Prof.Dr. Necati Cemaloğlu ile eğitim üzerine

Röportaj
Selçuk Tütak: Prof. Dr. Necati Cemaloğlu kimdir? Kısaca bahseder misiniz? Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Tabi ki. Meslek hayatıma sınıf öğretmeni olarak başladım. Öğretmenlik yaptığım yıllarda ...
EMOJİLE

Selçuk Tütak: Prof. Dr. Necati Cemaloğlu kimdir? Kısaca bahseder misiniz?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Tabi ki. Meslek hayatıma sınıf öğretmeni olarak başladım. Öğretmenlik yaptığım yıllarda Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması ve Ekonomisi anabilim dalından 1992-1993 eğitim-öğretim yılında mezun oldum. Bir süre maarif müfettişliği, TTKB’de matematik komisyon üyeliği yaptım. Daha sonra da Gazi Üniversitesi’ne araştırma görevlisi olarak atandım. 2008 yılında doçent, 2014 yılında da profesör oldum. Halen G.Ü’de Eğitim Yönetimi ana bilim dalı başkanı olarak görev yapmaktayım..

Selçuk Tütak: “Gayem, yurt sathını mektep yapmaktır” veciz sözünü rehber edinip Türkiye’yi adım adım dolaşıyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var mı?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Biz öğretim üyeleri genellikle sırça saray olarak tanımladığımız üniversitelerin dışına pek fazla çıkmayız. Üniversitede bizden ders alan sınırlı sayıdaki üniversite öğrencisine ulaşabiliriz. Sadece bu öğrenciler bizden faydalanabilir. Oysa Türkiye 80 milyonluk bir nüfusa sahip. Üniversitenin dışında büyük bir kitle var. Ben bu kitleye ulaşmaya ve onların yüreğine dokunmaya, üniversitede anlattıklarımı, öğretmenlere, öğrencilere, okul yöneticilerine ve velilere anlatmaya çalışıyorum. Amacım, ürettiğimiz bilgilerden geniş kitlelerin yararlanmasını sağlamak.

Selçuk Tütak: Yaklaşık kaç konferans verdiniz? Kaç kişiye ulaştınız?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Eğitimlerimi 1996 yılından beri yapıyorum. Bazı zamanlar aşırı iş yoğunluğu, bazı zamanlar da yurtdışına çıkmam sebebiyle ara verdiğim zamanlar oldu. Kesin bir rakam vermem yanlış olabilir ama 1000’in üzerinde eğitim verdiğimi sanıyorum. Kişi olarak tam bir rakam veremem ama 2017 yılı Ağustos ayından Aralık ayına kadar geçen sürede yaklaşık 30 000 civarında olduğunu sanıyorum. Genellikle 500-600 kişilik salonlarda eğitim verdiğim için kesin bir rakam vermem doğru olmaz.

Selçuk Tütak: Konferanslarınızda neden bilhassa liderlikten bahsediyorsunuz? Israrla vurguluyorsunuz?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Liderlik hedef kitleyi etkilemek, onları ayağa kaldırmak ve harekete geçirmektir. Liderlik slogan olarak ifade edilirse meydan okumaktır. Okul müdürü lider olursa öğretmeni etkiler. Öğretmen lider olursa, öğrenciyi, veliyi etkiler. Birbirini harekete geçiren kelebek etkisine benzer bir durum ortaya çıkar. Cosby “okuldaki olumlu olan faktörlerin %84’ünü, okul müdürünün liderlik kapasitesi ile mümkün olduğunu” ileri sürmektedir. Bizim en çok üzerinde durduğumuz dağıtımcı liderlik ve dönüşümcü liderlik rolleridir. Dağıtımcı liderlikte öğretmen öğrencilere sorumluluk verir ve liderlik davranışlarını gerçekleştirmelerini ister. Bu aşamada her öğrenci lider davranışlar sergiler. Öğretmen de liderlerin lideri olur. Okul müdürü de bu davranışları sergileyen öğretmenlerin lideridir. Kısacası, okul yöneticisi de, öğretmen de liderlerin lideri, kimliğine kavuşur.

