Çocuk istismarında tehlike en yakınlardan geliyor

Röportaj
Son günlerde çocuk cinayetleri, çocuk kaçırma olayları ve çocuk istismarına yönelik haberleri sıkça okuduk. Çocuklara yönelik işlenen suçlarda cezaların arttırılması da gündemde… Biz de çocuk istismar...
EMOJİLE

Son günlerde çocuk cinayetleri, çocuk kaçırma olayları ve çocuk istismarına yönelik haberleri sıkça okuduk. Çocuklara yönelik işlenen suçlarda cezaların arttırılması da gündemde… Biz de çocuk istismarı konusunda psikolojik ve hukuki yönden ele alalım istedik ve bu konuda Psikiyatri Profesörü Sefa Saygılı ve İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Genel Sekreteri Avukat Selmin Cansu Demir’in görüşlerine başvurduk. 

Çocuk istismarı gündeme geldiğinde aklımıza direkt olarak çok daha derin etkilere neden olması açısından çocuğun cinsel olarak istismarı gelse de aslında çocuğun istismarı çok geniş bir alan. Prof. Dr. Sefa Saygılı çocuk istismarı konusunda çocuklara yönelik cinsel istismarın yanı sıra çocuğun fiziksel ya da duygusal olarak da istismar edilebileceğini dikkat çekerek, istismarın 3 türü olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Duygusal, fiziksel, cinsel gibi değişik şekillerde de olsa bunların hepsi istismardır. Cinsel istismar belki bunların içinde en ağırı olduğundan, dikkati fazlaca çekse de çocuğa yeterince sevgi vermemek ya da barınma ihtiyacını karşılamamak duygusal istismara, çocuğa kaba kuvvet uygulamak da fiziksel istismara giriyor.”

ÇOCUKTA BU BELİRTİLER VARSA İSTİSMARA UĞRAMIŞ OLABİLİR

Peki bir çocuğun istismara uğradığını nasıl anlarız? Böyle bir durum ile karşılaştığımızda çocuğa nasıl yaklaşmak gerekir? Prof. Dr. Sefa Saygılı bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “ Çocuk son zamanlarda içe kapandıysa, kendi başına oynamayı tercih ediyorsa, suskunlaşmışsa, davranışlarında bir bozukluk varsa, kederli, üzüntülü, morali bozuk görünüyorsa ya da çocukta birden bire bazı takıntılar oluştuysa burada akla bir istismara getirmek gerekiyor. “ diyor. Prof. Dr. Saygılı, çocuğun istismara uğradığından şüphe edildiği zamanlarda, çocuğa şefkatli yaklaşılmasının önemine vurgu yapıyor ve çocuğa, “Son zamanlarda seni üzen bir şeyler yaşadın mı?” şeklinde sorular sorup, böyle bir olayın olup olmadığını anlamak gerektiğini söylüyor ve uyarıda bulunuyor: “Eğer ortada bir istismar olayı varsa bunun gereğini yapmak lazım ancak bu olayın sürekli gündeme getirilmesi de doğru değil.”

ÇOCUK İSTİSMARININ ETKİLERİ 10-20 YOL SONRA ORTAYA ÇIKABİLİR

Çocuk istismarının çocukta yakın ve uzun vadeli psikolojik etkilerinin olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sefa Saygılı, “Yakın vadede, çocukta davranış değişiklikleri görülür, içe kapanmaya, yalnızlaşmaya doğru bir eğilim olur. Çocuğun kendine güveni azalır, hayattan zevk almamaya ve mutsuz olmaya başlar. Bir de bunun uzun vadeli etkileri vardır; özellikle cinsel istismarın etkileri 10-20 yıl sonra da ortaya çıkabilir. Bu etkiler depresyon, panik bozukluk, yeme bozuklukları şeklinde görülebilir.”

