“Mehmet Akif öldüğü gün dirildi”

Röportaj
Tuba OLĞAÇ’ın röportajı… Biz onu İstiklal Marşı ile tanıdık. Ama Mehmet Akif, yalnızca İstiklal Marşını yazan kişi değil.  O, fildişi kulede yaşamayı seçen, buhranlı pek çok şairin ak...
EMOJİLE

Tuba OLĞAÇ’ın röportajı…

Biz onu İstiklal Marşı ile tanıdık. Ama Mehmet Akif, yalnızca İstiklal Marşını yazan kişi değil.  O, fildişi kulede yaşamayı seçen, buhranlı pek çok şairin aksine, ümitsizliği reddeden, inançlı, dürüst, örnek bir şahsiyet, bir şair ve hatta mütefekkir. Akif, yaşadığı sosyal gerçekliğin büsbütün içinde olan, Milli Mücadeleye büyük emek vermiş, hak için yazan bir münevver. 10 kıtalık şiirine, hak batıl mücadelesini, hayatını, ideallerini, gelecek tasavvurunu, imanı, İslamı nakşetmiş bir düşünce adamı. Türk diline sayısız emeği bulunmuş, Büyük Türkçe Sözlük’ün yazarı Dr. Mehmet Doğan ile İslam şairi Mehmet Akif’i konuştuk… 

Mehmet Akif deyince aklımıza hemen İstiklal Marşı geliyor ancak Akif’i bugün pek çoğumuz ne yazık ki gerçek şahsiyeti ve karakteriyle tanımıyoruz. Mehmet Akif aslında kimdir? Mehmet Akif neden önemli?

Mehmet Akif nadir büyük insanlardan birisidir. Bunu biraz açalım. Bazı büyük şahsiyetler var ki, eseri büyük, büyük eserler vermiş, güzel şiirler yazmış. Olağanüstü edebiyatçı. Ama kişilik olarak çok zaafları var. “Bütün insan” değiller. İdeal sözler söylüyorlar ama onu yaşamıyorlar. Özü sözü bir olamayan insanlar oluyorlar.

Mehmet Akif bütün bunların hepsi… Yani Mehmet Akif; ahlak, karakter, insanlık olarak neredeyse zaafı olmayan bir insan. Özüyle sözüyle bir Akif’in. Ne düşünüyorsa odur Mehmet Akif.

Söylediğiyle yaptığı arasında fark yok. Bize armağan ettiği eser, anıt eser. Sadece İstiklal Marşı değil bütün Safahat, 7 ciltlik şiir külliyatı aynı zamanda bir dönemin şiiri.  

Mehmet Akif yaşadığı  dönemi yazan biri. O yüzden onu Balkan Savaşı’nda buluyoruz, 1. Dünya Savaşı’nda, Milli Mücadele’de. O arada olup biten her şey var. Bütün bunları Mehmet Akif anlatıyor. Kendi dönemini, yaşadığı çağı anlatıyor. Anlattıkları aynı zamanda bugün için de bize lazım, değer ifade ediyor. Bazı şeyler vardır ki o gün çok önemlidir, bugüne geldiğinde bir anlamı yoktur.

Mehmet Akif’in yazdıklarını bugün de değerli. Bugünde biz onun eserlerini okuduğumuz zaman bu hisse kapılıyoruz.

“Bütün insan” dediniz. Akif böyle biriydi ve bir “Asım nesli ideali” vardı.  Asım’ın nesli diyerek, ahlaklı, imanlı ideal bir gençlik tasavvur ediyordu. Belki Başbakan’da “Dindar gençlik istiyoruz” derken bu meseleye atıf yapmış oldu. Peki Akif günümüze, günümüz gençliğine neler söylüyor?

Mehmet Akif, Asım’ın neslini Çanakkale’den çıkarıyor. Bu gerçek bir karakter mi? İlle de gerçek somut bir karakter olması gerekmiyor. Çanakkale’de çok sayıda üniversite öğrencisi savaştı. Bir kısmı şehit oldu, bir kısmı gazi olarak savaştan döndü. Asım’da bunlardan biriydi. Üniversite 3. sınıftayken, savaşa katılıyor. Mehmet Akif onu “artık bir an evvel tahsilini bitir gel” diye ikna edip, zorla gönderiyor.

