Türkülerin Peşinden Geldi!

Yerli Müzik
Yenişafak gazetesinden Aysel Yaşa’nın röportajı… Türkiye’yi ve İstanbul’u çoğumuzdan daha iyi tanıyan biri karşımdaki. İlk defa 1986 yılında geldiği bu şehre dair o kadar çok a...
EMOJİLE

Yenişafak gazetesinden Aysel Yaşa’nın röportajı…

Türkiye’yi ve İstanbul’u çoğumuzdan daha iyi tanıyan biri karşımdaki. İlk defa 1986 yılında geldiği bu şehre dair o kadar çok anısı var ki. İlk olarak Baba Zula grubundan ismini tanıdığımız Brenna Maccrimmon geçtiğimiz hafta yeni çıkardığı Kulak Misafiri isimli albümü için İstanbul’daydı. Brenna’yı hazır yakalamışken türkülerle dostluğunu, yeni albümünü ve eski İstanbul’u konuştuk.

Türkülerle ve Türklerle tanışmadan önce neler yapıyordunuz Kanada’da?

Kanada’da öğrencilik zamanımda edebiyat, antropoloji ve dil bilimi gibi dallara meraklıydım. Ortadoğu tarihiyle ilgilendim biraz. Müziğe de meraklıydım, açık kulaklarım vardı gençliğimde. Her zaman ikinci el kitapçılara ve kütüphanelere gider, karıştırırdım etrafı. Bu karıştırmalar sırasına kütüphanede tanıştım farklı müziklerle.

Uzun yıllar Türkiye’de yaşadınız. Nasıl oldu türkülerle ilk karşılaşma?

Biraz eski bir hikâye. 20 seneden fazla Türk halk müziğiyle ilgileniyorum. İlk önce yavaş yavaş başladı bu tanışıklık. Zamanla büyüdü. 20 seneden fazladır aşinayım bu kültüre. Yol o kadar eskiye dayanıyor yani. Kütüphanede bu kültüre ait müziklerle tanışınca, evet dedim. Daha fazlasını bulmalıydım. Toronto’da yaşayan Türkler ve müzisyenlerle buluştum. Ufak ufak adımlarla devam ettim.

Daha fazlasını bulmalıyım deyip, Kanada’dan kalkıp Türkiye’ye geldiniz…

İlk önce sadece bağlama almak istiyordum. Çünkü bu türküleri öğrenmek için bağlama bilmek şarttı. Toronto’da bulmak zor olduğu için bir arkadaşımla beraber yola düştük. Hem Yunanistan’a, hem de Türkiye’ye geldik. Üçer hafta kaldık. En sonda da bağlamalarımızı aldık, gerdi döndük. Ama çalmayı bilmiyordum. O kadar kabiliyetli değildim, tek başıma bağlama çalmayı öğrenemedim. Karar verdim, 1986’da tekrar geldim Türkiye’ye. Devlet Konservatuarı’na gittim. Gamze Tüfekçi ve İrfan Kurt’tan ders aldım. Çok güzel bir giriş oldu bu benim için.

Bu eğitimden sonra Kanada’ya dönmüşsünüz. Ama bir süre sonra dayanamayıp yine Türkiye yollarına düşmüşsünüz.

Daha fazla Rumeli türküleri öğrenmek istiyordum. Bunun için tekrar Türkiye’ye gelmeye karar verdim. Sene 1995. Bir sene kalacağım diye geldim, beş sene oldu. Çünkü buralarda işler dümdüz ilerlemiyor. Farklı insanlarla tanışıp, beraber çalışmaya başladık. Derken süre de uzadı.

Bu zaman zarfında ne gibi çalışmalar yaptınız?

Biraz Güney türküleri üzerinde araştırmalar yaptım. Bir sürü iyi müzisyenlerle tanıştım. Şenol Filiz, Birol Yayla ile çalışmalarımız oldu. Baba Zula ile projeler yaptık. Selim Sesler’le müthiş bir müzik ortamına girdim. Kendimi Türk müziğinin içinde buldum yani.

Peki dinlediğiniz o müziklerde sizi etkileyen neydi?

Bu sorunun cevabını herkes merak ediyor. Düşünce olarak, ritimler farklı, melodi ve makamlar farklı. Diğer taraftan ilginç ve güzel duygular da vardı o müzikler içerisinde. Bol hikâyeler var. Değişik insanların hayatlarına dair ipuçları bulabiliyorsunuz. Sanki türkülerin hepsi farklı hayatlara açılan birer pencere. Ama tam anlatamıyorum. Evet diğer insanlar için bir Kanadalının türkülere ilgi duyması doğal değil ama doğal geldi bana, ne yapayım.

