışmaya başladı. 1960’lı yıllardaki televizyon çalışmaları sırasında "Z Cat" gibi BBC’nin popüler dizilerinde çalışan Scott, Ridley Scott Associates adlı kendi yapım şirketini kurmasıyla birlikte birçok Avrupa yapımı ticari filmlere katkıda bulundu. Yönetmen çok sayıda reklam filminin de yönetimini üstlendi. 1977 yılında yönetmenliğini üstlendiği "The Duellists" adlı savaş filmiyle beyaz perdeye geçti. Görsel açıdan oldukça güçlü olan film, Cannes Film Festivali’nde En İyi İlk Film dalında Jüri Ödülü‘nün sahibi oldu.

Detaylara önem veren yönetmen, filmlerinin her planını en ince ayrıntılarına kadar hesaplayarak çekime geçiyor. Özellikle savaş sahnelerindeki kusursuz planları, filmin üzerinden yıllar geçmesine rağmen görsel hafızada kaybolmamacasına yerini alıyor.

YÖNETMENİN ÖNEMLİ FİLMLERİNDEN BAZILARI

Alien (Yaratık/1979-İngiltere): Kurtarma gemisi Nostromo, uzun görevinden Dünya’ya dönerken yakındaki bir gezegenden yardım sinyalı alır. Önce kararsız kalan mürettebat, sonunda yardım etmeye karar verir. Gezegene yapılan zorlu bir inişten sonra bir ekip arama çalışmaları için bölgeyi araştırırlar. Girdikleri bir mağarada bilinmeyen bir ırkın yumurtalarını bulurlar. Aynı sırada gemi bilgisayarı aldıkları sinyalin bir yardım sinyali değil uyarı olduğunu deşifre eder. Yumurtalardan biri kırıldığında ekip nasıl bir belaya bulaştığını anlamaya başlar.

Blade Runner (Bıçak Sırt/1982-ABD): Deckard, bir Blade Runner’dır; yani kaçak replikant’ları (yapay insan/android) avlayan bir polis. Artık kovalamacadan sıkıldığı için ayrılmayı düşündüğü bir sırada, çaldıkları bir uzay gemisiyle dünyaya 5 replikant’ın geldiğini öğrenir. Milyonlarca insanın yaşadığı dev bir şehirde bu 5 kaçağı bulmak zorundadır. Film, bilimkurgu dünyasının büyük ismi Philip K. Dick’in kitabından sinemaya aktarılmıştır.

Black Rain (Kara Yağmur/1989-ABD): Asi bir cinayet masası dedektifi olan Nick, ortağı Charlie ile birlikte New York’ta bir Yakuza cinayetine tanık olur ve katili yakalarlar. Tutukluyu Japon polisine teslim etme emri alınca yola çıkarlar. Ancak daha Japonya’ya adım attıkları anda onu ellerinden kaçırmalarıyla büyük bir kovalamaca başlar. Japon polisiyle birlikte amansız bir takibe girişen ortaklar, Yakuza’ların derinliklerine dalarak onlarla ilgili bilinmeyenleri de keşfedeceklerdir.

Thelma and Louise (Thelma ve Loise/1991-ABD): Erkek arkadaşından bıkan Arkansaslı garson kız Louise (Susan Sarandon), ihmalkar ve cinsiyet ayrımcısı kocasıyla birlikte sıkıcı bir hayatı olan arkadaşı Thelma’yı (Geena Davis) ayartır. Birlikte özgürlükle dolu bir haftasonu arabayla seyahate çıkarlar. İlk uğrak yerleri olan barda gevşeyip dans ederler ve yöre erkekleriyle eğlenip hoş bir akşam geçirirler; ancak bir adam Thelma’yı park yerine kadar izleyip tecavüze yeltenince Louise yetişip onu öldürmek zorunda kalır. Polisin kendilerine hiçbir zaman inanmayacağı paranoyasına kapılan kadınlar kaçmaya karar verirler ve bir anda kanun kaçağı durumuna düşerler. Son olaylardan kötü etkilenen Thelma kafayı toparlamak için genç bir kovboy olan J.D (Brad Pitt) ile bir gecelik ilişki yaşar ve işler daha da sarpa sarar.

