Paralel yapı Almanya’nın maşası mı?

Röportaj
Diyarbakır Lice’de PKK heykelinin yıkılması sonrası yaşanan olaylar ve Almanya istihbaratının Türkiye’yi dinlediği iddiaları yoğun gündemde öne çıkan konu başlıklarından ikisi. Araştırmacı...
EMOJİLE

Diyarbakır Lice’de PKK heykelinin yıkılması sonrası yaşanan olaylar ve Almanya istihbaratının Türkiye’yi dinlediği iddiaları yoğun gündemde öne çıkan konu başlıklarından ikisi. Araştırmacı Yazar Zihni Çakır ile bu iki olayı değerlendirdik…

Diyarbakır Lice’de yaşanan heykel gerilimini, yaşanan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz? Çözüm süreci yolunda giderken heykel hamlesi bir provokasyon, hassasiyetleri kaşıma hamlesi gibi değerlendirilebilir mi?

Tabi ki yaşanan bu olaylar kendi başına zaten o anlamı ifade ediyor. Ama orada tek taraflı bir biçimde heykelin yıkılmasına tepki gösterenler ile heykeli dikenleri bu provokasyonun tarafı olarak adlandırmamak lazım. Bir de o heykelin dikilişine göz yumanları, bu provokasyona çanak tutmak çerçevesinde değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.  Çünkü, eğer bir devletin kendi toprakları içerisindeki bir bölgede kanuna aykırı bir eylemden haberi yoksa ve bu toplumsal infial yaratabilecek bir eylemse, o bölgedeki istihbaratçılardan, güvenlik birimlerinden tutun da valilik ve kaymakamlığın da içinde olduğu yerel yönetimlere kadar bütün unsurların bu kategorinin içerisine sokulması gerekir. Bir örgüt şehirdeki yandaşları üzerinden bir teröristin heykelini hazırlayacak, heykelini dikecek, heykelinin açılışını yapacak; devletin bundan haberi olmayacak. Daha sonra da o bölgedeki vali savcılığa suç duyurusunda bulunacak ve böyle bir eylem gerçekleşecek… Bu heykeli hukuki bir alt yapısını oluşturmadan yıkma hakkınız, hatta bu heykelin dikilmesini önleme hakkınız olmasına rağmen bunların hiçbiri yapılmamış ve daha sonra da bu heykelin yıkılması sırasında olaylar çıkmıştır. Bunun sorumluluğu hem bu işi provokasyona dönüştüren örgüt üyeleri ve örgüt yandaşlarında hem de devletin oradaki uzanan kolu, devletin oradaki topluma yönelik yüzündedir. Yaşanan bu olayları tek taraflı değerlendirmemek gerektiğine inanıyorum ve bu tür provokasyonlar artacaktır da. Çünkü hem örgütün toplumdaki tabanı olan insanlar barış sürecinin artık bir an önce selahiyetle sonlandırılmasından yana bir irade sergiledi; hem devlet ve siyasal otorite tüm riskleri sırtına alarak, bir anlamda belki de yok olmayı da göze alarak çözüm sürecinin toplum değerleri noktasında devlet menfaatleri noktasında sonlandırılmasından yana bir irade sergiledi. Haliyle bu kadar kararlı bir iradenin olduğu bir yerde bu işi kaşıyacak, provokasyona dönüştürecek, toplumsal olay yaratacak eylemler de baş gösterecektir. 

PKK heykelinin açılmasına neden izin verildi? Yönetimde senkronizasyon sorunu mu var? 

Etmez olur mu? O heykelin açılışını görmediklerini düşünmüyorum. O heykelin açılışında başlı başına kontrollü, bile bile bir zafiyetin olduğunu düşünüyorum. Bu sürecin yaşanmasının planlanmasına ortaklık vardı. Bunu böyle değerlendirmek lazım ve o insanlardan yargıda bunlarının hesabını bu çerçevede sormak lazım. 

Önce bayrağın indirilmesi sonra PKK heykelinin dikilmesi olayları çözüm sürecine nasıl etki eder? Çözüm süreci nasıl devam edecektir?

Ortadoğu’da satranç oynayan tüm küresel güçlerin taşeronluğunu yapmış, uluslar arası kara para trafiğinde, işin yönetim boyutunda olan küresel güç odaklarının taşeronluğunu yapmış bir örgüt düşünün ve böyle bir örgütü siz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, devlet iradesiyle çözüm süreci adı altında lağvetmeye kalkarsanız tabi ki bu adımın artçıları olacaktır. 