İlk hangi türküyü dinlediniz?

Tam ismini hatırlayamıyorum ama mesela Nezahat Bayram’ın sesi de hafızamdan hiç silinmiyor.

Türküler için Türkiye’ye gidiyorum dediğinizde aileniz ne dedi bu işe?

Çıldırdın mı sen, neden Türkiye sorularına maruz kaldım elbette. Saçma tepkilerdi bana göre. Ama zamanla bunları aştık. Artık orada olduğum için annemler mutlu. Yine de aklıma esince kalkıp geliyorum, hep yollardayım.

Bunca çalışamadan sonra kaç tane türkü biliyorsunuz?

Bilmiyorum, hiç oturup saymadım. Çok olabilir, daha da çok olabilir. Bazılarını öğrendim ama çalışmadığım için unuttum. Arada tekrar çalışmak gerekiyor. Ama şunu biliyorum ki daha öğrenecek çok türkü var.

Türkülerimize kulak misafiri oldunuz ve aynı isimle bir de albüm yaptınız. Albümü anlatır mısınız biraz?

Ben Kanadalıyım. Kanadalı kimliğimi saklamadım albümde. O geldiğim kültürü de kattım albümün içine. Albümde Ermeni, Yunan, Amerikalı arkadaşlar da sazları çalıyorlar. Onlar da benim gibi türkülere gönül verenlerden. Yabancıların gözünden türkü albümü oldu bu biraz. Uzun bir hazırlık aşaması oldu.

İSTANBUL’UN EFENDİLERİ AZALMIŞ

İstanbul’a ilk geldiğinizde şehre dair neler düşündünüz?

1980’ler çok farklı zamanlardı. Beyoğlu’nda, Beşiktaş’ta her köşe başında asker vardı. Ama hep iyi ki o senelerde İstanbul’a geldim dedim. Çünkü özellikle İstanbul’un o eski havası hala gitmemişti. Şimdi bir taraftan Haliç temizlendi ama diğer taraftan her yer betonlaşmış. İkinci köprü daha yapılmamıştı ilk geldiğim zamanlarda. Başka bir lezzeti vardı İstanbul’un. İstanbul’un en güzel son dönemlerini görebilme şansına eriştim.

Şimdi İstanbul’a dair ne düşünüyorsunuz?

Ortaköy’de balıkçılar falan vardı, daha köydü yani. Şimdi Ortaköy bir eğlence merkezi oldu. Eski hali böyle değildi. Şimdi de güzel ama artık daha farklı. Beni çektiği o lezzeti kalmamış. Hızlı ve hırslı bir şehir olmuş İstanbul. İnsanlar sanki daha kibardı, birbirine daha fazla vakit ayırıyordu. Bir tip adam var, az kalmış. Şapkalı, temiz giyimli. Onları arada sırada görüyorum artık. İstanbul’un efendileri azalmış gibi. Avrupalılaşmak ve modernize olmakla birlikte eski örf ve adetler unutulmuş.

Bu durum da İstanbul’a pek yakışmamış gibi.

Evet, yani gerek yok ki. Burası çok eski bir şehir. Kaç asırdan bu yana farklı kültürler hüküm sürmüş burada. Birden modernize etmek imkânsız. Modernize edilirken hatalar yapılıyor. Doğa katlediliyor. Şehir nefes alamıyor. İyi ki Boğaz var. Bence Boğaz, İstanbul’un kurtarıcısı. Boğaz’sız bir İstanbul düşünemiyorum ben.

İstanbul’da en çok nereleri seversiniz?

Boğaz’ı ve tepelerini çok severim İstanbul’un. Arnavutköy, Kuzguncuk. Eskiden Anadolu Hisarı’nı da çok severdim. Bazen bilmediğim semtlere gidip dolaşırım, keşfetmeye çalışırım.

İstanbul’a yerleşme gibi bir planınız var mı?

Bilmiyorum ki. Ne kesin evet diyebiliyorum, ne de kesin hayır. Seviyorum ama sanki tekrar burada yaşamak zor olur. Çünkü ben daha yeşil yerlerde yaşamayı seviyorum. İstanbul bu yüzden biraz zor. Türkiye’ye gelmek istersem de daha yeşil bir şehir seçerim herhalde.