Mehmet Güntekin ile Müzik Sohbeti

Sanatçılar
Oğuz Çetinoğlu: İstanbul’da değişik mekânlarda güzel ve farklı programlar hazırlayıp sunuyorsunuz. Söz konusu çalışmalarınızla ilgili bilgi verir misiniz? Mehmet Güntekin: Büyükşehir Belediyesi Kültür...
EMOJİLE

Oğuz Çetinoğlu: İstanbul’da değişik mekânlarda güzel ve farklı programlar hazırlayıp sunuyorsunuz. Söz konusu çalışmalarınızla ilgili bilgi verir misiniz?

Mehmet Güntekin: Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nün sağladığı imkânlarla, birkaç yıldan bu yana süreklilik arzeden iki ayrı program hazırlayıp sunuyorum. Biri Fasıl Meclisi, diğeri Müzikli Maarif Takvimi. Fasıl Meclisi’ni iki yıldır Türk Musikisi Vakfı adına düzenliyoruz. 1994’te kurduğumuz İstanbul Fasıl Topluluğu olarak yaptığımız bir program. İstanbul Fasıl Topluluğu’nun önemli bir özelliği var: Bize konser imkânı sağlayan kurum sanırım mutlaka farkındadır ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kültürel etkinlikleri kapsamında program yapan ilk ve en eski ekiptir. Yani bir anlamda şimdilerde yüzlerce olan etkinliklerin ilk gözağrısıdır desek yanlış olmaz. Müzikli Maarif Takvimi ise çok genç bir program sayılabilir; henüz 2 yaşında. Aslında TV programı formatında düşünmüştüm; ama izleyici huzurunda canlı olarak yapmak kısmet oldu.

Çetinoğlu: Fasıl Meclisi programlarına, salonlara sığmayacak şekilde rağbet var. Sebebini nasıl açıklıyorsunuz?

Güntekin: Görebildiğim kadarıyla bunun birkaç sebebi var. Birincisi, sanırım ki Türkiye’de gerçek anlamda fasıl musikisini sürekli yapan tek topluluğuz. 1994’ten beri aralıksız fasıl yapıyoruz. Bu, elbette ki önemli bir tecrübe oluşturdu. Musikimizin bu çok özel icra biçimini, repertuar teşkilinden icra ayrıntılarına ve geleneksel ritüeline uymaya kadar, olması gerektiği gibi yaptığımızı söyleyebiliriz. İkinci sebep, bu etkinliğe kucak açan ve dinleyiciyle buluşmasını sağlayan Büyükşehir Belediyemiz. Bu sayede İstanbullu müzikseverler çizgiüstü bir musikinin iyi örneklerine hiçbir maddi külfete katlanmadan ulaşabiliyorlar. Ayrıca hem biz, hem de Belediye cenahı, etkinliklerimizin duyurusunu oldukça iyi yapıyoruz diyebilirim.

Çetinoğlu: ‘Itrî Klasik Türk Musikisi Ödülleri’ programının ilkini 07 Ekim 2013 Pazartesi akşamı gerçekleştirdiniz. Programın düzeni, hedefleri ve beklentileriniz konusunda okuyucularımızı bilgilendirir misiniz?

Güntekin: Geçmiş yıllarda bazı lokal ve dar kapsamlı örnekler gösterilebilir ama, musiki dünyamızda hemen bütün alanları kapsamak üzere yüksek seviyede bir ödüllendirme sistemi yoktu. Veya varsa da ben fark etmemiş olabilirim; bilgim dışında. Itrî Ödülleri’ni inşallah her yıl devam ettireceğiz. Bu yıl 10 dalda ödüller verildi. Gelecek yıllarda bu sayı artabilir de azalabilir de. Çünkü bu yıl ilk kez yapmamızın tecrübe derecesi sebebiyle ihmal ettiğimiz bazı dallar olabilir; ki meselâ bu yıl, musikimizle ilgili haber yapan basın mensuplarını dallar arasına almadığımızı, dikkatli bir sanatseverin uyarısıyla fark ettik; gelecek yıl bu eksiğimizi muhakkak gidereceğiz. Veya gelecek yıllarda bazı dallarda aday bulamayabiliriz. Çünkü kriterlerimizin çıtasını mümkün mertebe yüksek tutmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu sebepler, kategorilerde artmaya veya eksilmeye sebep olabilir. Itrî Ödülleri’nin hedefi, bugünden geleceğe bırakacaklarımızı, geçmişten devraldıklarımızın terazisine vurmak ve böylece geleceğe daha kaliteli bir miras bırakmak amacı olarak özetlenebilir. Beklentilerimiz de bu amaçla iç içe zaten… Ödüllerimizin bir yönetmeliği var. Yani uymamız gereken kurallar bütünü… İlk iş, Seçici Kurul’umuzun, onlarca isimden oluşan ödül adayı listelerini, her dalda 3 adaya indirme çalışmasını yapması. Herhangi bir dal için belirlenen kriterlere göre her aday tek tek değerlendiriliyor. Meselâ saz sanatçısı dalında son bir yılda yaptığı yayınlara ilaveten performanslarının içeriğiyle yoğunluğuna baktık. 1’er kitap ve 1’er CD yayınlamalarının yanı sıra belli sayıda ve kalitede konser vermiş olan 3 aday, diğer onlarca adaydan ayrılmış ve eleğin üzerinde kalmış oldu. Bu 3 adayın isimlerini 300 küsur kişiden oluşan, yurtdışından ve Türkiye içinden katılan Büyük Jüri’mizin oylarına sunduk. Gelen oylar tutanakla tespit edilip noter onayından geçti. Böylece ödül sahipleri ortaya çıktı. Sistem böyle işliyor.