ERKEKLERDE EŞCİNSELLİĞE, KIZ ÇOCUKLARINDA EVLİLİĞE KARŞI BİR SOĞUKLUK GELİŞEBİLİYOR

“Eğer kişi erkek ise eşcinselliğe doğru bir eğilim, kız çocuğu ise erkeklere, evliliğe ya da cinselliğe karşı bir soğukluk durumu ortaya çıkabilir. Mesela üniversite öğrencisi genç kız bir hastam vardı, panik nöbetleri geçirirdi, kapalı mekanlara giremezdi. Bu hastamızla ilgili bir araştırma yaptığımızda bu belirtilerin çocukluğunda yaşadığı bir cinsel istismarın yıllar sonra ortaya çıkışı olduğunu gördük. Çocuklara yönelik cinsel istismar toplumumuzda o kadar yaygın ki ama maalesef bunların üstü örtüldüğü için yeterince bilinmiyor.  Mesela genç kızın nasipleri çıkıyor, fakat evliliğe karşı son anda reddedici bir tutum takınıyor. Sonra araştırdığımızda görüyoruz ki kızın küçüklüğünde böyle bir acı deneyimi var ve bu deneyimden sonra evliliğe karşı bir soğukluk gelişmiş. Her türlü istismar çocukta ciddi sonuçlara neden oluyor ve sonucu hemen o an ortaya çıkmıyor, yıllar sonra ortaya çıkıyor. Adli Tıp Kurumu’nda görevliydim ve bir seri cinayet vakası gelmişti. Katil bir mobilya mağazasında teşhir salonuna girip, mobilyaları teşhir eden mobilyacıyı öldürüp kaçıyordu. Cinayetlerin 3’üncü ya da 4’sünde yakalanmış ve kendisine cinayetlerin nedenini sorduğumuzda küçükken bir mobilyacının yanında çırak olarak çalıştığını ve ondan suistimale uğradını söyledi. Bu kişi yıllar sonra mobilyacıları öldürerek, böyle bir mekanizma ile adeta kendine göre intikam alıyordu.”

ÇOCUKLARA YÖNELİK SUÇLARDA ARTIŞ MI VAR YOKSA ALGIDA SEÇİCİLİK Mİ?

Son dönemlerde çocuk cinayetleri, çocuk istismarı haberleri ve çocuk kaçırma vakalarında artış hepimizin gündeminde. Bundan yola çıkarak da akıllara iki ihtimal geliyor. Son zamanlarda çocuklara yönelik işlenen suçların sayısında artış mı var yoksa bu olayların bu kadar gündeme geliyor olmasında ‘algıda seçiciliğin’ payı mı var? Prof. Sefa Saygılı bu iki durumunda da etkisinin olabileceğine ifade ederek şunları söylüyor: “Toplum artık bu tür olaylara daha sert tepki gösteriyor hem de çocuklara yönelik işlenen suçlarda da artış söz konusu olabilir. Günümüzde medya birtakım kişileri cinselliğe eğilimli hale getirebiliyor. Böyle olunca da suçlarda artış olabiliyor. Medya bilinçlendirme adına böyle haberlere yer vermeli ancak abartılı olarak yer verilmesi doğru değil. Çünkü birçok anne bu haberlerden yola çıkarak çocuklarını aşırı bir koruma altına alıyor. Mesela çocuğunun dışarıda oyun oynamasına izin vermiyor, dışarısının tehlikeli olduğuna dair çocuğu aşırı bir şekilde uyarıyor. Bu sefer de çocuğun kendine güveni azalıyor.  Çocuk annenin aşırı korumasıyla yetiştiği için girişimciliği azalıyor.”

ÇIĞLIK ATMAK BELKİ İŞE YARAYABİLİR AMA TEHLİKE YABANCILARDAN DEĞİL YAKINLARDAN GELİYOR

Hatırlayacaksınız, çocuk istismarı ile ilgili olaylar sonrasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam çocukları korumak için anne babalara ‘Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin’ tavsiyesinde bulunmuştu. Prof. Dr. Sefa Saygılı Bakan İslam’ın bu tavsiyesini şöyle değerlendiriyor:

“Aslında çocukları yabancılardan ya da istismarcılardan korumanın tek bir çözümü yok, karmaşık bir mesele ama çığlık da bazı durumlarda koruyucu olabilir.  Özelikle bir çocuk kendini tehlike altında hissettiği an çığlık atabilirse karşıdaki mütecaviz kişi uzaklaşıp, çocuğa yaklaşmaktan vazgeçecektir.  Ama tabi genellikle böyle bir tehlike yabancılardan değil de aile dostlarından gelebiliyor. Bu durumda da çığlık tavsiyesi işe yaramayabilir. Ailelerin çocuklarını bedenlerine sahip çıkmaları konusunda uygun bir dille uyarmaları gerekiyor. Ailesinin olmadığı yerde çocuğun bedenine kimseyi temas ettirmemesi gerektiğini çocuğa uygun bir dille anlatmak lazım. Tanımadığı kişilerle birlikte bir yere gitmemesini, tanımadığı kişilerden hediye kabul etmemesini öğretmek lazım.”

