Ali Koca – Azamat Damir’in röportajı;
Nesrin ve Yasemin Şamdereli kardeşlerin imzasını taşıyan "Almanya’ya Hoşgeldiniz" filmi, Berlin Film Festivali’nde büyük ilgi ile karşılandı. Almanya’daki Türklerin hayatını klişelerin dışına çıkarak anlatan film için Şamdereli kardeşler, "Hep dramlar dile getiriliyor. Biz normal bir ailenin hikâyesini göstermek istedik." diyor.
Yarışma dışı gösterilmesine rağmen, üçüncü gününde Berlin Film Festivali’ni hareketlendiren ‘Almanya-Willkommen in Deutschland’ (Almanya’ya Hoşgeldiniz) filmi, Berlinale’de coşkuyla karşılanmıştı. Festivaldeki eleştirmenler kadar basından da olumlu eleştiriler alan film, göçün 50. yılında ‘uyum’ meselesinin Alman siyasetçilerin diline doladığı kadar da büyük bir ‘sorun’ olmadığının altını çiziyor. Yasemin Şamdereli’nin yönettiği film, Sarrazin’in malum kitabı ve Şansölye Merkel’in "Çokkültürlülüğü başaramadık" sözlerinin bir antitezi gibi âdeta. 1960’larda Almanya’ya işçi olarak giden ve 1 milyonuncu göçmen olup ödüllendirilmeyi ‘nezaketen’ kaybeden Hüseyin Yılmaz ve ailesinin 45 yıllık serüvenini anlatıyor film. Nesrin ve Yasemin kardeşlerin kendi hayat hikâyelerinden yola çıkarak senaryolaştırdıkları Willkommen in Deutschland’ı, Almanya’da yaşayan Türkler hakkında çekilmiş diğer filmlerden ayıran en önemli özellik ise klişeleşmiş töre, namus, aile baskısı gibi prim yapan konulara yüz vermemesi. Bunların yerine belki de Türklerin ‘gerçek’ sıkıntılarını hem de Alman hükümetini iğneleyerek eğlenceli bir dille anlatıyor Şamdereli kardeşler. Almanya’da 10 Mart’ta Almanca ve Türkçe iki kopyayla vizyona girecek olan filmin Türkiye haklarını Medyavizyon satın aldı. Gösterim tarihi henüz belli değil. Yasemin ve Nesrin Şamdereli kardeşlerle, Almanya Cumhurbaşkanı ve eşinin de katıldığı filmin galasından bir gün sonra görüştük.
Filmin hikâyesinden bahsedebilir misiniz? Zamanlaması, ne zaman çekmeyi düşündünüz, vs.
Yasemin: Filmle ilgili ilk fikirler 8-9 yıl önce doğmuştu. Buna dedemizin 10 yıl önce vefat etmesi de sebep oldu diyebiliriz. Onun vefatı bize şu soruları sordurdu: Eğer Almanya’ya gelmemiş olsaydı biz şu an burada olur muyduk? Dedem, Almanya’ya geldiği dönemlerde yaşadığı olayları bize anlatırdı. Çok komik olaylar yaşamış. Biz de bunu yansıtmak ve kayıtlara geçirmek istedik.
Prim yapan klişeleşmiş konuların yerine hem eğlenceli hem iğneleyici bir film yapma tercihinizin sebebi nedir?
Nesrin: Almanya’da uyum söz konusu olduğu zaman hep ‘dram’lar dile getiriliyor. Biz ise şiddet içermeyen, klişeleşmiş konuların dışına çıkmak ve normal bir ailenin hikâyesini anlatmak istedik. Böyle ailelerin sayısı oldukça yüksek.
Filmi izleyen Almanlardan nasıl tepkiler aldınız?
Yasemin: Çok sayıda Alman, filmde kendi aileleriyle paralel konuları keşfetmiş. Örneğin biri ‘Benim de babam çaydanlığın kaynadığını görse bile kalkıp kapatmaz, annemin kapatmasını bekler.’ dedi.
O hep bahsedilen ‘uyum sorunu’ aşılıp çok kültürlü bir yapıya ulaşıldı diyebilir miyiz?
Yasemin: Bu çok kompleks bir konu. Türkler homojen bir topluluk değil, Almanlar da. Biz ‘töre cinayeti’ gibi konuların dışına çıkmak, çok modern Türklerin de var olduğunu göstermek istedik.
Türkiye’deki çekimler nasıldı? Türkiye’de herhangi bir destek aldınız mı?
Nesrin: Türkiye’de çekim yapmak süperdi. Önceden izne (tatile) giderdik, ama çekim için ilk kez gittik. Sette Alman ve Türk grubu vardı. Bu iki grup kendi aralarında İngilizce konuşuyordu. Biz, Türklerle Türkçe, Almanlarla Almanca konuşmaya çalışıyorduk. Ayrıca mantalite farkı da ortaya çıkıyordu. Türkçede ifadeler Almancadan daha değişik, daha saygılı ifadeler kullanman gerekiyor. "Şekerim, şunu yapabilir misin?" gibi ifadeler kullanmalısın, Almancada ise emir gibi duyulan ifadeler kullanılıyor. Bunu çok sert bulanlar da oldu. Bizim için bu normal geliyor, kısa ifadelerle işi hızlı bitirmeye çalışıyorsunuz.
Yasemin: Benim dikkatimi çeken Türk takımın "hocam" diye hitap etmeleri oldu. Ayrıca insanlar çok yardımseverlerdi. Çekim yaptığımız köydeki herkes yardımcı olmaya çalışıyordu. Bir şey eksik olduğunda ‘Sorun değil, ben getiririm’ diyorlardı. Çok güzel bir atmosferdi.
Filmde hem Türklere hem Almanlara mesajlar var. Önceden hep bir tarafa yüklenilirdi…
Biz (Almanlar ve Türkler), birbirimiz hakkında beraber gülebilmek istedik. Farklı olmadığımızın bilinmesini istedik. Nerede olursa olsun aileler sevinçleri ve sorunlarıyla benzerdir.
İlk kuşak ile üçüncü kuşağın Almanya’ya ve Türkiye’ye bağlılığı, yaklaşımı nasıl farklılıklar içeriyor? Yeni kuşak yatırımlarını Türkiye’de değil, Almanya’da değerlendiriyor herhalde?
Yasemin: Nesilden nesile bu his ve bağlılık değişiyor. Dede ve babalarımız doğduğu, büyüdüğü yere daha yakın hissediyor kendini. Biz burada doğduk, burada okula gittik, Türkiye’yi izinlerden tanıyoruz. Vatan tanımlaması nesilden nesile değişik bence.
Bu filmi göçün 50. yıldönümüne özellikle mi denk getirdiniz?
Nesrin: Yıllar önce çalışmalara başlamıştık. Çekimler 2009’da başladı. Finansmanı sağlamak, dağıtım şirketleriyle anlaşmak vs. derken bu yıl gösterime girdi. Göçün 50. yılına denk getirmek gibi bir hedefimiz yoktu, ama çok güzel bir tevafuk oldu. [Zaman]