Türküyle Dile Gelen Hikaye

Yerli Müzik
Derleyen: Bengü Dağlı Özümüz, geçmişimiz, geleceğimiz türküler… Asırlar boyu Anadolu toprakları türlü acılara, sevinçlere, umutlara, yaşanmışlıklara ve daha nice olaylara sahne olmuştur. Türk kültürün...
EMOJİLE

Derleyen: Bengü Dağlı

Özümüz, geçmişimiz, geleceğimiz türküler… Asırlar boyu Anadolu toprakları türlü acılara, sevinçlere, umutlara, yaşanmışlıklara ve daha nice olaylara sahne olmuştur. Türk kültürünün özünü oluşturan Anadolu ve Anadolu halkı duygularını, düşüncelerini, aşklarını en iyi türkülerle anlatmıştır. Bugün içimizi titreten türkülerin çoğu ağızdan ağıza söylenerek günümüze gelmiştir.

Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet
Gitti gelmez o muhannet
Şol revanda balam kaldı

Kırmızı gül her dem olsa
Yaralara merhem olsa
Ol tabipten derman gelse
Şol revanda balam kaldı

Kırmızı gülün hazanı
Ağaçlar döker gazeli
Kara yağızın güzeli
Şol revanda balam kaldı

Geçenlerde kulağıma bir tını geldi. Yıllardır dinlediğim bu güzel ezginin neye ve kime söylendiğini çok merak ettim. Bu ezgi “Kırmızı Gül Demet Demet” türküsü… Bu türkü rivayete göre yaşanmış bir hikâyeden yola çıkarak yazılmış. Erzurum yöresine ait olan bu türkünün tıpkı sözlerinde olduğu gibi acı bir hikâyesi var. Aslında türküdeki hikâye farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Araştırmalara göre bu türkünün iki tane bilindik hikâyesi var.

“Kırmızı Gül Demet Demet”in ilk ve en bilindik hikâyesi:

Ali diye bir delikanlı varmış zamanında. Savaş patlak vermeden evvel gönül vermiş bir güzele, evlenmiş ve evliliğinin daha kırkı çıkmadan askere çağrılıvermiş. Ali sevdiğini anası ile bir başına bırakıvermiş ve askere gitmiş. Ali askere gitmesinden epey bir süre geçmesinden sonra savaşın bittiği haberi gelmiş köye Ali’nin anası ile sevdiği mutluluk sarhoşu olmuşlar. Ali’nin içinde bulunduğu grubun şehre dönüş tarihi belli olmuş bunun üzerine anası ve karısı başlamışlar hazırlığa. Ve o gün geldiğinde anası demiş ki:

“Kızım ben gidip tren istasyonunda bekleyeyim oğlumu sen de hazırlıkları tamamla evde” deyip tren istasyonun yolunu sabahın köründe tutmuş. Anası başlamış beklemeye. Bir tren gelir biri gider ve oğlan gelmezmiş. Anası hava kararıncaya kadar beklemiş ve oğlan gelmemiş. Umudunu kesen ana evin yolunu tutmuş.

Eve geldiğinde kapının önünde bir çift erkek ayakkabısı görmüş. İçeri girmiş. Bakmış ki oğlunun yatak odasında bir erkek var. Bizim Anadolu’nun anası namusunu kirli bırakır mı? İçerden tüfeği kaptığı gibi odaya dalıverir ve içerdeki adamı vurur. Ortalık kan gölüne dönmüştür. O arada gelin bağırarak gelir “Ana ne yaptın, o senin oğlun…” diye. Meğerse anası istasyonda beklerken görememiştir oğlunu, delikanlı da annesinden iki saat önce eve varmıştır. Bundan sonra ana aklını da yitirip dağlara çıkar… Kırmızı gülleri yola yola feryat eder… Kırmızı gülleri yolar isyan eder… “Şol revanda balam kaldı” diye isyan eder. Ağzında bir türkü;

Kırmızı Gül Demet Demet…

Başka bir hikâyeye göre ise;

Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan’ın başkenti… Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası… Neden derseniz, Revan Osmanlı’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş.

Yıl 1635. Dördüncü Murat 250 bin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler…

Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi… Anasının da tek ‘balası’… Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar… Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan ‘da satıyor Mehmet… Bir de alışkanlığı var Mehmet’in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına…

Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti… Sevgi, saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana… Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor… Hele Mehmet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Mehmet üstüne… Mehmet’in anası her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.

Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.

Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama… Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler…

Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet’i de Revan’da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet’in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan’da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki… Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi…

Ağır ağır Erzurum’a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler… Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ”Oğlum Mehmet’im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı”. Sen sen ol da gel cevapla. “İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra… Sonra bir çalının dibine gömdük onu”.

Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına… O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi?. Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O’nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ‘‘Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan’da balam kaldı. Yavrum kaldı”… diye diye haykırdığını söylediler.