ÇOCUK YAKIN AKRABALARLA BİLE UZUN SÜRE YALNIZ BIRAKILMAMALI

Bilimsel araştırmalara göre istismar ve tacizin yüzde 98’i çocuğun ya da ailenin tanıdığı bir kişi tarafından yapılıyor. Çocuklara tehdidin ancak yüzde 2’si yabancılardan geliyor. Aileler genelde istismarı çok uzakta bir olaymış gibi algılıyor. Bu durumda ailelerin en çok sorduğu soru da “Peki en yakınımızdaki kişilere nasıl güveneceğiz?” oluyor. Prof. Dr. Saygılı bu konuda ailelere şu önerilerde bulunuyor:

Çocuğu bir takım büyük kişiler ile yan yana, baş başa uzun süre bırakmamak lazım. Çocuk yakın akrabası da olsa büyük kişilerle aynı odada yatmamalı ya da uzun süre kalmamalı. Ya odada başka biri de bulunsun ya da uzun süre kalmasınlar. Çünkü kişiler göründüğü gibi olmayabiliyor maalesef. Çocuk istismarcıları çok yakın akrabalar dahi olabiliyor; kuzeni, dayısı, amcası olabiliyor. Onlarla dahi çocukları aynı yerde yatırmamaya dikkat edilmeli.”

CEZALARIN ARTTIRILMASI CAYDIRICI OLABİLİR

Çocuklara yönelik işlenen suçlarda cezaların arttırılması gündemde. Hatta Başbakan Erdoğan bu suçları işleyenlerin idamlık olduğunu belirten bir açıklama yapmıştı. Prof. Dr. Saygılı cezaların arttırılmasının caydırıcılığa sebep olacağını söylüyor ve “Hem çocuğu istismar etmiş birde canını aldıysa muhakkak en ağır ceza ile cezalandırmak lazım.” diyor.

HUKUKİ SÜREÇ TRAVMAYI DAHA DA ŞİDDETLENDİREBİLİR

Prof. Dr. Sefa Saygılı çocuk istismarı vakalarında çocukların ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı kararını vermek için çocuk psikiyatristlerine gönderilmesi uygulamasının kaldırılmasını doğru bulduğunu ve desteklediğini söylüyor. Prof. Saygılı, “İstismara uğramış bir çocuğu düşünün, mahkeme tarafından defalarca çocuk psikiyatristine gönderiliyor. Çocuk mahkemeye gidiyor, mahkeme psikiyatriste gönderiyor. Test için, muayene için, kontrol için defalarca gidip geliyor. Bu durum çocuktaki travmayı daha da şiddetlendirebilir. Çocuk psikiyatristlerinin kararıyla bu işi yapan kişinin cezası 3 katına kadar çıkabiliyor. Bunu sadece çocuk psikiyatristine bırakmak doğru değil.  Belli bir prensip dahilinde ruh ve beden sağlığı bozulmuştur diye kabul ederek ona göre ceza vermek lazım.   Çünkü böyle zamanlarda ters durumlar ortaya çıkabiliyor. Mesela ben Hüseyin Üzmez’in davasıyla ilgili olarak istismara uğrayan kızın Adli Tıp Kurumu’na getirildiği güne şahit olmuştum. Adli Tıp Kurumu gazeteciler ve televizyoncular ile doluydu. Ve bunlara muhatap olan 9-10 yaşlarında olan bir kız çocuğuydu. Tüm bu olanlar çocukların travmasını büyütmekten başka bir işe yaramaz.”

ÇOCUK İSTİSMARININ PSİKOLOJİK BOYUTU BÖYLE PEKİ YA HUKUKİ BOYUTU?

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Genel Sekteri Avukat Selmin Cansu Demir, çocuklara karşı işlenen suçlarda, özellikle de cinsel istismar suçunda, ‘çocukların bunu fark edebilmesi, fark ettiğinde dile getirebilmesi, dile getirdiğinde de, bir yetişkinin kendisine inanarak destek olması’ sonucunda olayın adli sürece yansıtılmasının gerçekten zor bir durum olması nedeniyle bugün yargıya intikal etmiş vakıaların, gerçekte yaşananların çok çok azı olduğunu söylüyor. Avukat Demir, “Bu karanlık sayıyı ortaya çıkarmadan, çocukların istismara uğramasını önlemek için çalışmalar yapmadan, adli süreçte haklarının korunacağı güvencesini vermeden, salt ceza artırımına dair yapılacak düzenleme tabii ki çocukların mağduriyetlerinin giderilmesi için yeterli olmayacaktır. ” diyor.

