‘Herkes kendini şair sanıyor’

Röportaj
Abdullah Güner’in röportajı “Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı konuşmaya bugün Yedi İklim Dergisi ile devam ediyoruz. Yedi İklim Dergisi, 25 yılı aşkın süredir edebiyat ve kültür dünyasında em...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

“Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı konuşmaya bugün Yedi İklim Dergisi ile devam ediyoruz.

Yedi İklim Dergisi, 25 yılı aşkın süredir edebiyat ve kültür dünyasında emin adımlarla ilerleyen Yedi İklim Dergisi bu uzun soluğuyla edebiyatımızın nadir dergilerinden biri olma özelliğini taşıyor. Kuruculuğunu Ali Haydar Haksal‘ın üstlendiği Yedi İklim Dergisi; Sırat-ı Müstakim, Sebilü’r-Reşad, Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat dergilerinin izini takip edererek İslâmî düşüncenin sosyal, kültürel, sanatsal sürecine kendi hazinesinden katkılar sunmaya çalışıyor.

“Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı Yedi İklim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Haydar Haksal Bey’le konuştuk.

“KÜLTÜR VE DÜŞÜNCE HAYATI GİDEREK SIRADANLAŞTI”

Öncelikle bize derginizi tanıtır mısınız? Hangi amaçla ne zaman yayın hayatınıza başladınız? Ne tür eserler yayınlıyorsunuz? Yayın politikanız nedir?

Yedi İklim dergisi demem yeterli sanırım. Bu dergiyi tanıtmak artık bize düşmez. Kültür tarihimizdeki yerini çeyrek yüzyılı aşkın bir zamandır almış bulunuyor. Sanırım bu tanıtım ve değerlendirme için yeterli. Kendi kendimizi anlatmak biraz kibir, biraz çırpınış olur. Derginin anlamı ve yeri nedir, bırakalım kültür tarihi hak edip etmediği yerini belirlesin.

Edebiyat, medeniyet, kültür ve sanat dergisi. Bu kadarı yeterli sanırım.

İngiliz edebiyat tarihçisi Mark Parker, 1800’lü yıllarda İngiltere’de dergiciliğin “soyluluk mücadelesi” için bir araç olma özelliği gösterdiğini söylüyor. Osmanlı’dan günümüze Türkiye’deki dergiciliğin tarihsel gelişimini de düşündüğünüzde bizde yayınlanan dergilerin nasıl bir mücadelenin aracı olduğunu düşünebiliriz? Bu anlamda Türkiye’de dergiciliğin geçmişini, hangi dönemlerden geçerek bugünlere ulaştığını söyleyebilirsiniz?

Soruyu sorarken de özetlemişsiniz. Dergiciliğimiz inişli çıkışlı. Tanzimat döneminde uzun bir süre daha çok dergiler etkili. Günlük gazeteler de birer dergi özelliğinde. O sıralarda teknik olanaklar da gazetecilik yapmaya pek elvermiyordu. Zamanla gazeteler hayatımızı kuşattı, kültür ve düşünce hayatı giderek sıradanlaştı. Geçmişte gazetelerde şair ve edebiyat yazarları daha çok belirleyici idi. Bugünün gazetelerinde sadece gazeteci yazarlar var. Onlar da edebi bir üslup ve dilden yoksunlar. Siyasa adamlarıyla aynı konumdadırlar. Edebiyat dergilerinin etkisini seksenli yıllara kadar gördük ve yaşadık. Onlar da darbelerin kurbanı. Her darbe bir kesimin üzerinden geçti. Altmış darbesi sol düşüncenin önünü açtı, 12 Mart ile seksen darbesi onların üzerinden silindir gibi geçti, dağıttı. 28 Şubat süreci Müslümanlar için bir karabasan dönemi oldu. Sonrasında iktidara gelseler de özlerinden ıradı. Giderek magazinleşti. Kendisini kavga ve çekişmelerin içinde buldu. Düşünce ve sanat göz ardı edildi.

Sağ düşünce batı güdümlü ve tali konumdaydı. Darbelerin varlığı ya da yokluğu onları ırgalamadı çünkü yoktular. Var oldukları dönemde de belli bir düzeyde bulunuyorlar. Bugün Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yönelişler doğrultusu direnişini sürdürüyor. Sol giderek liberalleşti, burjuvalaştı. Tam bir karmaşa.

