Yenişafak’ın haberine göre Türkiye’nin bir kadın tarafından yazılan 13 ciltlik ilk tefsiri Semra Kürün Çekmegil imzasını taşıyor. Malatya’da 1960’lı yıllardaki fikir hareketlerinde bir ekol oluşturan ve “Büyük Doğu”nun son kalesi olarak tanınan Said Çekmegil’in kızı olan Semra Kürün Çekmegil, 2003 yılından bu yana üzerinde çalıştığı “Okuyucu Tefsiri”ni 30 kadar tefsirden faydalanarak hazırladığını söylüyor ve “Tefsirim bir çok tefsirin özeti ve harmanlanması aynı zamanda” diyor. Ayetleri güncele atıfta bulunarak yorumlayan Çekmegil, kıssaları günümüz olayları ile ele alıyor.
Bir tefsir hazırlama fikri ne zaman ve nasıl doğdu?
Bu çalışmaya bir tefsir yazma niyetiyle başlamadım. Malatya’da yerel bir radyoda tefsir programı ve bayanlar arasında uzun yıllardır süren tefsir dersleri yapıyorduk. O dönemlerde bugünkü gibi çok sayıda tefsir ve meal yoktu. Fî Zılâl-i Kur’an’la tefsir çalışmaya başladım. Sonradan çeşitlense de beni asıl motive eden, aktif kılan tefsir Seyyid Kutub’un Fî Zılâl-i Kur’ân’ıydı. Anlatımlarım, dinleyicilerim ve ders halkalarımdaki özellikle hanımefendilere çok ilginç geliyor, yazmam doğrultusunda çok teşvik ediliyordum.
Maddi ve manevi cesaret isteyen bir çalışma olduğu için hiç de niyetine girmiyordum. Yazar Mehmet Çelen ve Nida Dergisi editörü Fatih Bütün’ün beni iknâ eden teşvikleri başlamama vesile oldu diyebilirim. Hatta Fatih, rüyasında, bu çalışmayı yaptığımı ve adını da Qâri /Okuyucu Tefsiri koyduğumu gördüğünü söyledi. 2003 yılında ‘Bismillah’ dedim ve ilk cilt 2006’da yayımlandı.
MEAL ÇALIŞMASI YAPMADIM
Nasıl bir çalışma yöntemi izlediniz?
Ben zaten yaklaşık 30 kadar tefsir üzerinde çalışıyordum. Bununla birlikte Kur’an’da geçen kavramları kitap ve dergilerden geniş çalışmaya gayret gösteriyordum. Onlardan faydalanarak ilerledim. Bu anlamda tefsirim, birçok tefsirin özeti ve harmanlanmasıdır da…
Ne tür kaynakları kullandınız?
el-Mu’cemu’l-Mufehres li-elfazı’l-qurâni’l- kerim, Kur’an Kelimelerinin Anahtarı baş ucu eseriydi benim için. Tefsirlerde ağırlıklı olarak Muhammed Esed, Mevdudi, Seyyid Kutub ve Celal Yıldırım olmakla birlikte otuza yakın tefsir, ansiklopedi, Kur’ân’ın anlaşılmasını merkeze alan birçok kitap ve dergilerden yararlandım. Tefsirimde meal çalışması yapmadım. Hasan Basri Çantay’ın mealini esas kabul ettim. Arkasından birçok tefsir okuyarak mealleri açmaya, anlamaya çalıştım.
Tefsirin adının Okuyucu Tefsiri olmasının sebebi görülen rüya mı?
Evet, Fatih’in rüyası üzerine adını Qâri / Okuyucu Tefsiri koydum. Okuya okuya meydana gelen bir tefsir olması sebebiyle de çok uygundu da ve aynı zamanda mütevazi bir sınıra da işaret ediyordu.
GÜNCELE ATIFTA BULUNDUM
‘Tefsirlerin harmanı diyebiliriz’ dediniz. Peki diğer tefsirlerden farkı ne sizin tefsirinizin?
Tefsir incelendiğinde görülecektir ki, güncele çok atıfta bulundum. Yeri geldi bugün Müslümanlar üzerinde oynanmak istenen oyunlara, yeri geldi Ortadoğu projesine, yeri geldi dayatmacılara ve onlara fırsat veren cehaletimize değindim. Kıssaları günümüz olaylarıyla ele almaya, hurafe, atalara körü körüne uyma ve dinde ruhbanlar edinmenin vahim sonuçlarını açıklamaya ağırlık verdim. Özellikle kelime ve kavramlara girerek çalıştım. Mesela şefaat konusu üzerinde çok durdum. Kadınların dövülmesi ya da şahitliği konusunda kelimelerden yola çıkarak sahih bakış açısı getirebildiğim kanaatindeyim.
