İlk Bestemde Yanımda Türk Müzisyenler Olsun

Sanatçılar
Enver İbrahim Dörtlüsü (Anouar Brahem Quartet) konserinde udi İbrahim’e basklarnette Klaus Gesing, basta Björn Meyer ve darbuka ve bendirde ise Halid Yasin eşlik etti. 10 yaşında konservatuvarda...
EMOJİLE

Enver İbrahim Dörtlüsü (Anouar Brahem Quartet) konserinde udi İbrahim’e basklarnette Klaus Gesing, basta Björn Meyer ve darbuka ve bendirde ise Halid Yasin eşlik etti. 10 yaşında konservatuvarda ud çalmaya ve Ali Sriti’den ders almaya başlayan Enver İbrahim, tüm dünyada Arap, Akdeniz, İran ve Tunus halk müziklerini cazla harmanlama ustalığıyla tanınıyor. Enver İbrahim’in 2009’da çıkan son albümü The Astounding Eyes of Rita’dan başka 7 albümü daha var.
 
Türk müziği ile tanışmanız 90’lı yılların başında olmasına rağmen Türkiye’de ilk kez 2000 yılında konser verdiniz. Ve arkası geldi. Türk dinleyicileri nasıl buluyorsunuz?
 
Türk izleyicisiyle bir araya gelmekten her zaman keyif aldım. Kendimi bu kültüre çok yakın hissediyorum. Gençliğimde Türk müziğinin büyük bir hayranıydım. Konservatuvarda klasik Arap müziği eğitimi alırken enstrümantal müzik derslerimizi Türk peşrevleri oluştururdu. Zaman içinde Türk müzisyenleri de keşfettim. İlk bestemi yaptığımda da yanımda Türk müzisyenler olsun istedim. 1985’te ilk kaydımı yapmadan önce Erköse kardeşleri, benimle ve Fransız caz müzisyenleri ile birlikte çalmaları için davet ettim.
 
Peki, sizi bu kadar etkileyen şey neydi?

Arap müziği ile Türk müziği arasında organik bir bağ olduğunu düşünüyorum. Aşağı yukarı aynı sese sahipler. Birbirlerine o kadar yakınlar ki, aynı kültürden besleniyorlar ve bu sayede aynı stile, aynı tona ulaşıyorlar.
 
Kudsi Ergüner ve Erköse kardeşlerle çalıştınız daha önce. Bundan sonra birlikte çalışmak istediğiniz başka Türk müzisyenler var mı?
 
Çok isterim tabii ki. Türkiye’de harika müzisyenler var. Ama benim için önemli olan bir projenin içinde birlikte yer almak dışında derin bağlar, sanatkârane ilişkiler kurmak. Bir buluşmada tanışıp, birkaç konser vermek değil istediğim. Böyle ilişkiler kurabileceğim müzisyenler bulmak güç olabiliyor. Her zaman aklımda Türkiye’ye gelip, müzisyen arkadaşlarla tanışıp, onları dinlemek, birlikte vakit geçirmek var. Fakat ne yazık ki bunun için zaman bulamıyorum.
 
Avrupa’dan pek çok önemli ödül aldınız. Batı’nın Arap müziğine ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Aslında bu ilgi yavaş yavaş oluştu. 1980’lerin başında, Paris’e ilk gittiğim yıllarda durumun tamamen farklı olduğunu belirtmem gerek. Ne zaman Tunuslu ve müzisyen olduğumu söylesem, insanlar benden yaptığım müziği değil, yerel müziğimi icra etmemi istiyordu. "Hayır, hayır, lütfen bize yöresel müziğinizi çalın." demelerine ve klasik Arap müziği eğitimi almama rağmen, ısrarla kendi müziğimi yapmak istiyordum. O dönem zor bir süreç geçirdim. Ama durum Avrupa’da yavaş yavaş değişti. Dinleyiciler değişime daha açık hale geldiler.

Müziğinizi keşfetmek istediler diyebilir miyiz?

Evet. Tunus’ta da buna benzer bir durum olmuştu. Çok az dinleyicim vardı. Ama zaman içinde dinleyicilerimin sayısı arttı. İlk başlarda hem ülkemde hem de yurtdışında bu tür bir müzik duyulmamıştı ve tuhaf karşılanıyordu. Şimdi ise hem Tunus’ta hem de pek çok farklı ülkede geniş bir dinleyici kitlem var. Bu beni mutlu ediyor.

Ali Sriti ile olan ilişkiniz nasıldı?

Tabii ki onunla çok güzel zamanlar geçirdim. Konservatuvarda öğretmenimdi. Okul dışında ise evinde özel ders alıyordum. Bu dönem benim için klasik müzikte derinleşmek adına çok önemliydi. Çünkü konservatuvarda aldığımız eğitim suni ve yüzeyseldi, böylece yürüyüp gidemiyordunuz. Ondan eğitim alırken aynı zamanda dinlemeyi de öğrendim. Tekrar tekrar anlattıklarını, çaldıklarını dinledim. Sonra birlikte de çaldık. Sriti’yle geçen zamanlar benim için her zaman hayatımın önemli bir parçası oldu.

Beste yaparken tek ihtiyacım özgürlük

Klasik müziği cazla birleştirdiniz. Özgün bir müzik arıyorsunuz diyebilir miyiz?
 
Hiçbir zaman müzik türlerini karıştırmaya ya da bir araya getirmeye çalışmadım. Bestelerimi yaparken özgür ve kendim olmaya çalışırım. Çalışmaya başladığımda her zaman boş kâğıdı görürüm ve üzerine özgür bıraktığım hayallerimi aktarırım. Bu yüzden projelerimi tamamlamak için iki üç sene gibi uzun bir zamana gereksinim duyarım. Bestelerimi yaparken ihtiyaç duyduğum şey ne bir plandır, ne de iki farklı türü bir araya getirme fikri; ben özgürlüğümden besleniyorum. Önce müzik geliyor. Yazdığım müzik kendi enstrümanlarını seçiyor. Nasıl senaryo yazımı oyuncu seçiminden önce geliyorsa, benim için müzikle birlikte önce ezgiler, sonrasında müzisyen ve enstrümanlar geliyor. Ortaya çıkan esere kendim de çoğu zaman şaşırıyorum ve bestemi yeniden keşfediyorum.