“Ramazan yeme içme ayı değildir”

Ramazan Günlügü
İslam Hukuku Profesörü Yeni Şafak Gazetesi yazarı Faruk Beşer ile Ramazanı, Kadir Gecesini, unutulmaya yüz tutmuş bir sünnet olan itikafı ve israf meselesini konuştuk… Mübare...
EMOJİLE

İslam Hukuku Profesörü Yeni Şafak Gazetesi yazarı Faruk Beşer ile Ramazanı, Kadir Gecesini, unutulmaya yüz tutmuş bir sünnet olan itikafı ve israf meselesini konuştuk…

Mübarek Ramazan ayı yaklaşıyor. Bu ayın faziletini görebilmek için maneviyatımıza, ruh dünyamıza nasıl yatırım yapmalıyız? Nelerden sakınmalıyız, nelere ağırlık vermeliyiz?

Her şeyden önce ramazanın gelmesine sevinen bir Müslüman olmaya çalışmalıyız. Ramazan, hem dünyamıza hem ahiretimize yarayan bir ibadet. Dolayısıyla bir Müslüman Ramazan ayının gelmesine seviniyorsa, bu onun seviyeli bir Müslüman olduğunu gösterir. Ama sevinemiyorsak Ramazandan hiç istifade edemeyeceğiz anlamına da gelmiyor. Fakat sevinebilmek önemli bir gösterge.

İkincisi; oruç tutmanın bir ibadet olduğunu ve ibadet olarak yapılması gerektiğini bilmeliyiz. Oruç ayetinde, orucun farz kılınma sebebinin, bizim takvalı olmamız olduğu söyleniyor.

Demek ki, orucun bize kazandıracağı fayda, takvalı bir insana dönüşmemizdir. “Takvalı olma” demek; Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak insanın kendini kötü sonuçlardan koruması demektir.

Yani, oruç sebebiyle biz takva elde etmiş olacağız. Takvalı isek, takvamıza takva katmış olacağız ve böylece korunmuş olacağız. Dolayısıyla oruçta başka şeyler düşünmememiz gerekiyor. Mesela, “oruç tutmak sağlığa çok faydalıymış, bizde tutalım” denmek orucu “oruç” olmaktan çıkarır. Elbette orucun sağlığa faydası var, fakat oruç bunlar için tutulmaz. Oruç, Allah’ın emri olduğu için ve takvalı olmak için tutulur.

Üçüncü olarak Ramazandan hakkıyla yararlanabilmek için Ramazanı bu son yıllarda ülkemizde görüldüğü gibi bir cümbüş ayı, bir şamata, bir yeme içme mevsimi olarak görmememiz gerekiyor. Yemekleri artırmak değil azaltmamız gerekiyor.

Akşam soframızda, yediğimiz takdirde hareket edemeyeceğimiz kadar yemek oluyor, yedikten sonra ağırlık çöküyor. Teravih gidiyor, yatsı gidiyor, başka şeyler gidiyor.

Dolayısıyla, oruçtan kazandığımız sevapların bir kısmını zaten yemekle heba ediyoruz. Öyleyse Ramazanı yeme ayı değil, yememe ayı haline getirmeliyiz. Zaten sene de bir ay, insanların yeme alışkanlıklarındaki bozuklukları düzeltmek için bir fırsat Ramazan. Öyleyse buna dikkat etmemiz lazım.

Ramazan’ın Kuran-ı Kerim ayı olduğunu yani, değerini Kuran-ı Kerimin onda indirilmiş olmasından aldığın bilerek Ramazanda Kuran-ı Kerim’le olan irtibatımızı arttırmamız gerekiyor.

Okuma bilmeyenlerin okumaya başlaması, bilenlerin daha güzel okumak için çaba sarf etmesi gerekiyor. Kur’an okuyanların, mealini ve tefsirini anlamak için çaba göstermeleri gerekiyor eğer zorunlu işlerimizden fırsat bulabiliyorsak tabi.

Ramazanda zamanımızın birçoğunu Kuran-ı Kerim’i daha iyi anlamaya ayırmamız gerekiyor. Daha iyi anlamanın yolu da öğrendiğimizi yaşamaktır. Kuran-ı Kerimden öğrendiklerimizi yaşama mevsimi olarak görmemiz gerekiyor.

Bu ayda ne yazık ki her sene israf ve gösterişin tavan yaptığına şahit oluyoruz. Ramazan mönüleri, lüks otellerdeki iftarlar, çöpe atılan yemekler, tüm bu israflar Ramazanın manevi yönüne gölge düşürüyor. Bu durumdan nasıl uzak durmalıyız?

