Gezicilere göre sınıfıma ihanet eden bir münafığım

Film Eleştiri
Film Arası Dergisi’ne konuşan ünlü yönetmen Kutluğ Ataman, Türkiye’de ‘sol’ denilen şeyin aslında ‘sağ’ olduğunu söyledi. ‘Gezicilere göre sınıfıma ihanet eden bir münafığım’ diyen Ataman, ‘Sovyet cum...
EMOJİLE

Film Arası Dergisi’ne konuşan ünlü yönetmen Kutluğ Ataman, Türkiye’de ‘sol’ denilen şeyin aslında ‘sağ’ olduğunu söyledi. ‘Gezicilere göre sınıfıma ihanet eden bir münafığım’ diyen Ataman, ‘Sovyet cumhuriyeti olmaktan yeni kurtuluyoruz’ ifadesini kullandı.  

Film Arası Dergisi’nin Ekim sayısına konuk olan ünlü yönetmen Kutluğ Ataman, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gülcan Tezcan’ın sorularını yanıtlayan Ataman, Türkiye’de ‘sol’ denilen şeyin aslında ‘sağ’ olduğunu söyledi. ‘Gezicilere göre sınıfıma ihanet eden bir münafığım’ diyen Ataman, ‘Sovyet cumhuriyeti olmaktan yeni kurtuluyoruz’ dedi.

İşte o röportajdan bazı başlıklar;

REÇETE İLE SANAT OLMAZ

Sanat ısmarlanamaz. Sanatçı da ısmarlama sanat yapamaz. Bu jakobenist, reçeteci bir yaklaşımdır. Reçeteyle sanat olmaz, olsa da kalıcı olmaz. Bir süre içerisinde tüketilir sonra tarih içinde akıp gider. Ama bir süre için de gerçekleri hep onun üzerinden okursun alternatifi yoksa. Ben o yüzden hep şunu savunuyorum; dengeli olması gerekiyor.

SOVYET CUMHURİYETİ OLMAKTAN YENİ KURTULUYORUZ

Sinema anlamındaysa yakın zamana kadar sol gelenekten gelen esas motivasyonları ideolojik bir motivasyondu. Türkiye’de yanlış giden bir şeyleri devlete rağmen anlatacağım meselesiydi. Ama paradigmalar Türkiye’de çok tuhaftı, zaten tersti. Şimdi paradigmalar gerektiği yere doğru dönmeye başladı. Türkiye’de sol dediğin şeyler aslında sağdı. Ve biz bunu hep söylüyorduk ama sağ dediğin yerden gelen istemlerden bazıları da sivil ve demokratik istemlerdi. NATO’daki tek Sovyet ülkesi diyen ilk benimdir. Güya batı demokrasileri kampında ama ekonomisi, olmayan demokrasisi, devletçiliğiyle tam bir Sovyet cumhuriyetiydik. Bundan yeni yeni kurtuluyoruz.

ODTÜ, BAŞÖRTÜ MAĞDURİYETİNİN BİTMEDİĞİNİ GÖSTERDİ

Gezi olayları sırasında fazlasıyla ‘Bu mağduriyet söylemlerini bırakmamız gerek’ konuşmaları oldu. Ama hemen bunun sonrasında ODTÜ’de olanlar aslında o mağduriyetlerin devam ettiğini gösterdi. Mağdur olmuş kişiye ‘tamam artık mağdur değilsin bütün hakların var, hürriyetler konusunda film yapma artık geçelim bu konuyu. Lütfen bunları anlatma’ diyemezsin… O zaman Spielberg de Yahudi soykırımı filmleri yapmasın mı diyeceğiz?

BOHEM ENTELLERİN KLİŞE SİNEMASINDAN KURTULMALIYIZ

Türkiye sinemasına baktığın zaman aslında ortaya çıkan çok güçlü hala kıramadığımız bir geleneğimiz var.  O da Yeşilçam sinemasına alternatif olarak 1970’lerin sonunda 12 Eylül’den de sonra gelen sol geleneğin dilinin belirli imzaları, fırça hareketleri, klişeleri var. Onlardan vazgeçemiyoruz. Aslında bir Türk sineması dili var ama bu çok da övüneceğim bir dil değil.  Puslu bir havada çömelmiş sigarasını içen, uzun uzun sonsuzluğa bakan erkek karakterler vs. Artık ne yalan söyleyeyim benim için hastalıklı bir durum. Ben bunu artık bir sosyal gerçekçilik olarak görmüyorum. Evet, sosyal gerçekçilik olarak bir zamanlar öğrenmiş olduğumuz bir şey bu. Hatta sosyalist gerçekçilik diye öğrenmiş olduğumuz bir şey. Bohem entellerin anlattığı, bir şekilde aslında oryantalist; bilmediği bir dünyayı anlatıyor aslında. 

GEZİCİLERE GÖRE SINIFIMA İHANET EDEN BİR MÜNAFIĞIM

“Şanlı gezi direnişinin”  filmini gençler kendi perspektifinden yapsınlar. Ama başka perspektiften başka hikâyelerin de üretilebilmesi için o camianın tek bir cemaat değil bir camiaya dönüşmesi gerekiyor. Her görüşten insanı içerisine alan ve arada diyalog kuran ve üretimin de her insan tarafından yapılabildiği bir ortak alanın yaratılması gerektiğini düşünüyorum. Sen kendi görüşünden Gezi’yi çekseydin acaba gidebilir miydin oraya? Ben gittiğimde üzerime yürüdüler. Belki seni başörtülüsün diye bağırlarına da basabilirlerdi bilemem.  Ben senin gibi kâfir değilim, sınıfıma ihanet eden bir münafığım. Belki seni o kadar severlerdi ki sen illallah derdin. Ötekileştirme her zaman negatif bir şey de değil bazen. Hem ehlileştirme hem kontrol altına alma biçiminde de olabilir. Bir taraftan da samimi ve gerçek bir ilişki değil.

Röportajın tam metni, Film Arası Dergisi’nin Ekim sayısında.