“GDO’ya ilişkin araştırmalar engelleniyor”

Yetişkin Sağlığı
Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte yapılan değişiklikle, bir üründe binde 9 ve altında GDO tespit edilmesi, ‘bulaşma’ olarak değerlendirildi ve hem yurtdışında h...
EMOJİLE

Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte yapılan değişiklikle, bir üründe binde 9 ve altında GDO tespit edilmesi, ‘bulaşma’ olarak değerlendirildi ve hem yurtdışında hem de Türkiye’de yıllardır süren tartışma yeniden alevlendi. Genetiği değiştirilmiş organizmaların insan sağlığına zararlı olduğunu düşünenlerin yanı sıra bu zararı kanıtlayan bilimsel çalışma olmadığını söyleyenler de var. ‘Bilimsel araştırma yok’ argümanına Fitoterapist Dr. Aktaş’ın yaklaşımı, “Bilimsel kanıt olmaması insan genetiğine hiçbir etkisi olmadığını göstermez, bugüne kadar bilimsel yayın yapılmadığını gösterir ki bu da sorgulanması gereken bir durumdur” şeklinde.

GDO’nun büyük bir tehlike olduğunu ve gelecekte çok ciddi sağlık sorunlarına yol açacağını söyleyen Aktaş, yönetmelik değişikliğinin de sorgulanması gerektiği görüşünde. 2010 tarihli kanunun açık ve net olduğunu belirten Aktaş, “Kanun ‘hiçbir üründe GDO bulunamaz’ diyor. Neden kanunu değiştirmiyorsunuz da yönetmelik çıkarıyorsunuz” diye sordu.

DR. AKTAŞ: AZI DA ZARARLI, ÇOĞUDA ÇÜNKÜ GENETİĞE MÜDAHALE VAR

‘Bulaş’ tanımlamasının kabul edilemez olduğunu savunan Aktaş’ın yorumu şöyle: “Diyelim ki benim çileğe alerjim var. ‘Çileğin 0.009’una tahammül gösterebilirim’ diyebilir miyim, bu mümkün mü, yani çileğe ya tahammülüm vardır ya da yoktur. Kesinlikle GDO’nun azı bile olmamalı, azı da zararlı çoğu da. Çünkü genetiği değiştiren bir müdahaleden bahsediyoruz.”

GDO’nun bir canlıda ne gibi etki yaptığının başlangıçta hemen hemen hiç araştırılmadığını belirten Radyasyon Onkoloğu Dr. Yavuz Dizdar ise “Bunun nedeni patent sahibi şirketlerin izin vermemesidir. Ülkemizde de yem katkısı olarak kullanılan NK608 mısır soyunun sıçanlarda yapılan bağımsız testleri açık bir şekilde kansere neden olabileceğini gösterdi. O nedenle GDO’nun insan ve hayvan besin zincirinden tamamen çıkarılması gerekir” dedi.

PROF. YARDIMCI: GDO’YA KESİNLİKLE İZİN YOK

Yönetmelik değişikliğinden sonra GDO’lu gıdaların piyasaya gireceği yorumlarına, “Milyonda bir bile olsa GDO’ya izin kesinlikle yok” diyen Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Yardımcı, NTV’ye yaptığı açıklamada, Türkiye’de GDO’nun sadece yem amaçlı kullanımına izin verildiğini, biyogüvenlik yasasının, gıdada GDO kullanımını yasakladığını söyledi.

Bulaşan tanımının yasada yer aldığını ve yönetmeliğin hukuki bir durumu düzeltmek için yenilendiğini belirten Prof. Yardımcı, “Örneğin ithalatçı dışarıdan mısır getirdi. Mısırın bin tanesinin içerisinde bir tane genetiği değiştirilmiş soya var. Şimdi bu, bulaşan oluyor. Dolayısıyla siz bin tane mısırı görmeyip bir tane soyayı görüp buna göre karar verdiğiniz zaman bizim kanunumuza göre 5 ila 12 yıl arasında hapisle yargılanıyor. Bulaşanla ilgili tanım bunu açıklıyor, bununla ilgili çözüm getiriyor. Kasti olanla kasti olmayan arasında bir açıklama olması gerekiyordu, bununla ilgili bir durum” diye konuştu.

Türkiye’de ‘hiçbir üründe GDO yoktur’ diyebilmek için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Türkiye’deki tüm gıda ürünlerine GDO testi uygulaması gerektiğini dile getiren Dr. Aktaş ise, “Soru şu; GDO testi rutin olarak tüm gıda ürünlerinde yapılıyor mu? Yapılmıyorsa, ‘Hiçbir gıda ürününde GDO yoktur’ diyemezsiniz, sadece ‘baktıklarımızda yoktur’ diyebilirsiniz. Örneğin çocuk mamalarında GDO olduğuna dair kimsenin şüphesi yoktu ama tesadüfen bir markanın mamalarında GDO çıktı. Bundan sonra da yönetmelik değişti” diye konuştu. 

Düzenlemenin esnetme amacı taşıdığını kaydeden Dr. Dizdar’ın görüşü ise şöyle: “Bu, bir yerde Bakanlığın çaresizliğinin ifadesidir ama ne olursa olsun kabul edilemez. Her ne kadar kanuna aykırı olduğu için, tebliğin bir anlamı olmayacaksa da, ‘bulaş olabilir’ yaklaşımı, bundan sonrası için ‘binde 9’un altında olmak kaydıyla insanlara yedirilmesinin sakıncası yoktur’ uygulamasının da kapısını açar. ‘Binde 9’ neyi ifade etmektedir, bu bile açık değil, ancak okuduklarımdan aldığım bilgi; bu oranın GDO’nun biyolojik etkilerinin çıkması açısından zaten yeterli olduğu şeklindedir. O nedenle böyle bir uygulama kabul edilemez.” 

‘Bilimsel kanıt yok’ söyleminin rasyonel olmadığını belirten Dr. Aktaş, tıp fakültesi hocalarıyla öğrencilerinin katıldığı ve kanser-beslenme ilişkisinin tartışıldığı bir panelden örnek verdi. Panele katılan diyetisyenlerin, ‘Dünyada gıda katkı maddelerinin ve GDO’nun doğrudan kanser yaptığına dair hiçbir yayın yoktur’ dediklerini söyleyen Aktaş, “Gerçekten de akademik olarak böyle yayınlar yok. Ben de panel katılımcılarına, ‘Aranızda gıda katkı maddelerinin veya GDO’nun kanserle ilişkisi olmadığını düşünen, buna gerçekten inanan var mı?’ diye sordum. Bir tek kişi bile parmak kaldırmadı. Herkes bunların kanserle bağlantısı olduğunda hemfikir ama bilimsel bir yayın çıkmıyor. Dünyada tıp bilimi her sene yüzbinlerce yayın üretiyor ama nedense bunlardan bir tanesi bile gıda katkı maddeleri üzerine olmuyor” dedi.