Gençler sınırları aşıp ümmeti keşfediyor

Röportaj
Abdullah Güner’in röportajı Gazeteci yazar Adem Özköse’nin “Ümmet Coğrafyası” kitabı, farklı ülkelere yapılan seyahatler esnasında gerçekleştirilen birbirinden önemli görüşmelerin bir aray...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Gazeteci yazar Adem Özköse’nin “Ümmet Coğrafyası” kitabı, farklı ülkelere yapılan seyahatler esnasında gerçekleştirilen birbirinden önemli görüşmelerin bir araya getirilmesiyle oluştu. Kitapta Filistin’den Fas’a, Moro’dan Suriye’ye, Libya’dan Makedonya’ya, Kosova’dan Suud’a, Tunus’dan Yemen’e, İran’dan Patani’ye, Nepal’den Malezya’ya, Cezayir’den Pakistan’a, Latin Amerika’dan Arakan’a kadar uzanan güzergâhta nelerin olup bittiği, Müslümanların neler yaşadıkları, tecrübeleri, hangi imkân ve zaaflara sahip oldukları, Müslüman toplulukların umutları, beklentileri, gelecek perspektifleri, Türkiye’ye nasıl baktıkları konu ediliyor. Kitap aslında bu yönüyle ümmetten haberler getiren bir çalışma olma özelliği taşıyor.

Gazeteci yazar Adem Özköse ile “Ümmet Coğrafyası” kitabı üzerine konuştuk.

“ÜMMET COĞRAFYASI: ÜMMETTEN HABERLER GETİREN BİR ÇALIŞMA”

‘Ümmet Coğrafyası’ kitabı nasıl ortaya çıktı? Kitabı yazma hikâyenizi kısaca bize anlatır mısınız?

Ümmet Coğrafyası farklı ülkelere yapılan seyahatler esnasında gerçekleştirilen görüşmelerin bir araya getirilmesiyle oluştu. Kitapta Filistin’den Fas’a, Moro’dan Suriye’ye, Libya’dan Makedonya’ya, Kosova’dan Suud’a, Tunus’dan Yemen’e, İran’dan Patani’ye, Nepal’den Malezya’ya, Cezayir’den Pakistan’a, Latin Amerika’dan Arakan’a kadar uzanan güzergâhta nelerin olup bittiği, Müslümanların neler yaşadıkları, tecrübeleri, hangi imkân ve zaaflara sahip oldukları, Müslüman toplulukların umutları, beklentileri, gelecek perspektifleri, Türkiye’ye nasıl baktıkları konu ediliyor. Kitap aslında bu yönüyle ümmetten haberler getiren bir çalışma olma özelliği taşıyor.

Kitapta özellikle yaşanan son süreçle, Arap Baharı ile ilgili ilginç tespitler de var…

Evet, kitabın amaçlarından bir diğeri de Arap Baharı sonrası başlayan süreçle ilgili okuyucuya bizzat kaynağından, bu sürecin önemli aktörlerinden doğru bilgiler aktarmaktı. İnsanlara İslam dünyasının nerelerden geldiğini, hangi acıları çektiğini, hangi bedelleri ödediğini hatırlatarak içinden geçtiğimiz günlerin daha da iyi anlaşılmasını sağlamak istedim. Hasan el Benna, Seyyid Kutup, Erbakan Hoca, Şeyh Ahmet Yasin, Malcom X, Rantisi, Abdulhamid Han, Ömer Muhtar, Aliya İzzetbegoviç, Mevdudi ve bir çok Müslüman önderin arda kalan düşünsel ve mücadele mirasının izleri de kitabın bir başka konusu. 

“BU COĞRAFYANIN GENÇLERİ DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAKİ KARDEŞLERİNİ ZİYARET EDİP, ONLARIN HAL VE HATILARINI SORABİLİYOR”

‘Ümmet Coğrafyası’ kavramıyla ne anlatıyorsunuz?

