Her Yerde Yeni Bir Filme Başlıyor Gibiyiz

Filmler
Şenay Aydemir’in haberi Diyarbakır’ın kızgın sıcağından Karadeniz’in cennet köşesine savrulan ekip, yoluna Rize ve Trabzon’la devam edecek. Türkiye sinemasında ‘yol&rsquo...
EMOJİLE

Şenay Aydemir’in haberi

Diyarbakır’ın kızgın sıcağından Karadeniz’in cennet köşesine savrulan ekip, yoluna Rize ve Trabzon’la devam edecek.

Türkiye sinemasında ‘yol’ filmi sayısı bir elin parmakları kadar. Çünkü ‘yol’ hikayesi yazmak da en az çekmek kadar zor. Hikayenin geçeceği mekanları bilmek, o mekan ile kurduğunuz karakter arasındaki bağı yakalamak zorundasınızdır. Üstelik yol, yolculuk asla başladığı gibi bitmez. Çıkılan yolun sonunda hikaye de, karakterler de bambaşka yerlere gider. Yollar inip çıktıkça, eğilip büküldükçe karakterler de aynı rotayı izler. Böyle bir film çekerken, gittiğiniz yola hâkim değilseniz, ‘yol’un sizi götürdüğü yerde karşınıza çıkacak olana da katlanmak zorunda kalırsınız.

‘Cennetten bir parça’

Ama çekimleri yaklaşık 1 aydır devam eden, Diyarbakır’dan başlayıp ülkeyi güneyden kuzeye kat eden ‘Yangın Var’ filmi kendi yolunu bulacak gibi görünüyor. Finalini ağustos başında Trabzon’da gerçekleştirecek filmin Artvin’in Borçka ilçesine bağlı Bulanık köyünde yapılan çekimlerine konuk olduk. Nesrin Cavadzade’nin deyimiyle ‘cennetten bir parça’ olan bu köyde filmin ‘esas oğlanı’ Koşman’ın annesinin evini ziyaret sahnesi çekiliyor. Bir yanda set ekibi hummalı bir çalışma yürütürken anneyi canlandıracak olan usta oyuncu Şerif Sezer aksan koçuyla bir merek (samanlık) önünde Gürcüce çalışıyor. Ama önce hikaye buraya kadar nasıl geldi ona kısaca bir göz atalım.

Gazetemiz yazarlarından Koray Çalışkan’ın dikkatini 2010 yılında gazetelerde yer alan bir haber çeker. Habere göre Diyarbakır Belediyesi, Trabzon’un Çayırbaşı beldesine bir itfaiye aracı hediye eder. Trabzon’dan bir itfaiye eri Diyarbakır’a giderek bu aracı alır ve getirir. Haber üzerine harekete gecen Çalışkan önce Diyarbakır’a ardında da Trabzon’a gelerek olayın gerçek failleriyle konuşur, notlar alır. Daha sonra hikayeyi yazar. Murat Batgi ile birlikte senaryo kaleme alınır. Bunun için Çalışkan, Diyarbakır’da; Batgi ise daha önce hiç gitmediği Trabzon’da yaşar bir süre. Senaryo bittikten sonra defalarca üzerinden geçilir, işin uzmanlarına götürülür. İş yönetmen bulma aşamasına gelince de ortak yapımcı Yamaç Okur ‘O.. Çocukları’, ‘120’, ‘Deli Deli Olma’ ve ’72. Koğuş’ filmleriyle tanıdığımız yönetmen Murat Saraçoğlu’nu arar. Sıra oyunculara gelmiştir.

Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Pandora’nın Kutusu’ ile ilk sinema deneyimine imza atan, şimdilerde ‘Leyla ile Mecnun’ dizisinin ‘Yavuz hırsızını’ canlandıran Osman Sonant’ta karar kılması zor olmaz. Kadın karakter Asya için ise uzun bir seçim sürecinin ardından ‘Dilber’in Sekiz Günü’ ve ‘Acı’ filmlerinden hatırladığımız Nesrin Cavadzade’de karar kılınır.

Zor problemler bunlar

Film, Koşman isimli Karadenizli itfaiye erinin aracı almak için Diyarbakır’a gidişi ve belediye görevlisi Asya ile birlikte geri dönüş hikayesini anlatıyor. Ama Anadolu’yu güneyden kuzeye kat eden bu yolculuk; birbirlerinden çok farklı ortamlarda yetişen, dünyayı bambaşka algılayan bu iki insanın eğlenceli ve bir o kadar da karşılıklı birbirlerini geliştiren hikayesine dönüşür.

Ben bu hikayenin Koşman’ın nihayet ‘gerçek’ bir itfaiye eri olduğunu ispatlamak için araçla birlikte (ve tabii ki Asya ile) annesinin yanına geldiği anına tanıklık ettim. Osman Sonant’ın Trabzon şivesi, Nesrin Cavadzade’nin Kürtçe eğitim aldığı film için Şerif Sezer de Gürcüce bölümleri koçuyla birlikte çalışıyordu.

Ardanuç’un bulanık köyü gerçek bir doğa harikası. Diyarbakır ve Doğu Anadolu boyunca yapılan çekimlerde sıcaktan fazlasıyla bunalan film ekibi için Karadeniz serinliği iyi, doğası ise ‘ruhu dinlendirici’ gelmişti.