Çetinoğlu: Programın kusursuz olarak icra edilmesinden anlaşıldığına göre yorucu, uzun ve titiz bir hazırlık devresi yaşamış olmalısınız. Üzücü ve hoş yanlarıyla yaşadıklarınızı özetleyebilir misiniz?

Güntekin: Yorucu ve titiz olduğu doğru, ama uzun değil, kısa bir süre sözkonusuydu. Bir anlamda imkânsızı başardık desem yanlış olmayacak, çünkü ekip çok iyiydi. Üç ayaklı bir yapı vardı: Türk Musikisi Vakfı olarak biz, Beyoğlu Belediyesi ve profesyonel bir organizasyon firması. Belediye ve vakıf tarafları olarak samimiyetimiz eldevar bir idi ama böyle önemli organizasyonlarda sadece iyi niyet elbette ki yeterli değildir. Ama şu bakımdan şanslıydık: Organizasyonda aktif rol alan çok sayıdaki görevli, birbiriyle aynı dili konuşuyordu. Bu her zaman denk düşmez. Üzücü bir şey yaşadık mı? Evet, organizasyonla ilgili teknik işlerde değil ama musiki çevreleriyle ilgili olarak bazı şeyler yaşadık. Ancak çok da önemli değildi. İlk kez yapılan bir iş olduğu ve camiamız da böyle bir etkinliğe çok alışık olmadığı için bazı kırgınlıklar, küskünlükler olduğunu işittik. “Niçin ben aday gösterilmedim?” gibi… İnanıyorum ki ilerleyen günlerde, eş-dost kayırması gibi yaklaşımlar içinde olmadığımız, daha önce bahsettiğim belli kriterlere göre seçimler yaptığımız ve en önemlisi de toplumun görüşlerini çok iyi yansıtacak derecede geniş çevrelerden bir Büyük Jüri oluşturduğumuz net şekilde anlaşıldıkça bu kırgınlıkların izale olacağına inanıyorum. Sonuçlar bizim subjektif değerlendirmelerimizle değil, bu geniş jürinin oylarıyla ortaya çıktı. Kimin itirazı olabilir? Bu ufak tefek kırgınlıklar aslında bir bakıma iyi bir gösterge; çünkü demek yaptığımız iş önemsenmiş ve dahil olmak isteği doğmuş. Ödüllerimiz, bu sene ilk ve son olarak yapılan ve biten bir şey değil; gelecek yıllarda da devam edecek bir süreç olduğuna göre, camiamızdan her sanatçının dahil olması muhtemel. Yeter ki kriterlere uygun ürünler vermiş ve performanslar sergilemiş olsunlar. Itrî Ödülleri belki bu anlamda da musiki hayatımıza ivme kazandıracaktır; “Ben de farklılığımı ortaya koyayım, çalışıp üreteyim, ben de ödüle aday gösteririleyim” fikrini benimsetebilirsek, zaten amacımız tahakkuk etmiş olacak demektir.

Çetinoğlu: Türk müziğine yeni eserler kazandırılabilmesi için beste yarışması düzenlenmesi düşünülmekte midir?