Rahmetli Hasan el Benna “Bizim vatanımız üzerinde ‘Lailahe illallah’ diyen bir Müslüman’ın bulunduğu yeryüzünün her bir karesidir.” diyor. Biz, Müslümanların yaşadıkları, “Allahuekber” seslerinin yükseldiği her bir toprak parçasıyla ilgilenmeli, orayı vatan edinmeliyiz diye düşünüyorum. Alem-i İslam son İslam devletimiz olan Osmanlı yıkılmadan önce büyük bir Ümmet Coğrafyası’na sahipti. Afrika’dan Asya’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar uzanan  bu coğrafyanın sınırlarını tel örgüler değil inanç, ideal birliği belirliyordu. Bundan dolayı da Patani’deki bir Müslüman’ın başına bir şey geldiği zaman Anadolu harekete geçiyor, Anadolu’nun başına bir şey geldiği zaman da Hindistanlı Müslümanlar yerlerinde duramıyorlardı. Her ne kadar sömürgeci güçler Ümmet Coğrafyası’nı bölüp parçalasalar, Müslümanlar arasına cetvellerle sahte sınırlar çizseler de ümmet dayanışması bugün de devam ediyor. 

Gençlerin son yıllarda sınırları darmadağın edip ümmeti keşfe çıkmaları bunun en net göstergesidir. Düşünebiliyor musunuz artık bu coğrafyanın gençleri dünyanın öbür ucundaki kardeşlerini ziyaret edip onların hal ve hatırlarını soruyorlar. Afrika’ya, Asya’ya, en uzak diyarlara uzanıp bu bölgelere su kuyuları açıyor, yetimhaneler, okullar yaptırıyorlar. Gazzeli,  Şamlı, Kahireli, Bingazili, Kualalumpurlu kardeşlerinin acılarını kendi acıları, sevinçlerini de kendi sevinçleri olarak görüyorlar. İşte bu Ümmet Coğrafyası’nın kalplerde dipdiri yaşadığının, mümin yüreklerin her türlü sınırlara, engellere rağmen birbirlerinden ayrılamayacaklarını gösteriyor.

Gittiğiniz ülkelerde ziyaret edip söyleşi yaptığınız Müslüman liderlerden en çok aklınızda kalan, unutamadığınız hikâye kimindi? Onun hikâyesini kısaca bize anlatır mısınız?

Açıkçası “Ümmet Coğrafyası” kitabındaki hikâyelerin, yaşananların her biri beni çok etkiledi. Çünkü farklı ülkelerden olan bu insanlarla sohbet ederken kendimi sanki art arda gelen film kareleriyle ümmetin halini anlatan bir film seyrediyormuş gibi hissediyordum. Okuyucunun da aynı hissi yaşaması için kitabı bu şekilde hazırladım.

Özellikle Ebu Gureyb’in sembol ismi Hacı Ali Kaysi’nin, Şehit Abdulaziz Rantisi’nin, Şeyh Ahmet Yasin’in, Nizar Reyyan’ın oğullarının anlattıkları benim için çok etkileyiciydi. Libya devriminin önderlerinden Abdulhakim Belhac, Moro İslami Kurtuluş Cephesi’nin efsane önderi Hacı Murat İbrahim, Makedonyalı büyük entelektüel Adnan İsmaili, Nahda Hareketi’nin Lideri Gannuşi ve Fas Tevhid Islah Hareketi’nin lideri Muhammed Hamdavi’den dinlediklerim ise benim için çok faydalı, ufuk açıcı oldu.

“MÜSLÜMAN HALKLAR ULUSAL SINIRLARA HAPSEDİLMİŞ DURUMDA”

Size göre İslam dünyasının başlıca problemleri nelerdir? Ve bu problemlere karşı bizler neler yapabiliriz?

İslam dünyasının her şeyden önce fikirsel bir devrime ve İslam ümmetini yeniden bir araya getirecek siyasi bir iradeye ihtiyacı var. Bir zamanlar tek bir ümmet olan Müslümanlar emperyalistler tarafından birbirlerinden ayrılarak uluslara bölündüler. Bugün Batılılar ulus kimliklerini aşarak Avrupa Birliği gibi ittifaklar oluştururken, Müslüman halklar ulusal sınırlara hapsedilmiş durumdalar.  Müslümanları birbirlerinden ayıran bütün fiziksel ve zihinsel sınırları darmadağın etmeliyiz. Batı’nın NATO’su varken İslam dünyasının niçin “Birleşik İslam Ordusu” veya ortak bir askeri teşkilatı yok? Niçin sorunlarımıza çözümler üretecek veya son noktayı koyacak fikri, dini ve siyasi bir otoriteye sahip değiliz?