Evet, önce böyle bir meselemizin olduğunu fark etmemiz lazım. Yani, israf etmememiz gerektiğini, Ramazan’ın yeme ayı olmadığını önce kendimize kabul ettirmemiz gerekiyor. Ve diyelim ki ev reisiyiz, evdeki insanlara “ yahu karar verelim 2 yemekten fazla olmasın” diye konuşmamız, böyle bir prensip uygulamamız gerekiyor. Sonra da tabi sizin söylediğiniz, israf boyutu çok önemli. İsraf etmemek çok önemli bir ibadet. Allah’ın verdiği değerleri tüketmemek çok önemli bir ibadettir.

İsraf tarif edilirken diyorlar ki “Allah’ın verdiği her türlü değeri ki, zaman da sağlık da buna dahil, dünya da ahirete de yararlı olmayacak şekilde tüketmenin adı israftır”. Dolayısıyla Ramazanda özellikle israf etmemenin yollarını aramamız gerekiyor. Yemeklerimizi yiyeceğimiz kadar almalı,  soframızda hiçbir lokmanın artmaması ve hiçbir lokmanın çöpe atılmaması konusunda kendimize, çoluk çocuğumuza telkinde bulunmalıyız.

Müslümanca yemek yeme adabının ne olduğunu bu vesileyle öğrenip Ramazanda aynı zamanda bu adabı öğrenmeliyiz ve bu yemek meselesini oruçtan sonraki ikinci mesele yapmalıyız.

Yani birinci meselemiz oruç tutmak, ikinci meselemiz de oruç tutarken Müslümanca yemek, israf etmemek.

Bankalar, bayramı esas alarak krediler sunuyorlar tüketicilerine, tatil şirketleri bayrama özel indirimler yapıyorlar, reklam panolarında, otobüs duraklarında “yüzde 50’ye varan indirim”lerin bombardımanına maruz kalıyoruz. Ramazan ayının bir tüketim ayına dönüşmemesi için neler yapmalıyız?

Meselenin iki tarafı var. Birincisi, söylediğimiz gibi Ramazanın yemek yeme ayı değil oruç tutma ayı, ibadet etme ayı olduğunu kavramak. Bu durumda Ramazan için özel bir şey almaya gerek kalmadığı, Ramazan için özel hazırlıkta bulunmanın gerekmediği anlaşılacak.

İkinci tarafı,  oruç tutarken, Allah’a ibadet ederken, ibadet ettiğini zannederken, öbür taraftan faizli kredi alma gibi bir harama girmemeli. O zaman Müslümanlar kendi içlerinde bir çelişki yaşamış olurlar. Biz biliyoruz ki İslam da bir haram ile bir helal çatıştığında haramın bırakılması gerekir. Haram öncelikle ortadan kaldırılmaya çalışılır varsın diğeri de olmayı versin. Yani şöyle söyleyelim, bir yerde bir insan ya oruç tutacak ya da faiz alacak olsa, ikisinden birini yapmak zorunda kaldığı bir durum olsa, bu insan hangisini yapsın diye sorulsa derler ki, “Aman efendim faizi almasın, varsın oruçta tutmamış olsun.”

Önemli olan kötülüğün izalesidir. Yani, bir kötülüğü ortadan kaldırmak, bir iyiliği yapmaktan daha önceliklidir. İkisi çatışırsa iyiliği yapmayı bırakıp kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışırım. Dolayısıyla Müslümanların artık bilinçli hareket etmeleri gerekiyor. İhtiyaçlarını faizli bankalardan kredi almak suretiyle karşılamasınlar. Başka bir yol bulsunlar.

Ramazan ayında, bilhassa bayramın yaklaşmasıyla beraber bir “tatil” furyası ortaya çıkıyor. Ramazanı ve Ramazan bayramında tatil beldelerinde geçirmek ne kadar doğrudur? Sıla-i Rahim’in önemi ve hikmeti nedir?

Diyelim ki, kişinin izini Ramazana denk gelmiş, uzaktaki bir akrabasını ziyaret etmesinde bir sakınca yok tabi. Yalnız insan burada kendini kandırabilir. Bunu oruç tutmamak için bir hile olarak düşünürse, yani gidelim de orucu tutmama hakkımız doğsun, diye düşünürse o zaman sevabı kaybetmiş olur tabi.

Her ne kadar oruç tutmama hakkı olsa bile sevabı kaybetmiş olur. Çünkü Efendimiz buyuruyorlar ki, “imkânı olduğu halde bir gün oruç tutmayan insan hayatının kalan tamamında oruç tutmuş olsa bile onun sevabını yakalayamaz”.

Bu anlamda bir hadis-i şerif var. Dolayısıyla bir Müslüman “Yolculuğa çıkalım böylece oruç tutmamış oluruz” diyecek kadar zayıf imanlı olmamalı. Kaldı ki Kuran-ı Kerim de Allah yolcuların oruç tutmayabileceklerini, tutmadıklarını sonra aynı günlerde kaza edebileceklerini söylüyor. Fakat arkasından da diyor ki “Ama yolcu olsanız bile oruç tutmanız sizler için daha hayırlıdır.”