Selçuk Tütak: Yurdun değişik bölgelerinde dikkatinizi çeken durumlar nelerdir?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Kasım ve Aralık ayları içerisinde 5 hafta boyunca Diyarbakır-Kayapınar’da “Etkili Anne-Baba Davranışı” eğitimi verdim. İlkokul mezunu dahi olmayan, çocukları için kaygılanan, endişelenen yüreği temiz insanlarla karşılaştım. Hayatlarında ilk defa bir profesör gördüklerini söylediler. Aynı zamanda ilk defa bir eğitim aldıklarını ısrarla belirttiler. Çocukları, eşleri ve aileleri ile ilgili pek çok sorunu danışıp yardım almaya çalıştılar. Öğrenmeye, eğitilmeye muhtaç büyük bir kitlenin varlığını gördüm. Ayrıca Anadolu’nun değişik yerlerine atanan ve atandıkları yerlerde entelektüel yalnızlık yaşayan öğretmenlerin kaygılarını gözlerinden okudum. Anadolu, Ankara’dan bakıldığı zaman görüldüğü gibi değil. Üniversite öğretim üyeleri sosyal sorumluluk projesi kapsamında Anadolu’ya yılda en az 10 gün eğitim vermek için çıkmalı ve halkla bütünleşmeli.

Selçuk Tütak: Eğitim-öğretimde dört duvar arasına hapsolmayan örnek bir eğitimci olarak velilere, öğrencilere, idarecilere ve öğretmenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Velilere en çok önerdiğim şey, “öğrenen anne-baba, öğrenen aile olun.” Evinizde kitaplık olsun. Televizyonu sabah açıp gece yatarken kapatmayın. Belirli saatlerde belirli programları izlemek için açın. Çocuklarınıza değerleri kulaklarıyla değil, gözleriyle öğrenmesi için yaşantılar sunun. Çocuklarınıza dinleme, anlama ve anlatma becerisi kazandırın. Kelime dağarcıklarını geliştirmeleri için uygun ortamlar ve yaşantılar sunun. Çocuğunuzu tanıyın, ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirin. Ödül vermeyin. Çocuklarınızın duygusal zekâsını geliştirin. Çocuklarınızı kendinize bağımlı kılmayın. Çocuklarınıza sorumluluk verin, öz yeterliklerini geliştirin, kitap okuma becerileri kazandırın gibi pek çok öneride bulunuyorum.

Öğrencilere bir şeyi öğrenmek için gerekli olan 10 000 saat kuralından söz ediyorum. Kendilerine hedef koymalarını, öz yeterliklerinin farkında olmalarını, sorunları doğru çözmelerini, içsel motivasyonlarını artırmaları için neler yapmaları gerektiğini, değerlere dayalı dürüst bir yaşamın parametrelerini, arkadaş seçimini ve okulda – hayatta başarılı olmanın ipuçlarını, kitap okumanın önemini onlarla paylaşıyorum.

Öğretmenlere her öğrencinin öğrenebileceğini, eğer öğrenememe sorunu varsa bu sorunların saptanması gerektiğini, liderlik davranışlarını sergilemeleri halinde pek çok disiplin sorununun ortaya çıkmadan çözüleceğini, problem çözme, eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünme becerilerini kazanmaları için neler yapmaları gerektiğini anlatıyorum.

Okul yöneticilerine öğretmen ve öğrencileri iyi tanımaları gerektiği, güçlü okul kültürü ve ikliminin önemini, okulda öğrenen okul yaratmanın katma değerini, çatışma çözme becerilerini, liderlik davranışlarını ve okul geliştirme, öğretmen geliştirme, okulda performansın nasıl artırılacağı, vizyon ve misyon gibi pek çok başlık altında eğitimler veriyorum.

