Aşırı et tüketenlerde “GUT” riski artıyor

Yetişkin Sağlığı
Etten alınan protein atakların sıklığını artırırken, baklagil, süt, süt ürünleri ya da yumurtadan alınan proteinin bir sakıncası bulunmuyor. Bu yıl 8. Girne’de düzenlenen “Anadolu Rom...
EMOJİLE

Etten alınan protein atakların sıklığını artırırken, baklagil, süt, süt ürünleri ya da yumurtadan alınan proteinin bir sakıncası bulunmuyor.

Bu yıl 8. Girne’de düzenlenen “Anadolu Romatoloji Günleri” kapsamında AA muhabirine açıklama yapan Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sedat Kiraz, romatizma hastalıklarından birinin “GUT” hastalığı olduğunu belirterek, hastalığın gelişmesinde kırmızı et tüketiminin etkili olmasından dolayı “padişahlar ya da krallar hastalığı” olarak bilindiğini söyledi.

Vücuttan uzaklaştırılması gereken maddelerin, ürik aside dönüştürülerek atıldığını belirten Kiraz, özellikle protein yapısındaki maddelerin atım şekli olan ürik asidin, atılmasında bir sorun olduğunda ya da çok fazla üretilmesi halinde bu maddelerin vücutta birikerek kandaki miktarın arttığını, ürik asidin eklemlerde birikmesi sonucu burada iltihap geliştiğini ifade etti. Kiraz, bunun “GUT” olarak tanımlandığını anlatarak, hastalığın zaman zaman ataklarla kendini gösterdiğini ve özellikle ayak başparmağında ani başlayan çok ağrılı ve kızarık şişlikle devam ettiğini bildirdi. Bununla birlikte sırayla ayak bilekleri, dizler, el bilekleri ve el küçük eklemlerinin etkilendiğini anlatan Kiraz, “Her ne kadar ataklar arasında tam iyileşme olsa da uzun dönemde tekrarlayan ataklar nedeniyle kronik hasarlanma sonucunda eklemlerde deformasyon gelişmektedir” dedi.

Hastalığın 45 yaş altında daha az görüldüğüne ve erkeklerde kadınlara göre 3-9 kat daha sık görüldüğüne dikkati çeken Kiraz, hormonal nedenlerden dolayı menopozdan önce kadınlarda pek görülmediğini söyledi. Kiraz, “Ancak, menopoz sonrası yaş ilerledikçe kadın ve erkekler arasında görülme sıklığındaki fark azalır” diye konuştu. Kiraz, diyet alışkanlıklarının değişmesi, obezitenin artması ve alkol kullanımının yaygınlaşması gibi faktörlerin etkisiyle gut sıklığının da arttığını bildirdi.

Kiraz, Türkiye’de GUT sıklığına ilişkin yapılmış çalışma sayısının çok az olduğunu belirterek, bu alanda yakın zamanda 7 merkez tarafından takip edilen gut hastalarının özelliklerinin yansıtıldığı bir çalışmanın yayımlandığını söyledi.

Söz konusu çalışmada, Gut hastalığının başlangıç yaşının ortalama erkeklerde 52, kadınlarda ise 60 olarak bulunduğunu dile getiren Kiraz, şunları kaydetti:

“Çalışmada gut hastalarında hipertansiyon yüzde 53.5, obezite yüzde 40.1, kolestrol yüksekliği yüzde 30.1, böbrek taşı yüzde 21.8, diyabet yüzde 17.9 ve koroner arter hastalığı yüzde 17 hastada birlikte görülen başka hastalıklar tespit edilmiştir.

Gut atağını tetikleyen faktörlerin, alkol kullanımı, et ve deniz ürünlerinin fazla tüketimi, böbrek üzerinde etkili olan ve fazla miktarlarda suyun vücuttan atılmasına neden olan bir ilaç kullanımı, düşük doz aspirin, enfeksiyon, cerrahi stres, travma olduğu tanımlanmıştır. Hastaların yaklaşık yüzde 85’inde atağı tetikleyen faktörler görülmüştür. Bunlar arasında hastaların yüzde 50’si tarafından tanımlanan diyet en sık görülen faktör olurken, ikinci sırada alkol kullanımı yüzde 15.7 hasta tarafından belirtilmiştir.”

Kiraz, “etten alınan proteinin kırmızı ya da beyaz etin fark etmediğine, her ikisinin de aynı riskleri taşıdığına” dikkati çekerek, “baklagil, yumurta ya da sütten alınan proteinin hastalık için bir risk faktörü olmadığını” vurguladı. Kiraz, bir ya da iki günde bir tek öğünde bir porsiyon et tüketimine izin verilebildiğini, ancak daha fazlasının GUT riskini artırabileceği uyarısında bulundu.

Kiraz, ilk gut atağından sonra hastaların çoğunun ilk 2 yılda ikinci gut atağını yaşadığını vurgulayarak, yapılan çalışmalara göre hastaların yüzde 94.7’sinin ilk 2 yılda ikinci gut atağı ile karşılaştığını söyledi.

Hastaların yüzde 78.7’sinde ayak başparmağının ilk gut atağında tutulan eklem olarak tespit edildiğini vurgulayan Kiraz, “Bunu yüzde 9.6 ile ayak bileği ve yüzde 4.3 ile diz eklemi takip etmektedir. Hastaların yüzde 92.3’ünde  kanda ürik asit miktarı yükselmiştir” diye konuştu.

Kiraz, hastalığın kesin tedavisinin bulunmadığını, atakların azaltılabildiğini ve hastanın yaşam kalitesini artırılabildiğini belirterek, “Risk faktörlerinin ortadan kaldırılabilmesi ve hastalığın daha erken fark edilmesiyle ataklar önlenebilmekte, daha iyi tedavi edilebilmekte ve komplikasyonların önüne geçilebilmektedir” dedi.