Sinemanın doğayla imtihanı

Çünkü Karadeniz bu, havası havasına tutmaz. Sette ilk sahne gölgede çekildiği için devamlılık gereği diğer sahnelerinde öyle olması gerekiyor. Ve fakat Karadeniz’in ‘delişmen’ havası bir türlü istikrar tutmuyor. Güneş tam buluta giriyor, ‘motor’ denilecekken yeniden çıkıyor. “O zaman ara verelim” bari diye düşünülürken güneş yeniden bulut arasında. Sabah parlak güneş altında başlayan gün, öğleden sonra bulutlanıyor, kimse ne olduğunu anlamadan yağmur bastırıyor, 15 dakika sonra yeniden ortalık günlük güneşlik. Murat Saraçoğlu doğanın verdiği huzurdan olsa gerek bütün bunları metanetle karşıladı. Yalnız bir ara “Zor problemler bunlar zor” diye kendi kendine konuşurken yakaladım.

Saraçoğlu’nun bu kadar çok mekan ve kent değiştirmenin nasıl bir his olduğu sorumuza verdiği cevapta yatan “Her yerde yeni bir filme başlıyor gibiyiz” duygusu bütün sete hâkim gibi.

Sette senaryo yazarından, yapımcısına, oyuncusundan yönetmenine herkes anlatılan hikayenin ‘bıçak sırtı’ olduğunun farkında. Zira hem senaristlerin hem de yönetmenlerin ‘şaka yapmak’ gibi bir amacı hiç olmamış. Şaka yapmadan güldürecek, ama aynı zamanda bu iki insanın hayatlarını, dünyalarını ve kültürlerini ‘karikatürize’ etmeden kendi doğallığında anlatacak bir dil tutturmaya çalışıyorlar. Bu nedenle bazı sahneler tekrar tekrar çekiliyor.

Bir iddiaları var. O da ‘ana akım’da da gerçek sinema duygusuyla dolu, güzel yazılmış, güzel oynanmış, güzel yönetilmiş filmlerin olabileceğini göstermek. Son günlerde yaşananları düşününce yalnızca sinemanın değil memleketin de ‘Yangın Var’ın çok iyi bir film olmasına ve derdini iyi anlatmasına ihtiyacı var…

‘ANLAMAYA’ YÖNELİK ÖNEMLİ BİR YOLCULUK

Nesrin Cavadzade (Asya)

Asya, Diyarbakır Belediyesi’nde müdür yardımcısı olarak çalışıyor. Diyarbakırlı üst-orta sınıf mensubu. Kendine güvenen iyi eğitimli, güzel bir kadın. Şöyle bir klişe vardır ya sinemamızda, Batı hep daha iyi eğitimli, daha görgülü ve bilgilidir ve Batı’dan birisi gelir Doğuluyu kurtarır. Doğu daha muhtaçtır. Bu filmde bu tamamen tersine. Ben Azeriyim köken olarak. Ama Doğu coğrafyasını filmler ve diziler vesilesiyle iyi tanıdım. Ben Nesrin olarak Karadeniz’in hiçbir şehrini daha önce görmemiştim. Şimdi Artvin’i görüyorum, daha sonra Rize’yi Trabzon’u göreceğim. Asya da görmedi. Bu yolculuğu en güzel özetleyen cümlelerden birisi ‘Koşman’ın Asyalaşması.’ Benzer bir süreci ben de yaşıyorum Nesrin olarak. Hiç görmediğim topraklar, tanımadığım kültürler… Benim için de anlamaya yönelik çok önemli bir yolculuk oluyor.

ÇOK DENGEDE BİR HİKAYE BU

Osman Sonant (Koşman)

Hikaye geldiğinde biraz şaşırdım. Çok dengede bir hikaye bu. Dozu çok iyi ayarlanmalı, yoksa taşıdığı anlamı seyirciye doğru yansıtamayacak. Tedirgin oldum. Hayatımda ilk defa herhangi bir yörenin şivesini yapıyorum. Bir aksan koçuyla çalıştık. En sonunda bana “La sen benden daha abdesli konuşaysin” dedi. Bu ‘Pandora’nın Kutusu’ndan sonra rol aldığım ikinci film. Oyunculuk açısından çok zorlayıcı. Çünkü Gürcüce var, Türkçe var, Kürtçe var, Karadeniz aksanı var. Bir de bunun dışında bölgeler değiştiriyoruz, adapte olmaya çalışıyoruz. Koşman. ‘Leyla ile Mecnun’daki Yavuz’un komik hallerinin biraz daha köpürmüş hali. ‘Leyla ile Mecnun’ büyülü bir durum. Bir arada gerçekten bir tiyatro kumpanyası gibi çalışıyoruz.

SAHİCİ DURMASI GİBİ BİR KAYGIM VAR

Murat Saraçoğlu (Yönetmen)

Senaryoyu okuduğumda hoşuma gitti. Ana akım bir film. Komedi var, duygusallık var. Ama öyle bir altmetni var ki, bu memlekete dair bir durum da arz ediyor. Filmin yol hikayesi olması beni kaygılandırmadı. Fakat haritayı açıp baktığım zaman ne kadar zor olacağını gördüm. Zaten hemen yol filmlerini izleyip etüt ettik. Her yerde yeni bir filme başlıyor gibiyiz. Mesela şimdi Bingöl’ün ardından Artvin’de sanki yeni bir filme başlıyor gibiyiz. Bu hepimiz için büyük bir tecrübe. Bir hikayeniz vardır, mekan bulur çalışırsınız. Burada her şey değişiyor, karakterler de. Hem inandığımız, hem de bize ayak uyduran oyuncularla çalışıyoruz. Burada şimdi yeni bir durum var. Trabzon aksanıyla konuşan bir itfaiyeci, ama şimdi annesiyle Gürcüce konuşacak. Bütün bunları izleyecek bir Kürt kızı var. Ne kadar çalışırsak çalışalım, bu yeni durumun sahici durması gibi bir kaygım var.

Radikal Gazetesi