Selçuk Tütak: Bu konferanslarınızla amacınıza ulaştığınıza inanıyor musunuz?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Bu konferanslarda amacıma ulaşmadığımı düşünsem, yine de vaz geçmem. Yöntemimi değiştirir, sunularımı değiştirir, kendimi değiştirir yine de eğitimlere devam ederim. Ayrıca bu eğitimlerin ziyadesiyle amacına ulaştığı kanaatindeyim.

Selçuk Tütak: Konferanslarınıza ne kadar süre devam etmeyi düşünüyorsunuz?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Canımız sağ kaldığı müddetçe bu eğitimlere ısrarla devam etmeyi düşünüyorum. İlerleyen zaman dilimi içerisinde içeriği biraz daha değiştirip ihtiyaçları da göz önünde bulundurarak güncelleyerek yola devam ederim, sanıyorum.

Selçuk Tütak: Milli Eğitim Bakanlığı ile organize çalışmayı, ekip kurmayı düşündünüz mü?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Milli Eğitim Bakanlığı’nın yakın zamana kadar pek çok projesinde danışman olarak çalıştım. Ancak yaklaşık 3-4 yıldan beri şahsımı hiçbir projeye davet etmez oldular. Nedeni konusunda herhangi bir bilgiye sahip değilim. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile birlikte çalışma yapmamız kısa ve uzun vadede imkânsız gibi görünüyor. Benim çalışma prensibim verilere dayalı. Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin verdiği kararlarda veri yok. Verinin dışındaki karar verme süreçleri de bilimsel değil. Bu sebeple, bu şartlar altında aynı ekipte birlikte çalışacak gibi görünmüyoruz.

Selçuk Tütak: Size göre Türk Eğitim Sistemi’nin en önemli sorunu ve bu sorunun en önemli nedeni nedir?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Türk eğitim sisteminin en önemli sorunu, öğrencilere “değer” kazandırma sorunudur.Merkezi sınavlara hazırlanma maratonu, öğrencilere kazandırılacak değerlerin göz ardı edilmesine sebep olmaktadır. Ayrıca, eğitim sisteminin habitatı da değerleri kazandırmaya uygun değildir.

Selçuk Tütak: Bazı uzmanların yabancı ülkelerdeki modelleri alıp, Türk Eğitim Sistemine doğrudan uygulama tavsiyeleri hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Sorun benzer olduğu zaman, başka ülkelerde uygulanmış ve başarılı olmuş uygulamalar alınabilir. Ancak, doğrudan uygulanmaz, uyarlanır. Sorun aynı olsa bile, yani hastalık aynı olsa bile sizin hastanız şeker hastası ya da kalp hastası olabilir. Bu yüzden de uygulamada bazı hassasiyetlere dikkat etmek gerekir. Finlandiya’da ortaöğretime geçişte sınav yok bizde de olmasın demek, çok fazla ciddiye alınacak bir görüş değildir. Finlandiya 5 milyon nüfuslu, 1 milyon öğrencisi olan ve en iyi okulla en başarısız okul arasında 10 puanlık fark olan bir ülkedir. Türkiye 80 milyon nüfusu, 1 milyon öğretmeni 20 milyonun üzerinde öğrencisi olan bir ülkedir. Türkiye’de en başarılı okulla en başarısız okul arasında OECD verilerine göre 60 puan fark olan bir ülke görünümü arz etmektedir. Buna göre Finlandiya’daki sınavsız ortaöğretime geçiş sistemini nasıl model olarak alabilirsiniz? Eğer almaya kalkışırsanız, doktorun başkasının idrar tahliline göre size ilaç yazmasına benzer. Bu durum sizin, hastalığınızı iyileştirir mi?