Yönetmen Ridley Scott’ın bu çok meşhur feminist yol filmi 1990’ların en iyi filmleri arasında çoktan yerini aldı. Bıçak Sırtı ve Alien’le birlikte yönetmenin en iyi işlerinden biri sayılan Thelma ve Louise, eşsiz bir senaryo ve kusursuz bir görüntü yönetimi sunar.

Film 6 dalda Oscar’a aday gösterilmiş ve sonunda En İyi Özgün Senaryo ödülünü senaristi Callie Khouri’ye kazandırmıştı.

SİNEMA KLASİKLERİ ARASINDA YERİNİ ALAN FİLM: GLADIATOR

1492: Conquest of Paradise (1492: Cennetin Keşfi/1992-İngiltere/ABD/Fransa): Christopher Colombus’un Amerika’yı keşfinin 500. yılı dolayısıyla yapılan iki filmden biri olan 1492: Conquest of Paradise, bu keşfin Avrupa’daki etkileri ve Colombus’un yeni dünyadaki yerleşim çabalarını konu alıyor.

G.I Jane (Jane’in Zaferi/1997-ABD): Teğmen Jordan O’Neill Amerikan Deniz Kuvvetleri tarihinde bir ilktir. Çok gizli operasyonlarda kullanılan bu ekibe bir kadın alınması her zaman çok tehlikeli görülmüştür. Böylesine acımasız bir birlikte yetiştirilen erkeklerinde %60’ı başarısızdır. Herkes John Urgayle yönetimindeki birliğin, fiziksel ve psikolojik cehennemi andıran ve haftalarca süren eğitiminden başarıyla çıkamayacağını düşünür. Yüksek rütbeli subaylar ve olayın sonucunu merakla bekleyen bürokratlar da O’Neill’a bu konuda şans vermezler. Öyle ki onun tek destekçisi olan senatör Lillian bile bir gün pes etmesini bekler. Eğitimin sonlarına yaklaşıldığında, Orta Doğu’daki bir göreve atanan birlik O’Neill’ın liderlik güdüsüne ve sağduyusuna mecbur kalır. O’Neill kendi hayatını da tehlikeye atarak görevi yerine getirmek ve Urgayle’ın hayatını kurtarmak zorundadır.

Gladiator (Gladyatör/2000-ABD/İngiltere): General Maximus’un imparatorluk içerisinde yükselmesi karşısında kıskançlığa kapılan tahtın varisi Commodus, general ile ailesinin derhal öldürülmesi emrini çıkarır. Ölümden zor kurtulan Maximus’u artık kölelik yaşamı beklemektedir. Arenaya gönderilerek orada bir gladyatör olarak eğitilir. Yıllar sonra Roma’ya geri döndüğünde tek bir amacı vardır. Yeni İmparator Commodus’u öldürerek karısıyla oğlunun katledilmesinin intikamını almak… Maximus arenalarda geçen yılları boyunca çok önemli bir gerçeği öğrenmiştir. İmparatorun gücü ne kadar fazla olursa olsun halkın iradesi ondan çok daha güçlüdür ve intikamını alabilmenin tek yolu imparatorluğunun en büyük kahramanı olabilmekten geçmektedir. Roma’daki büyük Colloseum Arenası’nın tam ortasında durmakta olan Romalı gladyatör, bakışları imparatorun locasına dikilmiş halde kararı beklemektedir. Yaşamın ve ölümün gücünü elinde bulunduran imparatorun baş parmağı havaya kalkmış durumdadır. Ucunun aşağıya dönmesiyle birlikte imparatorluğun acımasız yasaları işleyecek ve yendiği rakibini öldürmesi için gladyatöre gerekli sinyali vermiş olacaktır.