Panahi Gizlice Film Çekmiş

Film Eleştiri
Elif Bereketli Her şey, 30 Temmuz 2009’da, rejim karşıtı eylem yaparken öldürülen İranlı bir protestocunun cenazesinden, internete bomba gibi düşen bir yazıyla başladı. Blogger Mojtaba Saminecad...
EMOJİLE

Elif Bereketli

Her şey, 30 Temmuz 2009’da, rejim karşıtı eylem yaparken öldürülen İranlı bir protestocunun cenazesinden, internete bomba gibi düşen bir yazıyla başladı. Blogger Mojtaba Saminecad, İran Yeni Dalgası’nın en etkili isimlerinden, sinemacı Cafer Panahi’nin, Tahran’da düzenlenen etkinlikten kolluk kuvvetlerince apar topar götürüldüğünü söylüyordu.

İran’da zorbalık görmek kimseyi şaşırtmıyordu belki ama; Kanlı Altın, Beyaz Balon, Kış gibi filmleriyle pek çok sinemaseverin içine işleyen bu olağanüstü adamın bir siyasî güce hizmet eden kuvvetlerce tartaklanıyor olması, herkesi öfkelendiriyordu.

Panahi birkaç gün gözaltında tutuldu, sonra serbest bırakıldı. Ama artık bir pasaportu yoktu ve ülke dışına çıkması yasaklanmıştı. Davet aldığı hiçbir festivale gidemedi.

Yaklaşık bir sene boyunca, resmî makamlardan ses çıkmadı. 1 Mart 2010’da ise Panahi tekrar yakalandı, bu kez Evin Cezaevi’ne götürüldü. Herkes biliyordu belki ama, bu inanılmaz tevkifin nedeni resmî makamlarca bir türlü açıklanmıyordu.

Birkaç ay sonrasında, nihayet beklenen açıklama geldi: İran Kültür Bakanı, Panahi’nin rejim karşıtı film yaptığını, Ahmedinecad’ın olaylı seçimleriyle ilgili bir çalışma hazırlığında olduğunu söylüyor, tutuklamanın bu yüzden gerçekleştiğini dile getiriyordu.

İran, bu sinema adamını tutuklayarak bir riskin önünü kesiyordu belki ama, Panahi’nin temsil ettiği ruhun önünü kesmek mümkün olamayacaktı.

Açlık grevine başladı

2010 Cannes Film Festivali’nde jüri üyesi yapıldı Cafer Panahi. Hapiste olduğu için festivale katılamadı ve koltuğu sembolik olarak boş bırakıldı.

Mayıs 2010’da gelen haberler ise üzücüydü. Yönetmen, cezaevinde kötü muamele gördüğünü, ailesinin tehdit edildiğini söylüyor ve açlık grevine başladığını duyuruyordu. Birkaç gün sonra 200 bin dolar kefaletle salıverildi salıverilmesine, ancak bir süre sonra korkunç kararla yüz yüze kalacaktı: Sanatçıya 6 yıl hapis cezasının yanı sıra 20 yıl boyunca film yönetme, senaryo yazma, yapımcılık yapma ve yerliyabancı basına demeç verme yasağı getirildi…

Bu cezalara Ahmedinecad hükümeti dışında bir destekçi bulmak imkânsıza yakındı, üstüne üstlük yaklaşık iki yıldır zulüm içinde yaşayan Panahi, dünya basınında hiç olmadığı kadar görünürdü artık.

O zaman ve Şimdi

Geçen günlerde sona eren İstanbul Film Festivali de, sessiz sedasız ama son derece önemli bir gelişmeye sahne oldu Panahi konusunda.

Yönetmenin gizlice çektiği ve yapımcılara bir sinemacı arkadaşı sayesinde ulaştırdığı bir kısa filmi gösterildi festivalde; O Zaman ve Şimdi adlı filmin bir parçası olarak.

O Zaman ve Şimdi; Tata Amaral, Fanny Ardant, Hüseyin Karabey, Masbedo, Idrissa Ouedraogo, Cafer Panahi, Robert Wilson’ın hoşgörü ve farklılıklara saygı konularını ele aldığı kısa filmlerden oluşan, son derece etkileyici bir film.

Yapımcı Adelina von Furstenberg’in daveti ile biraraya gelen yönetmenler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır” maddesinden esinle çektikleri filmleri, hiçbir kâr amacı gütmeden biraraya getirmişler.

Tahran’da iki akardeoncu

Panahi’nin gizli yollarla çekilen filminin adı ise Akordeon; Tahran’da akordeonculuk yaparak hayatlarını idâme ettiren iki küçük çocuğun hikâyesini anlatıyor.

Sokaklarda müzik çalarak dolaşan çocuklar, yanlışlıkla bir caminin içine giriyorlar ve film başlıyor. Öfke dolu zabıtalar, çocukların dine karşı geldiklerini düşünerek ve akordeonlarına zorla el koyuyor. Çocuklar af dileseler de, adam tepkisizce yürüyüp gidiyor.

Akordeonlarını kaptırdıktan sonra amaçsızca dolanan çocuklar, aynı adamı bu kez bir köşede, akordeonu çalarken görüyorlar. Çocuklardan biri adama koca bir taş fırlatmak üzereyken, diğeri onu durduruyor ve akordeonu çalan adama katılmayı teklif ediyor. Ve küçük çocuklar az önce onların canını yakan adamla birlikte müzik yapmaya başlıyorlar.

Bu 9 dakikalık film; hoşgörü, şiddet ve umut üzerine bir başyapıt. İnsanoğlunun din baskısı altında varoluşunu sürdürme ihtiyacını güzel bir metaforla, sessiz ama derinden anlatıyor. Galanın ardından salon alkışa boğuluyor ve kimbilir kaç kişi bağırıvermek istiyor: “Oh olsun!” Çünkü, siyasî zulme rağmen gizlice çekilen bu film, yalnızca bir film değil! Panahi’nin temsil ettiği ruhun önüne kolay kolay geçilemeyeceğinin şiirsel bir göstergesi!

Panahi, bu süreçte filmi nasıl çekti, kayıtları nasıl yapımcılara ulaştırdı bilinmez. Ama bilinen bir şey varsa, bizim koltuklarımıza gömülerek seyre daldığımız bu 9 dakikalık filmin, kimileri için bir hayata bedel olduğu. [Taraf]