Çözüm süreci toplumda karşılık görmüş süreçtir ve bu sürecin devam etmesinden yana bir kitle var. Yaşanan bu olaylar hükümete yönelik toplumsal desteği aza indirgemek için küresel odaklarca planlanan eylemlerdir. PKK’yı daha önceden yönetmiş ya da kontrol altında tutmuş, PKK üzerinden kara para trafiğini ve silah ticaretini yönetmiş küresel odaklar böyle bir örgütün lağvedilmesini istemeyeceklerdir. Hele de kendi kontrolleri dışında bir süreç işliyorsa, bu sürecin işlemesine müsaade etmeyeceklerdir. İşte bu yüzden de bu tür eylemleri daha da arttırarak devam ettirmeleri mümkün. Bayrak indirme olayı da heykel dikme olayı da aynıdır. Yarın bir gün birisi çıkar da “Biz özerklik ilan ettik, burası bizim topraklarımız” derse buna da şaşmamak lazım. 

Son günlerin bir diğer önemli konusu Alman istihbarat servisinin Türkiye’yi dinlediği iddiaları… NATO üyesi iki ülkenin birbirini dinlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu herhangi bir konseptin içerisinde, müttefiklikle değerlendirmekten öte, ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda istihbarat faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi mümkün. Almanya’nın bizi dinlemesi ne kadar olağan bir durumsa, teknolojinin bu kadar geliştiği bir dünyada bizim onları dinlemiyor olmamız ya da onların dinlemesine önlem alamıyor olmamız o kadar tezat bir durum. Fakat burada Almanya’nın dinlemesini sadece, Alman devletinin kendine tehdit gördüğü bir takım örgütlerin tespiti noktasında “Acaba Türkiye Cumhuriyeti bu örgütleri destek veriyor mu” noktasında değerlendirmek de mümkün değil. Onu bir tarafta tutmak gerekir.  

Alman hükümetinin, Türkiye’yi 2009’da başlayarak dinlemesinin temel sebeplerinden birisi  Türkiye’deki bir takım örtülü operasyonlara imza atan Alman derin yapılanmasının yani BND’nin 2009’dan sonra kendisine müttefik olarak seçtiği ki daha önce marjinal sol grupları müttefik olarak seçmişti ve operasyonları o gruplar üzerinden hayata geçiriyordu. Ama 2009’dan bu yana BND Türkiye içerisindeki kendisine müttefik olarak seçtiği örgüt bugün paralel yapılanma olarak adlandırdığımız Fethullah Gülen etrafında yapılanan örgüttür. Türkiye’de devletin en üst konumlarına kadar tüm insanları ve kurumları çok rahatlıkla dinleme kabiliyeti elde eden örgüte baktığınız zaman bu da paralel yapılanmadır. Almanya’nın o dinleme faaliyetlerini paralel örgütü taşeron olarak kullanmadan yapması zaten mümkün değildi. Düşünün, Başbakanın Milli Güvenlik Kurulu toplantısında meyve suyu içerisindeki zehirden bile haberi olan paralel yapılanmanın emniyet kuvvetlerinin Almanya’nın 2009’dan bu yana Türkiye’nin devlet kademesini dinlemesini bilmemesi mümkün değildi. İşin en püf noktalarından bir tanesi bu. Başbakan’a çok yaklaşabilen bir takım bazıları gerçek bazıları da kendileri tarafından uydurulmuş suikast planlarıyla Başbakanı koruma ekibinin en uç noktalarına kadar ulaşabilen bu örgüt, elde etmiş olduğu verileri Almanya ile ortak elde etmiştir ve paylaşmıştır. Çünkü bu bunun temelini güçlendiren çok fazla veri var elimizde. Bu iddialar kamuoyunda çok tartışıldı bunu ilk gündeme getirenlerden biri de benim. Paralel yapılanma, Ergenekon soruşturmaları sürecinde ve daha sonra geldiğimiz noktada DHKPC’ye yönelik göstermelik bir operasyon düzenledi. İstanbul’da düzenlenen bu operasyon aslında paralel yapılanmanın DHKPC’yi ele geçirdiği operasyondur. Bu da zaten Almanya’nın dinleme faaliyetlerinin başlamasından sonraya denk gelir. DHKPC üzerinden cemaati yada paralel yapılanmayı kendine müttefik edinen Almanya, Türkiye’de kendi kullanmış olduğu maşaların tasfiyesinin hangi yöntemlerle gerçekleştiğini, Türkiye’nin kendi coğrafyasında Almanya’nın çıkarlarına karşı çıkacak ne tür politikalar geliştirdiğini mutlaka öğrenmek istemiştir. Haliyle de böyle bir dinleme gerçekleştirilmiş olabilir ama bizim burada asıl düşünmemiz gereken böyle bir dinlemeden devletin bugüne dek neden haberdar olamadığıdır. Bunun perdelenmesinde de paralel yapılanmanın bir rolü var mıydı? Mesela, bu perdelemeyi yapanlardan birisinin paralel yapılanmanın bugünkü yeni ortağı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2009’da bu dinlemelerin başladığını bildiği o dönem öğrendiği söylenir. Bu doğrudur da… Hal böyle olunca Türkiye içerisinde bürokratlar dahil olmak üzere acaba kimler bu dinleme faaliyetlerine perde oldu da, bir önlem alınmasının önüne set çektiler, bunu tartışmak lazım. Bugün devam eden casusluk soruşturmalarının içinde bence savcıların bunu da eklemesi gerekiyor. 