İslam Ümmeti’nin içinden tıpkı tarihte olduğu gibi yeniden dünya çapında alimler, dünya çapında mütefekkirler, sanatçılar, liderler, ekonomistler çıkmalı. Müslümanlar arasında son yıllarda meydana gelen yakınlaşmayı hissettikçe, Türkiye’nin tekrar imparatorluk reflekslerine sahip olmaya başladığını gördükçe benim kişisel olarak geleceğe dair umutlarım daha da artıyor. Biz artık duruşumuzla, yaşayışımızla insanlara, dünyaya ışık saçmalıyız. Zalimlerle mücadele ederken de bütün insanlığa düşmanlarımızın bile hayran kalacağı bir şekilde adalet dersi vermeliyiz. Bu öyle bir adalet dersi olmalı ki bizi öldürmeye, yok etmeye gelenler bizde dirilmeli…

“MÜSLÜMAN ENTELEKTÜELLER, SİYASİ LİDERLER BİR ÇIKIŞ ARAYIŞI İÇERİSİNDE”

İslam dünyasının umut ve beklentileri, gelecek tasarımları ne yöndedir?

20. Yüzyıl İslam dünyası için sömürge yüzyılıydı. Kimi bölgelerde askeri, kimi bölgelerde ise siyasi ve kültürel olarak kuşatma altındaydık. 21. Yüzyıl ise sömürgecilerle hesaplaşma, İslam dünyasına yönelik kuşatmayı kırma yüzyılı olacak gibi gözüküyor. İslam dünyası şu an bir yol ayrımında ve farklı coğrafyalardaki Müslüman entelektüeller, siyasi liderler bir çıkış arayışı içerisindeler. Müslüman halklar artık Batılılar tarafından aşağılanmaktan bıktılar ve tekrar tarihlerindeki güçlü dönemlere dönmek istiyorlar. Bundan dolayı İslam dünyasının farklı bölgelerinde bu olumsuz zaman biriminden kurtulup yeniden yükselişe geçebilmek için sorular soruluyor. Bu soruları İslam dünyasının kurtuluşu için kapı aralama çabası olarak görebiliriz. Kapitalizm insani ve kalbi olan her şeyi bitirdi. Dünyayı yeniden insanlığa, asalete, adalete, paylaşmaya, güvene döndürecek tek çıkış yolu İslam’dır. Şunu da net olarak ifade etmek istiyorum eğer Müslümanlar kazanırlarsa bütün insanlık kazanacak, İslam dünyası kaybederse sadece Müslümanlar değil; bütün insanlık kaybedecek.

İslam dünyasının içinden geçtiği günleri nasıl görüyorsunuz?

Artık İslam dünyası prangalarını kırıyor. Dünya, Müslüman halkların ne denli dinamik ve canlı olduğunu bir kez daha gördü. İnancın ve fedakârlığın karşısında hiçbir polis, hiçbir asker, hiçbir diktatör duramaz ve duramıyor da. Coğrafyamızda meydana gelen bu tarihi günler “başka bir dünyanın mümkün olduğuna” dair umudumuzu da arttırıyor.

“TÜRKİYE NE KADAR GÜÇLENİRSE İSLAM DÜNYASI O KADAR GÜÇLENECEK”

Türkiye, İslam dünyası için ne ifade ediyor? Ayrıca size göre Türkiye’yi diğer İslam ülkelerinden farklı kılan özelliği nedir?

Biz her şeyden önce bir imparatorluk birikimine ve geleneğine sahibiz. Osmanlı Hilafeti dünyanın dört bir yanındaki mazlum Müslümanlara el uzatan, onların yardımına koşan bir anlayışa sahipti. Osmanlı döneminde sadece zor durumdaki Müslümanlara değil, her türlü mazluma sahip çıkıldı. İrlanda’da kıtlık olduğu zaman Osmanlı Halifesi İrlandalıların dinlerine bakmadan onlara yardım göndermişti. Osmanlı üzerine araştırma yaptığımızda bu tür birçok örnekle karşılaşabilirsiniz. Bu anlayış ve gelenek bugün de Türkiyeli Müslümanlarda devam ediyor. Türkiye bugün Alem-i İslam’ın tümünün icmasıyla sömürgecilere karşı verilen bu kurtuluş mücadelesinin en önemli merkezlerinden biridir. Gerek yönetim gerekse de halk olarak tarihi misyonuna dönmeye başlayan Türkiye artık mazlumların dünyadaki en önemli sığınağıdır. Bir ümmetçi olarak şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki Türkiye ne kadar güçlenirse İslam dünyası da o kadar güçlenecek. Küffarın Türkiye’ye vurduğu her darbe ise ezilenlere,  mazlumlara karşı vurulmuş bir darbedir.

Ümmet Coğrafyası, Adem Özköse, 248 Sayfa, 12,00 TL, PINAR YAYINLARI

On5yirmi5