Kopenhag’ta nefes kesen gerilim

Film Eleştiri
Ali Erden Danimarka sinemasının heyecan veren yönetmenlerinden Christoffer Boe’nun Alting Bliver Godt Igen/Her Şey Güzel Olacak filmi, ABD’nin Irak işgaline destek ve asker veren Danimarka...
EMOJİLE

Ali Erden

Danimarka sinemasının heyecan veren yönetmenlerinden Christoffer Boe’nun Alting Bliver Godt Igen/Her Şey Güzel Olacak filmi, ABD’nin Irak işgaline destek ve asker veren Danimarka’ya sert eleştiri getiren bir film. Elbette bu film, doğrudan savaşa odaklanmıyor. Başka insanlar ve hikâyeleri de var. Filmin görselliği ve kurgu dili, insana heyecan ve ilham veriyor. Boe, Her Şey Güzel Olacak filminin kurgusunu, postmodern denilen günümüz insanın zihinsel kaosu gibi yansıtıyor. Klasik anlatımda, Ali’nin göründüğü birçok an, filmin ilk bölümlerinde yansırdı perdeye. Ali’nin göründüğü birçok an, daha önce yaşanmış. Tüm şimdiki zamanlar, senaristin göründüğü bütün anlar. Yönetmen, geçmiş ve şimdiki zamanı iç içe geçirerek hepsinin şu anda yaşandığı izlenimini yaratıyor seyircinin zihninde. Bir ara, bütün o savaş anlarının savaş senaryosu üzerinde çalışan Jacob’ın filminden düşen görüntüler olduğunu sanabiliyorsunuz. Bu film, bütün sinematografik yönleriyle zaman içinde modern klasikler arasına girebilecek hissini veriyor.
 
Yolları kesiştiren yol

Boe, 1974 yılında tren istasyonuyla ünlü Rungstet Kyst’te doğdu. Burada, Danimarkalı ünlü yazar Karen Blixen de (1885-1962) doğmuştu. Yönetmen Sydney Pollack (1934- 2008), Blixen’in Out of Africa romanını 1985’te uyarlamıştı. Yedi Oscar ödülü kazanan bu film, 1987 yılında ülkemizde Benim Afrikam adıyla vizyona girmişti. Ayrıca, romantizmin öncülerinden şair ve oyun yazarı Johannes Ewald (1743-1781), bu şehrin onurlarından. İşte bu derin kültürün içinden gelen yönetmen Boe, sinema entelektüellerinden biri. Yönetmenin bu filmini seyrederken, hem kurgu yönünden hem de ‘kötü adam’ Karl Nyhansen yüzünden zihninizde sürekli bir kaos yaşıyorsunuz.

Film yönetmeni Jacob Falk, savaş filmi üzerinde çalışıyor. Zaman daraldığı için stres altında. Senaryoyu bir türlü toparlayamıyor. Bir gece şehirden eve dönerken, arabasıyla birine çarpıyor. Ona yardım edip etmeme konusunda çaresizce düşünürken, yaralı Ali, ona çantayı mırıldanır. Çantayı alan Jacob, oradan uzaklaşır ve bir kaosun içine düşer. Danimarka yurttaşı Ali, Arap olduğu için, Irak savaşında çevirmen olarak görevlendirilmiş. Savaşta, Danimarkalı askerlerin, Iraklılara yaptıkları işkencelerin fotoğraflarını gizlice Danimarka’ya getiren Ali, Jacob’un arabasının altında kalıyor. Ali, savaşa gitmeden önce, Mira’yla mutlu günler geçirirken şimdi kaosun tam ortasında bir insan. Yönetmen Jacob, Helena’yla mutlu bir hayat yaşıyor. Evlat edinmek için başvurmuşlar. Küçük sorunlar giderek büyümeye başlıyor hayatlarında. Jacob, kendisi gibi sanat dünyasının içinde olan ablası Siri’den yardım istiyor elindeki fotoğraflar için. Siri, Jacob’ı gazeteci arkadaşı Michael’a yolluyor ve bundan sonra nefes nefese gerilim de başlıyor. Film, Kopenhang’tan Prag’a yol aldıktan sonra bir trajedi de bekliyor Jacob-Helana çiftini. İnsan, karanlığın dehlizlerine düştüğünde ışığını bulamayacağı düşüncesine kapılabiliyor. Boe, bu filminde vicdan denilen şeyin üzerinde duruyor. “Günümüzün gelişmiş modern toplumlarında vicdan nereye gitti,” diye soruyor sanki. Bir de bu filmin adı bir ironi miydi? Yoksa vicdana dair bir umut muydu?
 
Çarpıcı görsellik

Filmin görselliği etkileyici. Öncelikle gece çekimlerinde görüntülerin derinliği insana o atmosferin içindeymiş hissini veriyor. Kopenhag görüntüleri eşsiz bir görsellikle perdeye yansıyor. Jacob’ın evinde maketler var. Filmin bazı anlarında, Kopenhag şehri bir maket gibi yansıyor. Bu anlarda çerçevenin kenarları da bulanık. Çarpıcı bir görsellik bu. Yönetmenin kamera kullanımı da Allegro filminden biraz farklı ve biraz daha sakin. Ama çerçevenin içindekiler ve kurgu sakin değil. Olayları örtbas etmeye çalışan istihbaratçılar ve polisler, Nyhansen’in varlığı, artan gizem, bu filmi neredeyse politik yönü öne çıkmış bir kara filme dönüştürüyor. Helana’yı oynayan Marijana Jankoviç, 1982 Karadağ doğumlu ve Danimarka’ya ailesiyle birlikte göç etmiş. Ali’nin sevgilisi Mirna’yı canlandıran Özlem Sağlanmak, 1980 doğumlu bir Türkiye göçmeni. Ali’yi oynayan Igor Radosavljeviç, Sırp oyuncu ve o da bir göçmen. Filmi seyrederken, Fransız besteci Sylvain Chauveau’nun tınılarına da kulak vermeli. Bu bestecinin müziklerini modern klasik diye yorumluyorlar. Gerçekten bu bestecinin tınıları insana iyi geliyor. [Taraf]