CİNSEL İSTİSMARIN CEZASI 3-15 YIL ARASINDA DEĞİŞİR

Avukat Demir çocuk istismarı ile ilgili mevcut yasaların nasıl bir hukuki yaptırım getirdiğini şöyle özetliyor: “Çocuklara karşı işlenen suçlar, Türk Ceza Kanunu uyarınca yaptırıma tabiidir.  Kanun, çocuğun fiziksel ve cinsel yönden istismar edilmesini; hakaret, tehdit gibi suçlar nedeniyle duygusal istismara uğramasını; ihmale, sömürüye maruz kalmasını ve benzer pek çok fiili suç olarak düzenlemiştir. Cezalar, örneğin; kasten öldürme suçunda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Cinsel istismar suçunda ise fiilin niteliğine göre 3 yıl ile 15 yıl arasında değişebilir. Failin, çocuğun üst soyu, üçüncü dereceye kadar kan hısmı, üvey babası ya da öğretici, eğitici, sağlık hizmeti veren, koruma ve gözetim yükümlülüğü olan kişilerden olması durumu ile kanunda sayılı diğer koşulların varlığı halinde, bu cezalar yarı oranında artırılabilir. Cezalar bu yoğunlukta iken, çocuğa karşı suç işleyen kişilerin cezalarının infazı sırasında, diğer suçları işleyen kişilerden farklı bir uygulamaya tabi tutulmadıklarını görüyoruz. Bu nedenle de, infaz düzenlemeleri hakkında yasal bir eksiklik olduğunu söylemek mümkün.”

İSTİSMARCILAR ARDINDA DELİL BIRAKMIYOR VE SUÇU İŞLEMEK İÇİN EN UYGUN HEDEFİ SEÇİYOR

Çocukların tam anlamıyla korunabilmesi ve desteklenmesi için sadece cezalandırmayı merkeze alan bir sistemin fayda sağlayamayacağını dile getiren Demir, “Şu an ki cezalarla dahi, özü itibariyle zaten delilsiz olan suçların işlendiğine dair hâkimlerde vicdani kanaat oluşturabilmekte çok zorlanıyoruz. Çünkü istismarcı, ardında delil bırakmıyor, suçu işlemek için en uygun hedefi ve anı seçiyor. Mahkemeler tarafından, çocuğun beyanlarına ve psikolojik durumunu gösterir raporlara önem verilmediği olabiliyor. Kaldı ki, toplumsal cinsiyet algısı, aile kurumuna bakış açısı, çocukların birey olarak kabul görmemeleri gibi nedenlerle de, çocuklara karşı işlenen suçlar davaya konu olsa dahi, etkili şekilde cezalandırılmıyor. Bu nedenle, cezaların ağırlaştırılmasının hakimleri de baskı altına alma ihtimalini doğurabileceğini, fiziksel delillerin olmadığı dosyaların cezasızlıkla sonuçlanabileceğini de düşünmek, tartışmak gerek.”

ÇOCUK İSTİSMARI İLE SADECE CEZA KANUNLARI İLE MÜCADELE EDİLEMEZ

Çocuk istismarı ile sadece ceza kanunları ile mücadele edilebileceğini düşünmediğini söyleyen Demir,  bu nedenle, öncelikle önleme çalışmaları için sistemli – bütüncül bir politika geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.  Demir, kamuoyuna yönelik bilinçlendirme çalışmalarından, çocuğun kendini nasıl koruyacağına yönelik eğitimlere, çocuklarla çalışan meslek elemanlarının seçimine kadar sürecin planlanması gerektiğini vurguluyor.

CEZA KANUNU’NDA CİNSEL İSTİSMAR SUÇUNUN AÇIKÇA TANIMLANMASI GEREKİR

Ceza Kanunu’nda; çocuğun cinsel istismarı suçunu içerir fiillerin açıkça tanımlanması gerektiğini söyleyen Demir, “Bu konuda uygulamada problem yaşıyoruz.  Yeni yapılacak düzenlemede, 18 yaşından küçük her birey bu suçun mağduru kabul edilmeli,  ensest bağımsız bir suç olarak düzenlenmeli,  çocuğun cinsel sömürüsü ve evlendirilen çocuklar için açık hükümler olmalı, ruh ve beden sağlığının bozulmasını içerir madde kaldırılmalı.. Bir yetişkinin çocuğa karşı işlediği suç ile akranlar arası deneyim olarak kabul edilebilecek çocukların gelişimleri üzerinde olumsuz etkisi olmayan olaylar bir tutulmamalı. Akranlar arası cinsel oyunlar, hukuk ve cezalandırma yolu ile çözümlenmemeli. Bu nedenle mağdur ile fail arasındaki yaş farkını gözeten bir düzenleme yapılmalı. Çocuklara karşı suç işleyenlerin çoğunlukla onların en yakınındaki kişiler olduğu göz önünde tutulmalıdır.  Yasama süreci, çocuk alanında çalışan, çocukların ihtiyaçlarını mağduriyetlerini tespit eden, destek sağlayan avukatların, sosyal çalışmacıların, hekimlerin, akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerin etkin katılımı ile yürütülmelidir.”