Akif, o günün yaşananlarından çıkmış bir karakter. Bu karakterin özelliği; fizik olarak çok güçlü, atletik yapılı hatta pehlivan yapılı.  Bilgi olarak da çok güçlü. Aynı zamanda da maneviyat olarak da güçlü. Ahlaklı, dürüst, ilkeli bir genç.

Yani bütün bunları nefsinde toplayan ideal bir gençlik bu. Böyle bir gençlik her dönemde olabilir, olmalıdır. Bugün de olabilir. Ama bugünün şartlarında nasıldır o genç? Onu bilemiyorum ama mutlaka vardır. Mehmet Akif’in çizdiği bu karakter aslında her dönem için geçerli.

Yeniden topluma yön veren bir kişilik olarak, bugüne kadar da etkisini sürdürüyor. O günden bugüne Mehmet Akif ile ilgili mesele bir sürü toplantılar yapılıyor. Bir tek Mehmet Akif ile ilgilidir bu. Başka hiçbir şair ve yazar bu kadar anılmamıştır kesintisiz.

“En çok basılan kitap Safahat’tır”

Ondan sonra Mehmet Akif’in kitapları sürekli basılıyor.Bütün dünyadaki Türkçe Edebiyatı’nın en çok basılan kitabı Safahat’dır. Bu rakipsiz bir kitap. Hala belediyelerimiz, resmi kurumlarımız, sivil kurumlarımız Safahat dağıtmak ile meşguller. Önceden böyle değildi tabi. Önceden bir yayınevi basıyordu ve her evde neredeyse Safahat vardı. O dönemde de vardı Benim evimde sayısız Safahat var.  

Mehmet Akif’in fikirleri de vefatından sonra yine bize yol gösterdi. Yani bizim konuşamadığımız yerde Mehmet Akif’i konuşturduk biz. Öğretmenler ders verirken mesela öyle zamanlar geçirdi ki asıl fikirlerini söyleyemediler Mehmet Akif’ten mısralar okudular. Zaman zaman Başbakan Erdoğan’da öyle yaptı biliyorsunuz. “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” şiiri, Başbakan’ın en çok okuduğu şiirlerin başında geliyor. Mehmet Akif böyle sıkıştığımız her anda önümüzde yürüyen güçlü bir şahsiyet oldu. Bugüne kadar da tesirini devam ettirdi. Başka hiçbir benzeri de yok.

İstiklal Marşı için akla gelen tek isim Mehmet Akif oluyor, örnek bir karaktere sahip aynı zamanda. Peki, Mehmet Akif, kendi dönemindeki insanlarda ve sonrakilerde nasıl bir etki yarattı?

Mehmet Akif döneminde çok etkili bir şahsiyetti. Yani şiirleriyle de etkiliydi, yazılarıyla da etkiliydi. Bu etkiden ötürü Ankara’ya davet ettiler. Yani o etki bir şeyler meydana getirecek. Mehmet Akif çok güvenilir biri. İdealist yapıya sahip, ideali için her şeyi yapıyor. Ancak amacı para kazanmak değil. Hiçbir şeyi şöhret olmak için yapmıyor. İdeali için yapıyor. Bu ideali fedakarlık getiriyor. Mesela bir takım devlet görevleri veriliyor Mehmet Akif’e. Bunlar parasız pulsuz işler ayrıca. Hatta para teklif ediyorlar. Mehmet Akif onları red ediyor. İdeali için her şeyi yaptığından önemli Mehmet Akif. Yoksa öbür türlü insan, şair, yazar çok. Ama Mehmet Akif gibi olan yok.

Bu sebeple İstiklal Marşı deyince örnek bir şahsiyet olarak akla ilk Mehmet Akif geliyor. O zamanın Türkiye’sinde çok sayıda büyük şair var. Örneğin, Abdülhak Hamit Tarhan, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal Beyatlı… Bunların hepsi Mehmet Akif döneminde hayatta olan yazarlar. Şair-i Azam diyorlar Abdülhak Hamit Tarhan’a.