Güntekin: Fikrimce, böyle bir şey düşünülüyorsa bile düşünülmemesi lâzım. Zira böyle sun’i tedbirlere gerek yok. İcra edilmedikten, tabii bir akışla kabul görmedikten sonra yeni eser bestelense ne olacak? Musiki repertuarımız bir kez dahi icra edilmemiş yüzlerce eserle dolu. Önce onları bir halletsek… Aksi takdirde bir daha hiçbir zaman icra edilmeyecek yeni musiki çöplükleri inşa etmiş olmaktan başka bir iş yapmamış oluruz. Musikimizin itelemeyle üretilecek yeni eserlere ihtiyacından çok, eldeki eserlerin doğru dürüst ele alınmasına öncelikli ihtiyacı var. Ama tabii ki kendi doğal akışı içinde bestelenenler müstesna… Yarışma var diye değil, musikinin kendi akışı içinde bir bestekâr elbette ki istediği kadar eser ortaya koyabilir. İcra edildiğinde kabul görüp beğenilirse peşisıra yenileri gelir; o başka bir konu… Ama son yıllarda pek azı müstesna, bestelenen eserler seslendirme şansı dahi bulamıyor. Böylece mekanizma tıkanıyor. Zira bir musiki eseri seslendirilmediği müddetçe musiki eseri olma vasfını tam olarak kazanmaz.

Çetinoğlu: Müzikle ilgili kitap çalışmalarınız hakkında da bilgi lütfeder misiniz?

Güntekin: En yakın gelecekte yayınlanacak olan iki çalışmam var: Biri Malatya Valiliği için hazırladığım ‘Malatyalı Musikişinaslar’. Diğeri de ‘Mühendishane’de Musiki’ adını taşıyor ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki musiki çalışmalarının tarihçesini ele alıyor. Orta vadede ise takriben beş yıldır üzerinde çalıştığım ‘Adalar’ın Musiki Dünyası’ adlı kitap; onu da Adalar Kültür Derneği için çalışıyorum.

Çetinoğlu: Türk müziği alanında gelecek vaat eden genç yeteneklerde gözlemlediğiniz noksanlıklar nelerdir?

Güntekin: Az okumaları. Ama okuyan genç yetenek hiç yok değil. Azınlığı teşkil etseler de özel gençler var.

Çetinoğlu: Yakın zamanlara kadar Ermeni, Rum ve Musevi bestekârlar, seçkin eserleriyle musiki hazinemizi zenginleştiriyorlardı. Bu damarda bir zayıflama gözlemliyor musunuz?

Güntekin: Zayıflama değil, tamamen bitmiş, kurumuş bir damardan söz ediyoruz.

Çetinoğlu: Sebepleri ve damarın güçlendirilmesi için düşüncelerinizi lütfeder misiniz?

Güntekin: Sebebi, musikimizi zenginleştirdikleri dönemlerdeki varlıklarından artık bir eser kalmamış olmasıdır. Yakın tarihimizde, malum, Birinci Dünya Savaşı, Ortadoğu’nun yeniden tanzimi, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin kötü gitmesi, Kıbrıs sorunu ve Varlık Vergisi gibi bazı siyasi dalgalanmalar sonucunda, gayrimüslim vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunu kaçırttık. Rumlar ve hatta kurunun yanında yanan Ortodoks Türkler Yunanistan’a gittiler. Bu göç, daha düne, 1974’e kadar sürdü. Ermeniler başta Fransa’ya, ABD’ye ve başka ülkelere gittiler. Musevi vatandaşlarımız da İsrail’e ve başka birçok ülkeye… Biz bir imparatorluk bakiyesiydik. Bu ülke, o gidenlerin de kuşaklar boyunca anavatanlarıydı. Keşke sap ile samanı karıştırmamayı başarabilmiş olsaydık. Ne büyük bir renk skalasını, ne büyük bir zenginliği kaybettiğimizi idrak etmemiz lâzım. Gidenlerin hepsi hain olabilir mi? Bunun telafisi yok. Artık o kadar geç ki, muhal farz büyük bir tersine göç yaşansa bile köprülerin altından akan sulardan sonra şimdiki kuşakların o kültürle en ufak bir ilgisi kalmadı. Kuruyan damarın canlandırılmasının imkânı maalesef yok.

Çetinoğlu: ‘Roman’ olarak anılan vatandaşlarımızın müzik kültürümüze katkılarını değerlendirir misiniz?

Güntekin: Büyüktür. Geçmişte çok önemli örnekler var. Bugün de özellikle popüler müziklerimiz alanında çok önemli ve güçlü icracılar çıkmaya devam ediyor.

Çetinoğlu: Her milletin kendine has müziğinin olduğu, genel kabul görmüş bir kanaattir. ‘Ayrı bir millet’ olduğu iddia edilen Kürtlerin kendine özgü müzikleri var mı? Cevabınızdan çıkarılabilecek sonucu yorumlar mısınız?