Paralel yapı tarafından yapıldığı düşünülen, Dışişleri Bakanlığı toplantısından sızdırılan bilgiler ya da tırların taşıdığıyla ilgili ihbarlar Alman İstihbaratının bir sızdırması olabilir mi?

Alman istihbaratının sızdırmasına gerek yok, zaten paralel yapılanmanın kendisi bizatihi Ortadoğu’daki denklemi bozacak bu faaliyetlerin önüne geçmek istiyordu bunu da Mossad adına yapıyordu. Şimdi baktığınızda o verilerin yayınlandığı yerler Aydınlık. Aydınlık, geçmişte Mossad’ın MİT içerisinde kullandığı ekolün adresi. Haliyle o dinlemelerin elde ediliş şekli paralel yapılanma, sızdırılış şekli de Mossad üzerinden gerçekleşmiştir. Zaten Ortadoğu denklemindeki çatışma noktasında Alman istihbaratının Türkiye ile ters düşmesini gerektirecek çok fazla bir denklem yok ama İsrail ile ters düşmesini gerektirecek çok fazla denklem var. Şunu da ifade etmek lazım; Merkel bu dinlemelerle ilgili olarak “Ben Alman istihbaratının yapmış olduğu çalışmaları kamuoyuyla paylaşamam.” şeklinde çok kritik bir cümle kullandı. Bizim ülkemizde ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ısrarla devletin örtülü operasyonunu deşifre etmek için meydanlarda iddialar ortaya attı. Devleti sahiplenme ve devlete sadakatin iki tane ayrı ölçütü var; bunları da karşı karşıya getirmek gerekiyor. 

Peki, Merkel’in bu tutumunu önemsememe ya da normal bir durum olarak gösterme çabalarını nasıl değerlendirmek gerek?

Uluslararası toplum nezdinde Alman hükümetinin gayri meşru faaliyetler içerisinde olduğu algısı oluşturmamak için tabi ki, onlar açısından geçiştirmek, büyük bir tartışmaya meydan vermeden, karşılıklı anlaşma içerisinde bu işi kapatmak daha faydalı olur. 

Dinleme haberlerinin Almanya medyası içinden yayılmasını nasıl değerlendirmek gerekir? Bu durum neyi amaçlıyor olabilir?

Tamamen Türk hükümetine, Ak Parti iktidarına yönelik bir operasyon bu. Zaten muhtemelen onlar şu ana kadar elde etmek istedikleri şeyleri elde etmişlerdir; dinleme operasyonu da sona ermiştir. Bugün Türkiye’de bu olayı, Alman hükümetini ya da Alman istihbaratını suçlamak yerine Ak Partiyi suçlamaya yönelik bir malzeme haline dönüştürmediler mi? Aynı akıl Almanya’nın neden dinlediğini sorgulamak yerine Türkiye’nin bu dinlemeyi neden önleyemediğini soruyor. Evet doğru, bunu da sorgulamak gerekiyor. Ama, siz eğer bu dinlemeyi önlemeye yönelik faaliyeti perdeleyenleri, yani paralel yapılanmayı sahiplenirseniz o zaman buradaki sorgulamanızdan bir samimiyet elde etmeniz mümkün değil. 

Almanya’nın Türkiye’yi dinlediği haberlerinin yayılmasında ABD’nin parmağı olabilir mi? Daha önce ABD’nin Almanya’yı dinlediği ortaya çıkmış ve Merkel bu konuda ABD’ye tepki göstermişti…

Kesinlikle var. Onun bir rövanşından öte Türkiye ile Ortadoğu’daki satranç masasında kaybetme noktasına geldiği bir dönemde, ABD Türkiye’nin önüne yeni bir cephe atmış oldu. Çünkü bundan sonraki hamlelerin tamamında yani Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ve başkanlık sisteminin Türkiye’ye yerleşmesi sonrasındaki satrançta Türkiye ile ABD çatışacaktır. Yarın bir gün, yakın bir zaman içerisinde Fethullah Gülen’i sınır dışı ederlerse,  Fethullah Gülen için gösterilecek adreslerden birisi de Avrupa’dır, Berlin’dir. 

Bu ABD’nin “Benim Fethullah Gülen ile işim bitti, benim Türkiye’de herhangi bir örtülü operasyonum da yok. Ben Türkiye ile Ortadoğu’da bir denklemi beraber götürmek istiyorum” algısı yaratmaya yönelik bir hamleydi bu. Biz şu anda da hakikaten cephe değiştirdik. Ortadoğu’da da, kendi içimizdeki derin yapılarla da hesaplaşmamızda odaklandığımız yer neresi oldu? Almanya oldu. Avrupa Birliği oldu, Avrupa oldu. Ciddi anlamda Amerika bunu başardı. Amerika gerçekten Türkiye ile Ortadoğu’da çatışmadan uzak kalacak mı? Onu zaman gösterecek. 

On5yirmi5