Bu haftanın 8 filminin kısa incelemesi

Filmler
HAFTANIN EN İYİ FİLMİ: DANNY COLLINS Kısa süre önce kaybettiğimiz büyük müzik adamı Erol Büyükburç’un çok da talihli olmayan biçimde nam salan deyişini bu kez Al Pacino seslendiriyor: “Saksı değilim b...
EMOJİLE

HAFTANIN EN İYİ FİLMİ:

DANNY COLLINS

Kısa süre önce kaybettiğimiz büyük müzik adamı Erol Büyükburç’un çok da talihli olmayan biçimde nam salan deyişini bu kez Al Pacino seslendiriyor: “Saksı değilim ben!”. Pacino,

40 küsur yıl önce rock aleminde yıldızı parlamış bir müzisyen olan, filme de adını veren Danny’yi canlandırıyor. Tabii tüm o şaşalı yıllar artık geride kalmıştır. Danny, çılgınca bir hayat yaşamış, ama artık ununu elemiş eleğini duvara asmıştır. Mutlu değildir, unutulmuştur.

Ne var ki, eskiden çok önemli sayılan bir adamın yalnızlığının öyküsünü izleyeceğinizi zannederseniz, yanılırsınız. Danny’nin eline 40 yıl önce yazılmış bir mektup geçer çünkü. Hem de bizzat John Lennon tarafından yazılmış bir mektup! Lennon’ın hem övgüler hem de “kendini bozma” türünden nasihatlar içeren mektubu, Danny’yi geçmişiyle hesaplaşmaya götürür. Yeniden beste yapmaya karar verir mesela.

 

Yapamadığı bazı şeyleri bugün de yapamayacak yaştadır belki ama bir şekilde ilham gelir. Ailesiyle kopma noktasındaki ilişkilerini tamir etmek ister, bir de hayatının yakınlarından aşk beğenir kendisine. Al Pacino’nun şaşırmayacağınız şekilde büyük bir ustalıkla oynadığı filmin senaristi, aynı zamanda ilk yönetmenlik denemesinde maharetini de gösteren Dan Fogelman. Kendisini gayet başarılı “Bolt” ve “Cars” animasyonlarının yanı sıra gayet yaratıcı “Crazy Stupid Love” komedisinin senaristi olarak da tanıyoruz. Gerçek bir hikayeden yola çıkarak kalemini yine dans ettirmiş. Oyuncu kadrosunda başka kimler yok ki? Annette Bening, Jennifer Garner, Christopher Plummer ve benim çok tuttuğum Bobby Cannavale. Haftanın bu hem en iyi hem de en özel filmini tüm sinemaseverlere tavsiye ediyoruz. (4/5)

HAFTANIN “EN EĞLENCELİ” FİLMİ

GERONIMO

Cezayir asıllı usta yönetmen Tony Gatlif, ülkesi Fransa’da bir tür Bollywood filmine imza atmış görünüyor. İçine bir tutam da çingene ruhu üflemiş. Sevdiğinden gayrı başkasıyla evlendirilmek istenen genç kız, çete savaşları, alabildiğine müzik. İlginizi çekebilir: bir de Türk kızı var filmde. Gerçi Nailia Harzoune oynuyor, ismi Nil. İşte bu Nil, normalde çingene sevgilisiyle alıp başını gitmek isterken bir başkasıyla zorla evlendirilmek isteniyor. İşin içine aileler giriyor, bir tür savaş başlıyor. Müzik savaşlarının yanında bir de çete savaşı çıkıyor. Tam bir cümbüş anlayacağınız ki Gatlif usta bu cümbüşü yönetirken -eski formunu aratsa da- yine de şaşırtmıyor. Mahallede düzeni sağlamak ise Geronimo’ya düşüyor. İsmine bakmayın, Geronimo bir kadın. Sözü geçen bir abla ama. Kendisi sosyal eğitmenlik görevinde. Bizim mahallenin durumu daha beter diyebilirsiniz belki ama kendinizi sırf müziklere kaptırmanız bile olası. Gatlif’in kendi hayat hikayesinden izlerle süsleyerek yazdığı filmin oyuncu kadrosunda Celine Sallette, Rachid Yous, David Murgia ve Sivas’ı temsilen (!) Tim Seyfi de yer alıyor. Enerjik bir film, özellikle yaz aşklarını özleyenlere tavsiye edilir. (3,5/5)

HAFTANIN “EN MESAJ KAYGILI” FİLMİ:

TERKEDİLMİŞ

Ülkemizdeki organ mafyası haberlerinde sanki bir azalma var. Organ mı kalmadı yoksa mafya mı bitti bilemiyoruz; belki de kanıksanmışlıktan kelli yeterince haber değeri taşımamaya başladı. Ama “Terkedilmiş” bu sorunu gözüne kestirmiş, onu koparıp atacak mesajlarıyla geliyor. Üstelik içine bir de Suriyeli aile yerleştirmiş ki, değmeyin keyfine! Korhan Uğur’un 2009 tarihli “Öldür Beni”den sonra ikinci kez uzun metraja giriştiği öykü, bir sanatoryumda geçiyor. Yolları kesişen 9 kişinin öyküsü bu (Inarritu alarmı!).Ha, filmde kesişiyor mu gerçekten, orası soru işareti. Suriyeli bir ailenin organ mafyası yüzünden yaşadığı dramın bu kişiler üzerinde yarattığı etki, biraz zorlama olmuş sanki. Bir filmin, toplumsal sorunlara parmak bastığını gerçekten söyleyebilmek için seyircide bırakacağı “etki” daha önemli değil midir? Oyuncular Levent Ülgen, Burak Sarımola, Mahmut Gökgöz ve Kyamran Agabalaev.  (1,5/5)

HAFTANIN EN “ÜRKÜNÇ” FİLMİ:

ŞEYTANIN KAPISINDA

Yok yok, bu korku-gerilim türüne bir şey oldu. Epeydir iyi film orucundaki William Friedkin ya da ne bilelim belki Wes Craven ustalar, hazır hala hayattayken dönüp işbaşı yapmalılar. “The Ring” serisini ülkesinde başlatan umut verici Hideo Nakata da Hollywood seferinde erken nakavt oldu, biliyorsunuz. Sahne, yeni nesle kaldı ama olmayınca olmuyor demek ki. Nicholas McCarthy örneğin. 2012’de yazıp yönettiği “The Pact”te korkanlar olmuştu gerçi. Ama yeni filminin neresinden tutalım da anlatalım? Ortada yine nedendir bilinmez, lanetli bir ev var. Emlak danışmanı Leigh, bu evi satmaya karar verir ama kontrol için gittiğinde ev sahibinin ortadan kaybolan kızı Hannah’ı görür. İşler daha da tuhaflaşır (burada korku müziği girer). Bu kızın kaybolmasının ardında karanlık bir sır vardır. Sır deyince öyle büyük şeyler beklemeyin. İçine şeytani varlıklar girmesi falan. Yani anlayacağınız yine metafiziksel bir takım olaylar izleyiciye servis edilir. Ani kamera hareketleri, birden volümü artan müzik, oyuncuların dehşet içindeki çığlıkları. Naya Rivera ve Catalina Sandino Moreno başrollerde. “Bu dünyada kötü varlıklar var” diyor film. Olabilir, ama kötü filmler olduğu kesin. (1,5/5)

HAFTANIN “EN TV” FİLMİ:

BİZİM HİKAYE

“Aşk Yakar”, “Lale Devri” gibi tv dizilerinden tanıdığımız Yasin Uslu, ilk uzun metraj denemesinde askeri darbe nedeniyle yarım kalan hayatları anlatıyor. 1980 darbesinde itibarı haksız yere yok edilen insanlar bunlar. Nasıl anlatacaksınız bu öyküyü? Tabii ki yaşam öykülerini kesiştirerek. Eşi zindana atılınca çocuklarıyla bir başına kalan kadının yaşam mücadelesinden tutun da, ailesinin itibarını kurtarmaya çalışan gence kadar bir çok öykü var filmde. Bir de, o günlerden bugünlere gelebilmiş bir aşk hikayesi. 

Böyle bir filmin başarılı olabilmesi için, öyküleri biraraya getirmekten çok o öykülerin her birinin çok etkileyici olması gerek. Sinemamızda darbe filmleri fazla olmasa da, hemen hepsi, asıl sorunların kıyısından köşesinden dolanmakta. Uslu’nun filmi de, hayatlara vurulan bu darbeden çok, yarattığı etkilerden yola çıkarak sırtını tamamen duygusallığa dayayan, bazı sahneleriyle de sinemadan çok beyazperdeye yapılmış bir iş gibi duruyor. Öyle uzun uzun bakışmalar falan. Yani sinemaya gittiğinizde darbe dönemi filminden çok sadece duygusal bir hikaye -o da sizi sararsa- izlemekle yetineceksiniz. Başrolleri Cansel Elçin, Sera Tokdemir ve Naz Elmas paylaşıyor. (2,0/5)

HAFTANIN ANİMASYONU:

EVİM

Yaşadığı dünyaya ait değilmiş gibi hissetmek, modern çağın bireysel sorunlarının başını çekiyor galiba. Yaratıcı yönetmen Tim Johnson’un anlatmak istediği de bu. Daha önce “Karınca Z”, “Sinbad: Yedi Denizler Efsanesi” ve “Orman Çetesi”nde başarılı işler çıkaran Johnson, bu kez kendi halkı tarafından dışlanınca çareyi Dünya’da arayan (ne berbat bir seçim!) bir uzaylının öyküsünün peşine düşmüş. Kahramanımızın orijinal adı “Oh” ama Türkçe seslendirmede ona “Of” demiş bizimkiler. Sevimli uzaylımız gezegenimize gelir gelmesine ama bir rahat “oh” diyemez. Güvende hissedeceğini sandığı gezegendeki karmaşa gözünü korkutur.

 

Yardımına bir genç kız koşar. “Tip”tir adı. Onun da “yaşadığı yere ait hissetmeme” gibi bir sorunu vardır. Birlikte kaçarlar buralardan; kalk gidelim bu şehirden, belki üstümüzden bir kuş geçer, derler. Bu yolculukta hem kendileriyle hem de “yabancı” hissetme duygusuyla yüzleşirler. Dreamworks’ün bu yılki iddialı yapımında uzaylı dostumuza “The Big Bang Theory” ile ünlenen Jim Parsons ses veriyor ki hayli başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Tip’e sesini veren ise güzeller güzeli Rihanna. Dahası kadroda Steve Martin ve Jennifer Lopez de var. Sinema salonunda mutlaka orijinal seslendirmesiyle izlemeniz gereken fantastik bir macera. (3,5/5)

HAFTANIN “KOMEDİ” DENEMESİ:

GÜVERCİN UÇUVERDİ

Film için komedi denemesi diyoruz, zira Recep İvedik filmlerinin milyonlarca seyirciyi beyazperdeye çektiği bir ülkede “sıfır küfür” iddiasıyla gösterime giren bir komedi filminin ilgi çekip çekmeyeceği kuşkulu. Yine de bu kuşkuları giderecek bazı özellikleri var filmin. Öncelikle filmin başrolünde, “Yetenek Sizsiniz” yarışmasının birincilerinden Atalay Demirci, tanınması zor bir halde ve her zamanki enerjik performansıyla karşımızda. Dahası Salih Kalyon, Ayşen Gruda, Zerrin Sümer ve Ali Erkazan gibi tecrübeli isimler de kadroda. Ne anlatıyora gelirsek ki çoktan gelmeliydik; filme güvercin adının verilmesi boşa değil. Pilot olma hayaliyle yanıp tutuşan, ama ola ola bir belediye otobüsünde şoför olabilen Yüksel Güvercin’in hikayesi bu. Uçamayan bir güvercin yani. Ama o içli Orta Anadolu türküsünde dediği gibi uçmak ister güvercin. Görme engelli annesini pilot olduğuna inandıran Yüksel, yeni yükseldiği “kaptan şoför” ünvanının hakkını vermeye çalışır. Hayallerinin peşinde direksiyon sallar çünkü pilot olmaktan vazgeçmemiştir. Hem pilot olursa, belki de, kimbilir, sevdiği kadının babasının saygısını kazanabilecektir. Yönetmenliğini ve senaristliğini Selami Genli-Onur Koçal ikilisinin üstlendiği filmin, bir başka ilgiyi hak eden güvercini pardon özelliği ise güzelliğiyle hayran bırakan Tuvana Türkay. (2,5/5)

HAFTANIN “EN KARAMSAR” FİLMİ:

İÇİMDEKİ İNSAN

Gazeteci-yazar Nuri, yıllar sonra doğup büyüdüğü taşra kentine döner. Babasından kalma bahçeyi satarak yeniden İstanbul’a dönmektir niyeti ama olmaz. Çünkü eski dostu Sabri ile karşılaşır. Sabri karanlıktır. Bir cinayete karışır. Sonra.. Haydi sonrasını söylemeyelim ama işler daha da karanlık bir hal alır. Nuri, Sabri’nin neden böyle bir cinayet işlediğini çözmek, bir yandan da o söyleyemediğimiz diğer trajediyi aydınlatmak ister.İrfan Yalçın’ın “Fareyi Öldürmek” romanından uyarlanan filmin yönetmeni Aydın Sayman. Geriye-dönüşlere sıkça başvuran, karamsar, hatta yer yer iç bunaltan filmin oyuncu kadrosunda Vedat Erincin, Suavi Eren, Füsun Demirel, Şebnem Bozoklu ve Menderes Samancılar var. (2,0/5)