ÇÖZÜMÜ YALNIZCA HUKUKTAN BEKLEMEK OLMAZ

Demir sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tüm bunlar bir yana, çözümü sadece hukuktan beklemek gerçekçi olmadığı gibi, çocuk menfaatine de hizmet etmez.  Ne zaman bu toplumda yaşayan her birey kendini, çocuk hakları ve insan hakları konularında farkında, duyarlı ve sorumlu hisseder ve bu şekilde davranır; o zaman yol almaya, yaşananları ve etkilerini azaltmaya başlayabiliriz. Böylesine bir dönüşüm olmaksızın en ağır cezalandırmayı içeren kanun dahi yine çocuk yararına uygulanamayacaktır.”

ÇOCUĞUNUZ KAYBOLDUĞUNDA MUTLAKA BUNLARI YAPIN!

Peki çocuğu kaybolan ya da çocuğun istismara uğradığından şüphelenen bir aile hangi hukuki yollara başvurmalı? Bu konuda Avukat Selmin Cansu Demir ailelere şu uyarılarda bulunuyor:

Aile, çocuğun kaybolduğunu fark ettiği anda vakit kaybetmeksizin kolluğa başvuruda bulunmalı. Ancak böyle bir şeyin yaşanmasını önlemek için de ailelerin yapabileceği çok şey var. Mutlaka çocuğunun yakınında olan kişileri tanımalı ve iletişim bilgilerini bilmeli, öğretmenleri ile irtibatta olmalı, okula devamsızlığı olup olmadığını kontrol etmeli. Öğretmenlerin bu konularda aileyi bildirmesi kadar, ailelerin de öğretmen ve okul yönetimi ile diyalog halinde olması gerekir. Ayrıca kayıp vakalarında, çocuğun yakın tarihte çekilmiş bir fotoğrafının olması, çocuğun kaybolduğu gün üzerindeki kıyafetlerin bilinmesi önemli. Çocukların da, aile bireylerinin telefon numaralarını, adreslerini bilmesini sağlamak gerekir, bilemeyecek kadar küçük ise çocuğun üzerindeki bir kıyafete, cebine bu bilgileri içerir notlar konulabilir.”

Çocuğa karşı bir suç işlendiğini gören herkesin bunu savcılığa bildirme hakkı ve sorumluluğu bulunmaktadır. Çocuğun korunma ihtiyacı olduğu düşünülüyorsa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na da bildirimde bulunulabilir. Savcılık soruşturması sonucu, suçun işlendiği kanaatine varılırsa, iddianame düzenlenerek çocuğa karşı suç işleyenler hakkında dava açılır. Çocuk bu süreçte mutlaka baro tarafından atanan bir avukat ile temsil edilir, bu hizmet ücretsizdir ve yasal zorunluluktur.  Ayrıca, çocuk, adli sistemde görev yapan sosyal çalışmacı tarafından da, adli süreçten olumsuz etkilenmesini önlemek için desteklenir.

ÇOCUĞUNUZUN İSTİSMARA UĞRADIĞINDAN ŞÜPHELENİYORSANIZ BUNLARA DİKKAT!

Çocuğun uğradığı istismar sonrasında, olayı savcılığa yansıtmakla çocuğun korunması tam olarak sağlanamıyor maalesef. Bu nedenle, çocuğun tekrar mağdur olmasının önlenmesi için hem ailelerin hem de bu süreçte görev alan meslek elamanlarının çok titizlikle hareket etmesi, çocuğun öznel ihtiyaçlarını dikkate alması gerekir. Çocuğun ifadesinin tekrar tekrar alınmaması, çocuğa örseleyici sorular sorulmaması, sanıkla ve sanık ailesi ile duruşma salonu önünde saatlerce bekletilmemesi, ifadesinin kendisini en iyi ifade edebileceği ortamlarda alınmasının sağlanması, süreçten bilgilendirilmesi ve özel hayatının gizliliğine dikkat edilmesi gerekir. Korunma ve desteklenme ihtiyacının tespiti gerekir. Bunlar dikkate alınmadığında istismarcı en ağır şekilde cezalandırılsa da, çocuğun kendi dünyasında yaşadığı mağduriyet maalesef giderilememiş, aksine el birliği ile pekiştirilmiş olur.

On5yirmi5