Günümüz  internet medyası, reklamı insanları iyice kuşattı. Tam bir karmaşa. Şamatası çok kendisi olmayan bir eylem.

“BİZLER AÇILAN YOLU SÜRDÜRMEK VE GELİŞTİRMEKLE YÜKÜMLÜYÜZ”

Türkiye’de dergilerin eskiden bir okul işlevi gördüğünü, yeni düşünceler doğurduğunu, fikir tartışmaları yürüttüğünü biliyoruz. Düşüncenin ve hayatın merkezinde olan dergileri bugün baktığınızda nerede görüyorsunuz?

Bizim kendi kendimizi tanımlamamız doğru değil. Bırakalım kültür tarihi ve eleştirmenler buna karar versin. Biz ancak bizden öncesine ve dışımıza bakabiliriz. Dışımızdakileri de kritik edemeyiz. Çünkü bu, bir hasımlık duygusu oluşturabilir. Biz, ancak kendi doğrularımız ve penceremizden bakarız. Onlar ise bir başka yerden bakıyor olabilir. Aynı yöne bakıyor olsak, aynı yol üzerinde bulunsak bir sorun olmaz. O zaman bizlerin aynı çatı altında olmamız gerekebilir. Geçmişten gelen bir izlek var. Bu izlek, düşünce ve uygarlık merkezli ise, biz de o izlekte bulunuyorsak sorun yok. Bizler açılan yolu sürdürmek ve geliştirmekle yükümlüyüz.

Fikir tartışmaları da bakılan yön ile ilgili. Eğer uygarlığımızdan besleniyor ve bulunduğumuz izlek üzerinde isek fikir ayrılığı diye bir şey olmamalı. Müslümanız ve biz bizden sorumluyuz. Batı etkisindeki kavramsal oluşların dışındayız. Fikir ayrılıkları da zaten buradan itibaren başlıyor.

“BESLENİLMEDİKÇE ÜRETİLMEZ”

İki de bir kapanan, satmayan, okunmayan, sürekli olduğu yerde dönüp duran, boyu ne uzayan ne de kısalan dergilerin olduğuna şahidiz. Matbu dergilerin en temel sıkıntılarından birisi de ya ferdi ya da belli gruba dayanarak belli bir süre sonra kısır döngüye hapsolmaları. Dergilerin böylesine bir kısır döngüye hapsolmasının nedenleri nelerdir? Bunun dergiciliğe olumlu ya da olumsuz anlamda sonuçları neler oluyor?

Başka dergiler hakkında fikir yürütmek bize düşmez. Bu siyasal partilerin çekişmelerine benzer. Nitelikli bir derginin varlığı ve satışı sorunu salt çıkaranlarla ilgili değil. Dergi çıkarıcıları okurunu da yetiştirir ve oluşturur. Birlikte yol alırlar. Geçmiş dönemi örnek olarak alırsak Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yönelişler ekseninde neler oldu, nasıl birer okul özelliğinde oldular, kimler geldi geçti ve sonuçlarını değerlendirme önemli. İzleği var mı yok mu ona bakarız. Düşünce izlekleri de böyle değerlendirilirse kimin ne yapıp ettiği aşağı yukarı anlaşılır.

Dergiler bir araya gelen birkaç kişi tarafından çıkarılırsa başarılı olunur. Geçmişten farklı olan yan bu. Bireylerin dergileri fazla yürümez. Genç heyecan ve heveslerle bir araya gelenler de eser ortaya koyar ve bir işleve sahip olurlarsa biraz olsun yol alabilirler. İçindekileri döktükten sonra tükenilirse o zaman tıkanıklık başlar. Üretmek beslenmeyle ilgili. Beslenilmedikçe üretilmez. Sanırım en temel sorunlardan biri bu. Bir de geçmişten beslenirken ideolojik bağlamda uygarlık ve düşünce eksenli olanların etrafında değil de kendilerini şov ile ayakta tutan, şov yapanların artistik hareketleri merkez alınınca bunlar da bir yerde tıkanılır. Geçmişin bütünlüğünden yararlanmak en sağlıklı olanı.

“HERKES KENDİNİ ŞAİR SANIYOR”

Günümüzde dergiler internetle birlikte bir değişim dönüşüm geçiriyor. Matbu dergiler her geçen gün okur kaybedip kapanırken, internet dergileri gün geçtikçe daha da çoğalıyor… Türkiye’de son yıllarda okur sayısı düşüyor kullanıcı sayısı artıyor. Peki tablet bilgisayarlar ve mobilleşen dünya dergicilik için bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı?

