Bir film küçük bir kıvılcım çakabilir

Filmler
Filmlerinde daha çok toplumsal meseleleri işleyen Reis Çelik, dört yıl ara verdiği sinemaya ‘Lal Gece’ ile döndü. Yönetmen, Cuma günü gösterime giren filminde ‘çocuk gelinler’i...
EMOJİLE

Filmlerinde daha çok toplumsal meseleleri işleyen Reis Çelik, dört yıl ara verdiği sinemaya ‘Lal Gece’ ile döndü. Yönetmen, Cuma günü gösterime giren filminde ‘çocuk gelinler’in dramına ışık tutuyor. Yaşadığı toplumun neresinde durduğuna önem verdiğini söyleyen Çelik, "Bir film bu sorunu çözemez ama küçük bir kıvılcım çakabilir." diyor.
 

Darbeler, mülteciler ve Kürt sorunu gibi daha çok toplumsal meseleleri filmlerine konu edinen Reis Çelik, dün gösterime giren ‘Lal Gece’de kendi rızası olmadan, onlarca yaş büyük erkeklerle evlendirilen çocuk gelinleri ele aldı. Çelik’le, Berlin Film Festivali’nde Kristal Ayı ödülünü alan son filmini konuştuk…

Son dönemde yeniden gündeme gelen çocuk gelinler sorununa siz de değiniyorsunuz…

Ben bir sinemacı olarak yaşadığım toplumun neresinde durduğuma çok önem veriyorum. Sıkıntıları olduğu zaman gidip onları eğlendirerek mi bir şey yapmak istiyorum yoksa uyuşturuldukları bir yerde iğneyi batırıp uyanın mı demek istiyorum? Sanat bunların hepsini kapsıyor. Benim seçtiğim bölüm daha çok toplumun iğnelenmesi gereken noktalarda, duyarsızlaşmaya başladığı zamanlarda bir şeyler yaparak onun yüzüne ayna tutmak. Onun için bu konuyu seçtim.

Filmde annesi de bir çocuk gelin olan damat, çocuk gelin alıyor. Biraz bu ilişkiden bahsedebilir miyiz?

İşte bu, o toplumun zincirleme, kabahat programına giriyor. Bunlar birbirine bağlı şeyler. Baktığın zaman gül gibi kız, bir de tersine bak. O rüyayla bu ironiyi kurmaya çalıştım. Annenin yaşlı olarak karşısına çıkmasıysa kendisinden iki kat büyük bir insanla evlensen ne hissederdin, ona anne derdin. Erkek bunu kâbus olarak görürken, torunu yaşında kıza bir şey demiyor.

Baktığımızda, odada bir değil iki çocuk vardı.

Eğer bir çocuk büyürken ‘git şunu vur, bunu yap, bunu üstlen’ gibi, bir kavramla büyüyorsa, o çocukluk es geçiliyor. Orada iki çocuk var çünkü ikisi de çocuk. 16 yaşında cinayetler işletilip ömrü hapislerde geçmiş bir adam, hayata nerden başlaması lazım? Kaldığı yerden. Filmde de o ironiyi kuruyoruz. Erkek, çocuk olmaya, oynamaya müsait ama büyük rolünde. Kız, aslında çocuk ama ondan daha büyük. O çatışmayı anlatmaya çalıştım.

Filmde babasının gözlerini kapatan damadın, kendisiyle yüzleşmesini izledik…

Bana göre artık o gözleri örtüp kendimizi ifade etmek durumundayız. Onu demeye çalışıyorum. Salonlarda hep fotoğraflar vardır. Ölmüş dayı, amca, baba… Hep bakıyorlar. ‘Bak, o babandan utan! Senin deden bilmem nasıl bir adamdı.’ denir hep. Artık bunlardan kurtulup, erkeklik taslamaları bir kenara bırakmak gerek. Kendimizle yüzleşmeliyiz. Küçük anlamda ailede bunu, büyük anlamda toplum olarak bunu demeliyiz.

Damat pişmanlıkları olan, zayıf noktalarını bildiğimiz bir insan. Erkeği aklayıp bütün suçu töreye mi veriyoruz?

Öyle bir damat profili çizerek ne yapmak istedim… Senin hiçbir kabahatin yok, günah gelenektedir, törededir mi demek istedim? Hayır, öyle değil. Burada iki şey yapıyoruz. Bu yapıyı kuran ve seni bu hale getiren yine erkek kavmi, kendi kendini bu hale düşürdün demek istiyorum. Erkeğe, kendi yarattığı yapıda ‘Ben ne durumdayım, neyin içindeyim?’ diye sordurmak istiyorum.

Filmin sonunda iki el ateş sesi beklerken, tek ses işitiyoruz…

Kendi kendime çok tartıştım. İki tabanca sesi ile bir tabanca sesi arasında ne fark var diye. Zaten silahın bir kere patlaması bile o ailenin yok olmasına sebep olan bir şey. Kadının ya da erkeğin ölmesi o durumda kaç yazar? Birinin yaşamasını yaşamak kabul edecek miyiz? Damat kendisini vurduktan sonra o kız hayat bulacak mı? İki aile de onu lanetleyecek. Gelin her iki durumda da zaten ölü…

‘Keşke bu filmler okullarda izletilse’

"Hepimiz bu konunun muhatabıyız. Aydın da buna doğru hâkim olmak durumunda, diğer kesim de. Keşke bu tür filmler yapıldığı zaman okullar seferber edilse ve izletilebilse. Yoksa biz gazetelerde entelektüel düzeyde bu konuyu tartışırız. Işıklar Sönmesin’i çektiğim zaman, aydın çevre ‘Politikayı yine sinemaya bulaştırıyorsun?’ filan dedi. O küçük filmin yarattığı tartışma inanılmazdı. Bir film, bir kitap dünyanın sorunlarını çözmez ama küçük bir kıvılcım çakar ve arkasından diğer kıvılcımları tetikler."

Şahmeran, bir dönemin izdüşümü…

"Ben bütün masallara, hikâyelere toplumsal yapının o dönemdeki izdüşümü olarak bakarım. Her birinin ayrı bir sosyolojik alt okuması var. Şahmeran, kadın iktidarının erkekler tarafından ele geçirilip yeraltına gönderilmesiyle başlayan, kadının yeraltından bakışının masallaşmış halidir. Kadın bu toplumda hep yılan olarak kabul edilir. Bunun da sebebi kadının erkek üzerindeki hâkimiyeti. Erkek fiziksel gücüne rağmen kadın karşısında eğilmeyi, yönlenmeyi ve kendisini küçültmeyi hazmedemediği için, ona âşık olmasına rağmen yerin altına indiriyor. Yüzümüzü batıya çevirdiğimiz için masallar üzerinden toplumu okumayı unuttuk."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1337202&title=lal-gece-ile-bir-kivilcim-cakmak-istedim