Dolayısıyla bir insan hem akraba ziyareti yapar, hem de orucunu tutarsa ona diyecek bir şey yok, çifte sevap almış olur.  Ama tatil beldelerinde zevk-ü sefa yaparak oruç tutmamış olmak, kaliteli bir Müslümana yakışan bir hareket değildir.  Kaldı ki, bugünkü tatil anlayışında başka sakıncalar, günaha sebep olacak durumlar da söz konusu olabilir. Kısaca Müslümanın Ramazanı sevaptan kaçma ayı değil, sevaba ulaşma ayı olarak görmesi lazım.

Ramazan deyince neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek olan itikâf da geliyor akla. İtikâf nedir, itikâfın insan ruhuna, takvaya kattığı değerler nelerdir?

İtikâf müthiş bir olaydır. Keşke ben bu itikâfı birkaç defa yapmış olarak sizinle konuşmuş olsaydım. İtikâf, Ramazan’ın son 10 gününü Allah ile baş başa geçirme demektir. Yani Allah’ın evinde oluyorsunuz, camilerde oluyorsunuz ve bir defa orda bulunmak, uyuyor olsanız bile başlı başına ibadettir.  Dolayısıyla itikâfta olan bir insan çok büyük bir ihtimalle Kadir gecesini de yakalamış ve onu değerlendirmiş oluyor. Siz başka şeylerle meşgul olmuyorsunuz. Allah’a zikirle, fikirle ve şükürle meşgul oluyorsunuz. Manevi açıdan müthiş bir yol kat etmiş oluyorsunuz.

Bir bakıma bütün vücudunuzu yemeğinizi az yiyerek yeniden sağlıklı bir hale getirmiş olurken, ruhunuzu da itikâf ile Allah ile baş başa olmak suretiyle beslemiş oluyorsunuz. Ve hem madden hem de manen Ramazandan müthiş bir kazançla çıkmış oluyorsunuz. Bu müthiş bir olaydır.  Bir dilenci bir zenginin kapısına gidiyor orada kapının eşiğinde oturuyor, sen bana memnun olacağım kadar bir şeyler vermeden buradan ayrılmam diyor, düşünün. O insanda birazcık vicdan varsa, kapının eşiğinden ayrılmayan adamı memnun ederek gönderir. Allah böyle birisi de değil. Allah’ın kapısında tabiri caizse onun beytinde olmuş olacaksınız on gün. Ve ondan sonra bütün istediklerinizi Allah karşılamadan sizi oradan göndermiş olacak. Bu Allah’ın keremine yakışmaz. Dolayısıyla Allah nasip etsin bize de, başkalarına da demekten başka çaremiz yok.

Fakat memuriyetimiz gereği, işlerimiz gereği ne yazık ki bizler bu önemli sünneti yapamıyoruz. Oysa her Cuma namazı kılınan camide en az bir kişinin itikâf yapması lazımdır ki oradaki insanlar bu sünneti toptan terk etmiş olmasınlar. Bu açıdan itikâfı da yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Ama tamamı yapılamayan bir şeyin, tamamı terkedilmez kuralınca, insanlar camiye girdikleri her zaman itikâf niyetiyle girerlerse yine de o miktarca itikâf sevabı alırlar.

Kadir gecesini nasıl değerlendirmeliyiz? Peygamber efendimiz ve sahabeler bu geceyi nasıl değerlendirmiştir?

Kadir gecesi biliyorsunuz Kuran-ı Kerim de faziletine dair müstakil süre olan tek gecedir. Öbür geceler hakkında çok sahih hadisler yok. Çoğu hakkında hiç delil yok zaten.

Ama Kadir gecesi öyle değil. Hakkında bir sure var ve bin geceden hayırlı olduğunu söylüyor Allah. Peki, bin geceden hayırlı ise o zaman herkes için de hayırlı mı? Herhalde herkes için hayırlı değil. Yani Kadir gecesini bilip ona itibar edenler için hayırlı. İtibar etme ne demek? İtibar etme, efendimiz (S.A) diyor ki “Kim Kadir gecesini inanarak Allah değer vermiş diyerek ve sevabını Allahtan bekleyerek kaim olursa ” diyor, başka bir şey söylemiyor. Kaim olmak ne demek?  Kaim olmak ayakta olmak demek, uyumamak demek, kaim olmak aynı zamanda kıyam, namaz için kullanılır. Namazını kılmak demek. Yani diyelim ki bir insan Kadir gecesi olduğunu düşünerek yatsı namazını cemaatle kılsa, teravih namazını cemaatle kılsa, sabah namazını cemaatle kılsa zaten Kadir gecesinin kıyamını yapmış olur. Bilindiği gibi Hz. Ayşe annemiz soruyor ”Ne yapalım ya Resulullah böyle bir geceye denk gelirsek”. Efendimiz diyor ki ona, “ya Rabbi sen affı çok seversin beni de affet” de. Demek ki tövbe istiğfar da önemli. O zaman Kadir gecesine dair Resulullah’tan bize ulaşan iki önemli ibadet var. Bir tanesi Kadir gecesinin kıyamı, ikincisi de Kadir gecesinden af ve mağfiret dileme, istiğfar etme.