Selçuk Tütak: Son olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nda çıtayı yükseltmek ve ileri medeniyetler seviyesine taşımak için tavsiyeleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Öncelikle üzerinde durulması gereken ana sorun Türk eğitim sisteminin bir felsefesi yok. Bu durumu bir metaforla açıklamak gerekirse, eğitim sistemini balığa benzetebiliriz. Balığın başı uskumru, gövdenin bir kısmı mezgit, bir kısmı istavrit kuyruk ise hamsi özelliği gösteriyor. Bir sistem bütünlüğünden söz edemiyoruz. 21. Yüzyıl becerileri konusunda uluslararası sınavlarda (PISA ve TIMMS) nal topluyoruz. Müfredat oldukça ağır. Ders kitapları ve materyalleri niteliksiz ve öğrenci seviyesine, ilgisine hitap etmiyor. Öğretmen yetiştirme sistemi, geleceğin bireylerini yetiştirmede başarısız. Öğretmen seçme, atama ve yükseltme sistemi günlük siyasi çekişmelere kurban ediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kaynakları Fatih projesi gibi niteliksiz projelerde heba ediliyor. Öğrencinin öğrendiğini sınavda soran, öğrenciyi geliştirmeye ve öğrendiği bilgiyi hayata transfer etmeye yönelik hiçbir niteliği olmayan bir ölçme-değerlendirme sistemi var. Yeni modeli belirlemeden eski modeli kaldıran sonra da yeni modeli bir türlü belirleyemeyen bir yönetim işbaşında. Geleceğin, 21. Yüzyıl becerilerini öğrencilere kazandırmak için çaba ve kaygının varlığını göremiyoruz. Veli, vatandaş ve eğitim alanında çalışan bir öğretim üyesi olarak Türk Eğitim Sistemi’nin bu haliyle çıtayı yükselteceğine, geleceğin insan tipini yetiştireceğine inanamıyorum. Çocuklarımız ve geleceğimiz adına ciddi endişelerim var.

Eğitimle ilgili tavsiyelerimin başında öncelikli olarak öğretmen yetiştirme sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Nitelikli adayların eğitim fakültelerine yönlendirilmeleri önemli. Singapur, Finlandiya, Güney Kore gibi PISA ve TIMMS’de başarılı olan ülkelerin en önemli özelliklerinin başında nitelikli öğretmen yetiştirme sistemi geliyor. İkinci olarak ders programı çok ağır. Ders programları hafifletilmeli ve okul türleri azaltılmalı. Okulöncesi eğitim kurumları mutlaka zorunlu hale getirilip, okulöncesi eğitimdeki okullaşma oranları %100’e çıkarılmalı. Değer eğitimine öncelik verilmeli. Öğrencilerin bilgi sorunları çözülebilir ama 11 yaşına kadar kazanamadıkları değer sorunlarının çözülmesi çok zor olabilir. 4. Sanayi Devriminin parametrelerine uygun beceriler tanımlanmalı ve bu beceriler müfredata entegre edilmeli, öğretmenler de bu sisteme uygun hale gelecek şekilde eğitilmelidir. MEB kaynaklarının büyük bir kısmını öğretmen eğitimine ayırmalıdır. Eğitimde teknoloji kullanımı özendirilmeli ancak tek kurtuluş yolu olarak dayatılmamalıdır. Yeni okul teorisi ortaya konulmalı ve tanımlanmalıdır. Eğitim sisteminde liyakate dayalı kadrolaşma sağlanmalı, kamu vicdanını yaralayacak politik kararlar alınmamalıdır. Fen ve sosyal eğitime, üstün zekâlı çocukların eğitimine ve özel eğitime ağırlık verilmeli, çok fazla üniversite açmak yerine, geleceğin ekonomik, sosyal ve siyasal yapısı göz önüne alarak nitelikli üniversiteleri destekleme yoluna gidilmelidir.

Selçuk Tütak: Teşekkür ederim. Sağ olun var olun.

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Teşekkür ederim.