Ancak herkes bu şiiri yalnıca Mehmet Akif’in yazacağı konusunda hemfikir. Milli Mücadelenin geleceği belirsiz bir durumda, ümit, umut, inanç, iman telkin edecek birine ihtiyaç var. Ve bu da elbette ki Mehmet Akif… Mehmet Akif, güçlü imanıyla ümitsizliği kesin bir dille reddeden bir insan. Mehmet Akif, ideali için yaşayan bir insan amacı para kazanmak değil bu yüzden de yarışmaya katılmıyor zaten. Ancak benim tespitime göre, Mehmet Akif’in bunu kabul etmesinin sebebi arkadaşı Hasan Basri Çantay… Hasan Basri Çantay, Mehmet Akif’e “sizin teklifi kabul edeceğinize dair Hamdullah Suphi Beye söz verdim” deyince, Mehmet Akif yazmayı kabul ediyor.

Akif’in yazdıklarına baktığımız zaman, o zamandan bu zaman geçmişte ya da şimdi türk şiiri gerçekten Mehmet Akif’den beslenebildi mi?

Her şey o kadar değişti ki; önce dil değişti. Yani şimdi Mehmet Akif’in şiirini anlamak güçleşti. Tabii ki anlaşılan anlaşılmayan kısımları var. Mehmet Akif o zaman sadece bir dili ile yazıyordu. Ama şimdi onu birçok kişi anlamakta güçlük çekiyor. İkincisi, şiir anlayışı değişti. Mehmet Akif, döneminde aruzu en iyi kullanan şairdi.

Kafiyeli ve vezinli şiirlerin yazıldığı bir dönemden bahsediyorum. Bunda en usta şair olarak biliniyordu. Artık şiirde vezin, kafiye kalmadı. Şiir tarzları da değişti. Ama yine de referans gerektiği zaman bizim şairlerimiz Akif’i bilenler, ondan faydalananlar, onun değerini takdir edenler var. Etmeyenler de olabilir tabii ki. Ama şuan Akif gibi yazan var mı derseniz? Yani şu anda Akif gibi yazmak da belki gerekmiyor. Ama Memet Akif’in muhtevası ile bunu yapmak gerekiyor.

Çünkü Mehmet Akif topluma bir şey söylemeye çalışıyor. Bundan dolayı çok şiir yazmış. Ama saf şiir ile uğraşanlar, çok şiir yazmıyorlar. Mesela Ahmet Haşim’in şiirleri küçük bir kitap meydana getiriyor. 70 kadar şiiri var Ahmet Haşim’in.  Yahya Kemal’in keza öyle. Yahya Kemal bir mısra üzerinde yıllarca düşünürmüş. 20-30 yılda bir şiiri tamamlarmış. Bu şairlikte bir ölçü değil. Ama Mehmet Akif yani şiirini ideallerinin emrine verdiği için, mesajı olduğu için, bunu da kitlelere ulaştırmak istediği için çok yazmış.

Mehmet Akif döneminde, 2 akım ön plana çıkıyor. Biri “sanat sanat içindir” biri de “sanat halk içindir”. Mehmet Akif bunlardan farklı olarak “sanat hak içindir” görüşünde. Bu düşünce  eserlerinin kalıcılığını  arttırmada etkili oldu diyebilir miyiz?

Evet. “Sanat sanat içindir” diyenler de var, Mehmet Akif gibi “sanat hak içindir veya ideal içindir, fikir içindir” diyenler de var. Mehmet Akif güçlü bir şahsiyet olduğu için, şiir kudreti çok yüksek derecede olduğu için hem de ele aldığı konular hep kalıcı olmuştur. Hep düşüncesi, ideali, hem de yeteneğiyle diğerlerinden ayrılmıştır. Diğerleri o kadar kalıcı olmadı. Tevfik Fikret’te bir fikrini ön planda tutan, toplum için şiir yazan bir insandı ama Akif kadar güçlü ve baskın olamadı.

Safahat’a da değinmek istiyorum, Safahat’taki şiirlerin yazılış amacı, kültürel ve edebi değeri üzerine neler söylersiniz?