Güntekin: Kendine ait bir müziğin olması için millet gibi büyük bir yapı olmaya gerek yok. Bırakın milleti, tarihte cemaatlerin, esnafa kadar toplumun çeşitli kesimlerinin bile kendilerine has müzikleri olduğu görülür. Kaldı ki Kürtlerin niye olmasın? Lazların, Çerkeslerin nasıl varsa, Kürtlerin de müzikleri doğal olarak vardır.

Çetinoğlu: Ülkemizde; (arabesk ve pop müzik isimlendirmelerini ciddiye almazsak) musikimiz, devlet radyo ve televizyonlarının kullandığı ifâdelere göre üç gruba ayrılıyor: Klasik Türk Müziği, şarkı formatında olanlar için: Türk Müziği, türkü formatında olanlar için Türk Halk Müziği. Bu sınıflandırma isâbetli midir? Klasik Türk Müziği sınıflandırmasında kıstas nedir?

Ben şahsen Arabesk ve Pop müzik kavramlarını ciddiye alıyorum. Çünkü toplumun geniş kesimleri tarafından ilgi ve itibar gören, en çok talep edilen müzikler bunlar… Bu kadar geniş ilgiye mazhar olan ve büyük bir sektör oluşturan yapıların ciddiye alınması gerektiğine inanıyorum.

Müzikte kullanılan sınıflandırmaları ifade eden isimlendirmelerin ise yapay olduğunu düşünüyorum. Müzik, müziktir. Geleneğin varlığını sürdürdüğü eski devirlerde ‘Halk Müziği’ veya ‘Klasik Müzik’ diye bir kategorizasyon yoktu. Çok çok ‘şarkı’ veya ‘türkü’ vardı. Böyle sun’i ayrımlar sonucunda kültürü bölmüş de oldular; sanki ayrı ayrı şeylerden söz ediliyormuş gibi oldu.

Çetinoğlu: Aynı kültüre mensup olduğumuz Azerbaycanlı, Türkmenistanlı ve Özbekistanlı ile Asya kökenli diğer soydaşlarımızda benzer bir sınıflandırmanın olmayışı nasıl değerlendirilebilir?

Güntekin: Onlar sonradan sonraya yapay ayrımlara gitmemişler demek ki… Yani kültüre hükmetmeye çalışmamışlar; aksine tâbi olmuşlar… Yani doğrusunu yapmışlar. O anlaşılıyor.

MEHMET GÜNTEKİN

1986’dan beri İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nda korist ve solist olarak görev yapan Güntekin birçok dergi, gazete ve ansiklopedide editörlük ve yazarlık yaptı. Müzikle ilgili sözlü tarih çalışmaları İstanbul Araştırmaları Dergisi`nde yayınlandı. 5 yıl süreyle Musiki Mecmuası’nın editörlük ve yayımcılık görevinde bulundu. Hürriyet Tarih Dergisi’nde yazar, danışma kurulu üyesi ve redaktör olarak çalıştı. Çeşitli TV’lerde 400 kadar program hazırlayıp sundu. Avrupa, Kuzey Afrika ve Uzakdoğu’daki çok sayıdaki ülkede konserler verdi. ‘Kuğunun Son Şarkısı’ adlı sahne gösterisinin orkestra-koro şefliğini ve Expo-2005’te Japonya`da Türkiye`yi resmen temsil eden Rose and Tulip adlı gösterinin sanat yönetmenliğini yaptı. 80’in üzerinde belgesel müzik CD’si yayınladı. 24 yıldır çeşitli bilim ve sanat kurumlarında resital ve konserler hazırlayıp sundu. 1994-2007 arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı adına müzik etkinlikleri sahneledi. Yayınlanmış kitapları, risaleleri, makaleleri ve tebliğleri bulunmaktadır. Türk Musikisi Vakfı ile Heybeliada İlm-i Musiki Derneği’nin genel sekreteri ve Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu`nun üyesidir. 2006’dan beri İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun Sanat Kurulu üyeliğini ve müdürlüğünü yapan Mehmet Güntekin, Türk Musikisi Vakfı’nın Genel sekreteridir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sağladığı imkânlarla ‘Müzikli Maarif Takvimi’ ve ‘Fasıl Meclisi’ isimli programları hazırlayıp sunmakta, Türk Musikisi Vakfı’nın, Beyoğlu Belediyesi ile birlikte düzenlediği ‘Itrî Klasik Türk Musikisi Ödülleri’ isimli programa önemli katkılarda bulunmaktadır. 5 adet kitabı yayınlanmıştır, 3 adet kitap daha hazırlamaktadır.