Yılmaz Güney Film Festivali Batman’da

Diziler
Geçtiğimiz hafta ikincisi düzenlendi ama tohumun daha ‘verimli bir toprağa’ ihtiyacı olduğu net bir şekilde görüldü. Organizasyonu yapanlar mı tecrübesiz, halk mı sanata ilgisiz, salon mu ...
EMOJİLE

Geçtiğimiz hafta ikincisi düzenlendi ama tohumun daha ‘verimli bir toprağa’ ihtiyacı olduğu net bir şekilde görüldü.

Organizasyonu yapanlar mı tecrübesiz, halk mı sanata ilgisiz, salon mu yetersiz, bilemedik.

Salondan başlayalım. Şehirde iki salon var. Biri alışveriş merkezinin içinde, bir diğeri Yılmaz Güney adını taşıyan kongre merkezinden çevrilen bir mekan. Festival programı yoğun olmadığı için gösterimler, Yılmaz Güney Sineması’nda yapılıyor. Ancak salonun teknik imkanları sınırlı. Görüntüler donuyor, ses gelmiyor. 2005’te İranlı Yönetmen Bahman Ghobadi’nin katıldığı bir törenle açılmış oan sinema yeniden elden geçirilmeli. Sinemanın müdürü 1992’de cinayete kurban giden Kürt-yazar şair Musa Anter’in oğlu Dicle Anter, "Salonu hizmet amacıyla açtık. Köylerden servis kaldırıyor, film izletiyoruz. Her şeye rağmen yolumuza devam ediyoruz." diyor.

Festivalin en önemli özelliği yarışmaya katılan filmlerin dilinin Kürtçe olması. Bir zamanlar yasaklanmış bir dilin dertlerini anlatan festivalin burada düzenlenmesi halkı mutlu ediyor. Ancak üslubu son derece politik. Festivalin üçüncü günü Batman Belediyesi’ne yapılan KCK baskınından sonra (Belediye’de yetkili birçok isim ve organizasyon sorumluları göz altına alındı) dil daha sertleşti. Sanatın bahçesinden operasyonlar kınandı, deyim yerindeyse psikolojik savaş ilan edildi. Festival, KCK operasyonlarının gölgesinde yapıldı.

Politik festivaller dünyanın bir çok yerinde yapılıyor. Batman’da da yapılabilir. Ancak politik ile ideolojik festivali birbirine karıştırmamak lazım. Aynı tip filmleri biraraya getirerek mesaj vermek, bir şeyi savunurken diğerini küçük görmek, toplumun değerlerini göz ardı etmek kabul edilebilir değil. Batman’da da yarışan kısa filmlerin ve belgesellerin çoğu ideolojikti. Hemen hepsinde ‘Kürt sorunu’ işleniyordu, bir çoğunun alt metninde terör örgütü PKK övülüyordu. Yönetmenliğini Aydın Orak’ın yaptığı ‘Bir Başkaldırı Destanı: Berivan’ adlı belgesel PKK propagandası yaptığı için Valilik tarafından yasaklandı.

Gerek söyleşilerde gerek film gösterimlerinden sonra en çok dile getirelen kavram ‘Kürt Sineması’ oldu. Türk sinemasından ayrıştırılarak tartışılan bu kavramın içi ne yazık ki boş. Filmlerde dikkat çekici amatörlükler, sinema dilinin yoksunluğu, teknik alt yapı yetersizliği daha kat edilmesi gereken çok uzun bir yol olduğunu gösteriyor.

Uzun metrajlı filmler yarışacak

Festival kültürünün yeni oluştuğu bir şehirde seyircinin filmlere ilgisi umut verici. Son gün Entelköy-Efeköy’e Karşı filminin gösteriminden sonra yönetmen Yüksel Aksu’nun "Yaptığım iş kendi memleketim Muğla’da bu kadar iyi anlaşılmadı." değerlendirmesi seyircinin sinema algısını gösteriyor. Kulislerde festivalin önümüzdeki yıl uzun metrajlı filmlere de ev sahipliği yapacağı söyleniyor. Umarız komite bu hataya düşmez, emeklemeden yürümeye çalışmaz. Çünkü festival ilk önce kısa filmlerin yarıştığı saygın bir platform haline gelmeli. İdeolojik söylemlerden arınmalı, amatörlüğü üzerinden atmalı, Michel Hazanavius’un yönettiği Artist gibi (Bu yılın en büyük Oscar adayı Batman’da gösterildi) nitelikli filmleri seyirciyle buluştururmalı.