Safahat, safhalar demek. Yani devirler, evreler demek. Mehmet Akif hem hayatın safhalarını anlatıyor, hem de ülkenin safhalarını anlatıyor. Yani başımıza neler geldi, neler oldu, neler bitti?

Mehmet Akif adeta bir gazeteci gibi davranıyor. Günlük yazar gibi şiirlerini yazıyor. Yani o şiirleri okuduğunuz zaman 1900’lü yılların başındaki günleri, sosyal olayları, siyasi hadiseleri, hatta fikir sanat hadiselerini orada bulabiliyorsunuz. Dönemini anlatıyor. Onu gerçekçi bir şekilde anlatıyor.

O arada bir sürü bizi etkileyen olaylar gelip geçiyor. Balkan Savaşı örneğin, Balkan Savaş’ını en canlı anlatan Mehmet Akif’tir. Milli Mücadeleyi,  1. Dünya Savaş’nın anlatıyor. Çanakkale cephesi ile ilgili şiirleri var. O arada da bizim hayatımızın başka safhalarında, kendi hayatının başka safhalarını anlatıyor. Bu anlamda Safahat’ın çok büyük bir değeri var.

Akif’in cenazesine o dönem ki tek parti iktidarı CHP sahip çıkmıyor. İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne hiçbir şekilde cenazeye katılım olmaması için talimat gidiyor. Cumhuriyetin Akif’e karşı takındığı bu olumsuz tutumu neye bağlıyorsunuz? Akif neden bir tehdit olarak kabul ediliyor? Neden Mısır’a gidip son yıllarını orada yaşıyor?

Milli Mücadele, tamamen İslami bir fikri zemine dayanıyordu. Bu durum zafere kadar devam etti ancak İngilizlerle masaya oturduktan sonra, bu zemin kaydı. Lozan Müzakereleri düzenlendi. İsmet Paşa’nın, Mustafa Kemal’e “Biz müslüman oldukça bize rahat yok, istiklal vermeyecekler” dediği iddia edilir bu bağlamda…  Bu gibi gelişmeler Milli Mücadelenin tamamen din karşıtı zemine kaymasıyla sonuçlanıyor. Meclis feshediliyor. Mehmet Akif, bir madalya bir tüfekle İstanbul’a dönüyor. Bir süre dergi çıkarıyorlar ancak, dergi şark isyanı olduğu için kapatılıyor. Mehmet Akif’te Mısır’a gidip geliyor o sıralarda. Bir tehdit olarak algılanıyor. Tehlikeli görülüyor. Orada 11 yıl yaşıyor. Son şiir kitabını orada yayınlıyor.

Cenazesinde, Mehmet Akif’in sessizce gitmesi isteniyor. Yani artık “devrini tamamlamış bir adam, unutulup gidecek” diye düşünülüyor. Vefat edince de onun cenazesine resmi kimsenin katılmaması Ankara’dan bildiriliyor. İstanbul Üniversitesi rektörlüğe de bu konuda bildirim gidiyor.  

Bilhassa gençlerin katılmaması için… Ama gençler ne yapıp edip cenazeyi keşfediyorlar. Ve büyük bir kalabalık ile büyük bir heyecan içinde Mehmet Akif’in cenazesini Edirnekapı’ya kadar taşıyarak ona layık bir cenaze merasimi yapıyorlar.

Mehmet Akif unutulsun istiyorlar ve gazeteler Mehmet Akif’in ölüm haberine kısa kısa yer veriyor. Haberler onun şanına, şöhretine, büyüklüğüne uygun değil. Önemsizleştirmeye çalışıyorlar. Fakat ertesi gün o kadar muazzam bir genç kitle tarafından kaldırıldıktan sonra cenaze,  bu sefer Mehmet Akif ile ilgili çok sayıda yazı yayınlanıyor. Yani ya korkudan ya baskıdan yazmayanlar artık bu duvarı aşıyorlar ve Mehmet Akif ile ilgili sayısız yazı yazılıyor.

Ve bunları Zeytinburnu Belediye’si kocaman bir cilt halinde yayınladı. Mehmet Akif’in vefatından sonra yazılan yazıları kocaman bir cilt haline getiriliyor. O yüzden diyoruz ki, “Mehmet Akif’in öldüğü gün dirildi”.