Bunu yapmış olan insanlar Kadir gecesini ihya etmiş olurlar. Bunun dışında başka şeylerle ihya edilmez anlamına gelmiyor. Kuran-ı Kerim okuma, Resulullah’ın hayatı ile sünnet ile Kuran-ı Kerim ile ilgili bir ders yapmış olma, insanlara bir şey anlatmış olma dedikodudan, gıybetten vs. uzaklaşmış olma, Resulullah’ı insanlara tanıtma hayır olan her şey ile o geceyi kaim olma o geceyi ihya etme anlamına gelebilir.

Ramazan son yıllarda İslam dünyasında hüzünlü ve buruk geçiyor. Müslüman ülkelerde darbelere, katliamlara, zulümlere, mezhep kavgalarına şahit oluyoruz. Bir Müslüman olarak bu ayda diğer Müslüman kardeşlerimize nasıl yardımcı olmalıyız? Neler yapmalıyız?

Evet, önemli bir soru. Tabi tekrar başa dönmek durumundayız. Yani Allah bizi muhafaza eylesin bizde tam kurtulabilmiş değiliz ama Ramazanda iftarda, sahurda tıka basa doyan bir insanın bunu düşünebilmesi mümkün değil.

Önce bunu düşünebilmemiz için yemek problemimizi halletmememiz gerekiyor.

Ondan sonrada yine dediğiniz gibi iftarımızda, namazımızda vs. bu kardeşlerimiz için dua edip Allah’a yalvarmalıyız. “Ya Rabbi bu kardeşlerimize karşı biz yapmamız gerekenleri yapamıyoruz. Bu görevlerimizi yapabilme konusunda bize yardımcı ol, yapmamız gerekenleri anlayalım da yapalım.” diye dua etmeliyiz. Onların kurtuluşu için dua etmeliyiz. Maddi olarak diyelim ki yakınlarımızda orada burada mülteci şeklinde veya başka bir sebeple bulunan Müslüman kardeşlerimiz varsa onlara destek olmalıyız.

Mesela ben biliyorum İstanbul’da her tarafta çok Suriyeli kardeşlerimiz var onların böyle araba duraklarında, kırmızı ışıklar da ellerine bir kâğıt yazıp “Suriyeliyim dil bilmiyorum,  yolda kaldım, açım” diye yardım dilenmeleri çok onur kırıcı, çok yaralayıcı bir şey. Vicdan azabı çekiyor insan. Dolayısıyla onların hakikaten öyle olup olmadığını tespit ederek onlara yardımcı olma, bu önemli bir şey tabi. Bunun en azından farkında olmamız gerekiyor. Allah önce doğru düşünmeyi nasip etsin diye dua etmeliyiz.

Ramazanı israf etmemek için, onu ruhuna uygun şekilde yaşamak ve her ayı Ramazan gibi yaşamak için neler yapmalıyız?

Çok net cevabı olan sorular değil bunlar ama Ramazan’ın kıymetini bilmiş olmak gerekiyor. Yani Ramazan’ın baştan bir kazanç mevsimi olduğunun farkına varmak bizim yolumuzu açar. Zaman zaman diğer kardeşlerimiz ile bir araya gelme, mesela sohbet etme, neler yapabiliriz, neler edebiliriz diye düşünme, Efendimizin tavsiyesi ile oruçlu iken mesela özellikle kendimizi gıybet etmemeye alıştırma, Ramazan’ı gıybetten vazgeçirme eğitimi olarak görmek ve kötü şeyler söyleyen insanlara, kötü karşılık vermemeyi öğretiyor bize Efendimiz.

Bunları hem kendi içimizde hem de diğer kardeşlerimiz ile müzakere etmiş olma, bize kolaylık sağlar. Konuşmaya sıra geldi mi konuşuyoruz fakat yapmaya sıra geldi mi yapmıyoruz, yapamıyoruz, zor geliyor, nefsimize mağlup oluyoruz. Tek başına olmak da tabi bunu zorlaştırıyor.

Dolayısıyla, arkadaşlarımızdan, kardeşlerimizden destek alarak bu işin ciddiyetine vararak yani Ramazanda, Ramazan kazancını azamiye çıkarmanın yollarını tartışmalıyız, arkadaşlarımız ile.   

On5yirmi5.com