İnternet dergiciliği mi dediniz? “Ben de şiir yazarım” diye bir yer var. Herkes kendini şair sanıyor ulu orta iç dökmelerini orada yayımlıyor. Bunlar mı edebiyat dergiciliği. Bu sanal dergilerin sayfaların kim bir daha çeviriyor? Bu şeyler matbu matbu derilerin sayfaları gibi daha sonra çevrilebiliniyor mu? Satırlarının altı çizilip tekar tekrar okunuyor mu? Yoksa ben geri kalmış bir dünyada mıyım? Benim şahsen kırk bin cildi aşkın bir kitaplı özel bir kütüphanem var. Belki elli bin dolayında. Bin çeşit dergi bulunuyor kütüphanemde. Ben her gün onlarla iç içeyim. Bu sanal dünyanın böyle bir yeri var mı? Kitapların toz kokuları orada var mı? Bir kültür tarihinden söz edilebilinir mi? Orada bir Dirliş, Bir Büyük Doğu, Bir Edebiyat veya Mavera dergisi koleksiyonu bulunuyor mu, bulunacak mı? Bu süreçten sonra böyle bir külliyat oluşabilir mi? Ben oyumu matbu dergilerden ve onların merkezinde duran usta kalem sahiplerinden yana kullanıyorum. Kaybedebilirim, önemli değil. Yedi İklim dergisi 26 yıldır yayımlanıyor. Yüzlerce genç kalem geldi geçti ve geçecek.

Tablet ve mobil uygulamalara derginizi hazırlıyor musunuz? Gelecekle ilgili planlarınız neler?
Hayır henüz bir hazırlık içinde değiliz. İleri de belki… Bir planımız da yok. Şimdilik işimize bakıyoruz.

“BİR AVUÇ İNSANA HİTAP EDİYORUZ”

Derginizin reklam, dağıtım, telif ücreti gibi problemlerini nasıl çözüyorsunuz. Bu anlamda dergiciliği genel anlamda problemlerini düşündüğünüzde, Türkiye’de dergiciliğinin içinde bulunduğu çıkmazların neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Para kazanmak için dergi çıkarmıyoruz. Ticari bir kurum değiliz. Dergiyi çıkaranlar ve içinde yer alanlar bir beklenti içinde değildirler. Ticari bir amacımız olsaydı para kazanacak işler yapardık. Yapıyorduk ama onu bıraktık, dergiyi sürdürüyoruz. Sorunlar, okuma sorunu. İnsanlar okumuyor. Heyecandan yoksun. İdealleri yok. Savruluyorlar. Sorunlara bakarsak çok. Sosyal medya denilen savruluşta bir iktidar döneminde gözlerini henüz açmış on dört on beş yaşındaki çocuklar hiçbir ideolojik bilince sahip olmadan bir başbakana “kahrolsun” diye bağırarak yürüyebiliyorlar. Bu çocuklar onların ellerinde ve eğitim dönemlerinde gözlerini açtılar ve büyüdüler. İdealistler, düşünce insanları göz ardı. Böyle olunca siyasal mitler daha ön planda. Böylesi bir dünyada kimden ne beklenebilir ki?

Biraz reklam, biraz abone, biraz satış ile dergimizi sürdürüyoruz. Bu bize yetiyor şimdilik. Bir avuç insana hitap ediyoruz. Bir de kültür tarihi raflarında yer alıyoruz. Önemli olan bu dönemde, bu yüzyılda olumsuzluklara direnerek var olmak.

Bugünün dergileri yazar yetiştiriyor mu? Sizin derginizde yetişen yazarlar kimler oldu?

Dergimiz külliyatı incelenirse kimler gelmiş kimler geçmiş görülür. Bir de bizde var olup şimdi başka yerlerde olanlara bakmak gerekiyor. Onlar kendilerini buraya ait görüyor mu görmüyor mu? Görmüyorsa onların adını anmak doğru olabilir mi? Bir de hem dergi çıkaran hem başka dergilerde yazanlara bakmak bizim için yeterli.

Ayrıntılı Bilgi: www.yediiklimdergisi.com

On5yirmi5