Biraz açar mısınız? Mesela şahitlik konusunda ne söylüyorsunuz?
Kadınlar iş ve sosyal hayatın çok içinde olmadıkları için unutmanın olabileceğini, bu nedenle bu şartın getirildiğini ifade ediyorum. Yoksa bir erkek de unutabilir. Unutmak sadece kadınlara mahsus değil. İnsanlar aktif oldukları alanda daha çok bilgi sahibidir. Bu anlamda bu bir eksiklik değildir. Hatta Allah sadece erkeğin şahitliğine de bırakmıyor. Yazarak kayıt altına alın diyor.
Rabbimin ruhsatıyla yola çıktım
Bazı meseleleri konuşurken “kadın bakış açısı” deriz. Kadın bakış açısı sizin tefsirinize yansımış mıdır?
Bir şekilde yansır. Herkes kendi bilgisi, kültürü, birikimi nispetinde bunu yapıyor. Bir kadının çalışması daha farklı bir yorum ortaya koyabilir. İnsan aklı selimi ile düşünüp anlamaya çalışırsa yanılsa bile Allah onu mükafatlandırır. İsabet ederse 2 sevap alır, yanılsa bir sevap alır. Doğrusu budur diye dayatma şansımız yoktur, “benim anladığım budur” deriz.
Günümüzde İslami ilimler alanında birkaç kadın dışında isim yok. Bunu neye bağlıyorsunuz?
İslam âlemi birçok bâdireden geçti. Karşıt fikirler İslamiyet’i içeriden çökertmek için her türlü tezgahı kurdular. Bunun yanı sıra erkekler de her gittikleri yerde kendilerini kontrol altına almak için kadınları sosyal hayatın dışına ittiler. Kadını köşeye sıkıştırdılar. Kadını bu hale getirirseniz sosyal çöküntüyü de beraberinde getirirsiniz. İlim konusunda ayırım yoktur. Allah’a muhatap olmakta, insan olarak sosyal hayattaki rolümüzü oynamakta bir engelimiz yok. Ancak öncelikli olan sorumluluklarımız söz konusudur. Erkek de kadın da bu sorumlulukları aksatmadan sosyal hayatın her alanında ilim de dahil yer alabilir. İlim özellikle farzdır. Farz olan bir şeyi hiç kimse engelleyemez.
Erkek müfessirlerle kadın müfessirlerin karşılaştıkları zorluklar açısından bir fark var mı?
Fark olmaması mümkün değil. Ben kendi bir anekdotumu paylaşayım. Taassup sahibi bir beyefendi benim tefsir çalıştığımı duyunca çok celallenmiş. Ard ardına sorular sıralamış. “Bu kadın kim? Nasıl böyle bir şey yapabiliyor? Eğitimi ne?” diye. Ben de bunu duyunca bir vesile ile görüşmek nasip oldu. Selam sabahtan sonra “Hakkımda bazı şeyler söylemişsiniz. Neye dayanarak böyle konuşuyorsunuz” diye sordum. Tabii ki o geleneksel taassup sorularını arka arkaya sıraladı. “Tefsiri hiç okudunuz mu” diye sordum “Okur da vebale girer miyim” dedi. “Sizin bu geleneksel bakış açınızla yola çıksaydım şu anda kalemi kıracaktım” deyip çıktım. Elhamdülillah, ben Rabbimden aldığım ruhsatla yola çıktım ki O Kur’an-ı Kerim’i anlamayı, anlatmayı hiçbir şarta bağlamıyor.
Kur’an’ın objektif tarafı çok önemli
Dini kaynakların eril bir dili olduğu gibi bir iddia var. Siz birçok tefsir üzerinde çalıştınız. Böyle bir dil olduğunu düşünüyor musunuz?
Allah için doğru söylediğini düşünen ve bu konuda hassasiyet gösteren birinin özellikle böyle bir şey yapması düşünülemez. Ancak herkes kendi kültür ve eğitiminden yola çıkarak, kendi düşünceleriyle yorum getiriyor. Burada ataerkil ana erkilden ziyade doğru anlayabilmenin metodunu vermek gerekiyor. Kur’an’ın bu objektif tarafı hakikaten çok önemli; “Anlayışımız nastır” dediğimiz zaman felakete düşeriz. Yoksa biri o şekilde anlar. Kanaat getirdiğinden dolayı bunun da böyle olduğuna ikna etmeye çalışır. Ancak bizim de akl-ı selimin süzgecinden geçirerek doğruyu anlamamız gerekiyor. Ki bu anlamda da Rabbimizin bize bir müjdesi var. “Uğrumuzda mücadele edenlere elbette yollarımızı göstereceğiz ve onlara batılı ayırt edecek anlayış vereceğiz”.