Namaz ne zaman bir Miraç’a dönüşür?

Ramazan Günlügü
Faruk Beşer, Yenişafak’taki yazısında “Namaz ne zaman bir Miraç’a dönüşür?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Sadece namazdır ki, orada kul gerçekten dosdoğru kılıyorsa Allah&...
EMOJİLE

Faruk Beşer, Yenişafak’taki yazısında “Namaz ne zaman bir Miraç’a dönüşür?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Sadece namazdır ki, orada kul gerçekten dosdoğru kılıyorsa Allah’ı, görür gibi hissedebilir ve dünyadan tamamen çıkmış olabilir.”

İşte o yazı…

Bilindiği gibi miracın kelime anlamı yükseltici demektir. Asansör gibi insanı yukarılara doğru kaldıran her şey bir anlamda miraçtır. Asıl Miraç ise, Allah Rasulü Efendimizin (sa) bilmediğimiz bir şekilde Allah’a (cc) yükseltilmesi, O’nunla, yine bilmediğimiz bir şekilde buluşması, belki görüşmesi, O’ndan bazı bilgileri doğrudan alması olayıdır.

Bu olay bir mucizedir, dünya şartları ve dünya da geçerli fizik kuralları ile anlaşılamaz ve anlatılamaz. Mucize bir iman meselesidir; inanırsınız ya da inanmazsınız.

Beş vakit namaz işte bu buluşmada verilen hediyeler arasındadır. Bu sebeple, namaz müminin miracıdır, denmiştir. Yani Efendimizin Miraçla yaşadığı manevi yükselmeye benzer bir yükselmeyi, müminler de namazla yaşayabilirler. Bu nasıl olur, İmam Rabbanî’den esinlenerek anlatalım:

İnsanoğlu bu dünya gözüyle Allah’ı göremez. Çünkü burada yaratılan gözün kapasitesi Allah’ı görebilmek için yeterli değildir. Allah Nur’dur ve bizim güzümüz nurun, yani ışığın belli bir gücü aşan miktarına tahammül edemez. Ses duyma kapasitemiz de böyledir. Belli frekansın üzerini duyamayız.

Cennete girecek olan müminlerin diğer duyuları gibi göz kapasiteleri de orada yeterli hale getirilecek ve bu sayede mümin Allah’ı bizzat görecektir. Bunun için Hz. Musa dünyada Allah’ı görmek istediğinde buna muvaffak olamamıştır ve kendisine buna güç yetiremeyeceği bildirilmiştir.

Buna karşılık bazı zayıf rivayetlerde Allah Rasulü’nün Miraç’ta Allah’ı gördüğü ve O’nunla bizzat konuştuğu anlatılır. Süleyman Çelebî’nin dizeleriyle: Âşikâre gördü Rabbü’l-İzzeti / Ahirette öyle görür ümmeti.

Rivayetler zayıf olduğu için bunun olmamış olması da muhtemeldir, inanmak şart değildir. Ama eğer böyle bir şey gerçekleşmişse bu nasıl mümkün olabilir? İşte bunu anlatanlar derler ki, Efendimizin Miracı bir mucizedir ve zaman ve mekânla sınırlı olan bu dünyada olmuş bir şey değildir. Süleyman Çelebi Mevlidinde, ‘Ne mekân var anda ne arz-u semâ’, derken bunu anlatır. Yani Efendimiz (sa) zaman ve mekân ötesine aşırılmış, bu dünyanın arz ve semasından, yani mekânından çıkarılmış ve bir bakıma öbür âlemin şartlarında ve zamanında kılınmıştır. Bu sebeple, eğer görmüşse, Allah’ı dünyada iken değil, yine Ahiretin şartlarında görmüş olabilir. Allah’ı görmüş olma, elbette bizim dünya araçlarıyla anlayamayacağımız müthiş bir olaydır.

İşte o buluşmanın meyvesi namazdır. Bununla Allah (cc), Rasulü’ne sanki şöyle demek istemiştir: Seni miraç ile böyle bir dereceye yükselttim, sana tabi olanlar da bunu ancak namaz ile başarabileceklerdir.

İmam Rabbanî der ki, namaz ibadetlerin özü, bütün ibadetlerden bir parça kendisinde bulunduran cami, yani toplayıcı bir ibadettir. İnsanın Allah’a en çok yaklaştığı andır. Bu sebeple Efendimiz (sa) ‘Kulun Allah’a en yakın olduğu an secdede olduğu andır’ der. Namazın hepsine birden de secde denir. O halde namazın tamamı kulun Allah’la beraber olduğu anlardır. Yeter ki kul, şekil şartlarına da riayet ederek, Allah’ı görür gibi, huşû ile namaz kılsın.

İnsanın bazen Allah’ı (cc) çok yakından hissetmesi, böylece ürpermesi, cezbeye kapılması, titremesi, bazı haller ve renkler müşahede etmesi mümkündür. Ama İmam Rabbanî’ye göre bu hallerin namaz dışında olanları yanıltıcıdır. Sadece namazda yaşananlar gerçek hissedişlerdir, gerçek cezbe ve yakınlaşmalardır. Çünkü insanın Allah’a en yakın olduğu an namazda olduğu andır. Bu sebeple ehli tarikin bazı vird ve ezkârı yaparlarken gösterdikleri cezbe halleri kandırmacadır, kendilerini aldatmadan ibarettir. 

Yazının devamını okumak için tıklayınız!