Hollywood’u fethedip geldiler!..

Sanatçılar
ENGİN DİNÇ’in röportajı Haliç Üniversitesi Konservatuar Bölümü’nü bitiren ve halen aynı üniversitede Yüksek Lisans eğitimlerine devam eden Uğur Ateş ve Serhat Karan, onlarca bestesi o...
EMOJİLE

ENGİN DİNÇ’in röportajı

Haliç Üniversitesi Konservatuar Bölümü’nü bitiren ve halen aynı üniversitede Yüksek Lisans eğitimlerine devam eden Uğur Ateş ve Serhat Karan, onlarca bestesi olan iki genç müzisyen….

Uğur Ateş ve Serhat Karan, Hollywood Music In Media Awards adlı yarışmada önemli bir başarıya imza attı. Uğur Ateş ve Serhat Karan, üflemeli ustası Eren Erdoğan’la birlikte Nokta ‘Dot’ isimli şarkılarını bir haftada kaydedip, yarışmaya gönderdiler. Bağlama, ud, cura, duduk gibi müzik aletleriyle çaldıkları eser, Hollywood’da ‘Enstrümantal’ dalında birinci oldu ve 17 Kasım’da Los Angeles’taki Kodak Theater’da düzenlenen törende ödüllendirildi. Onları Türkiye’nin gündemine taşıyan da bu oldu.

Uğur Ateş, 24 yaşında ve İSMEK’te bağlama eğitmeni olarak görev yapıyor. Serhat Karan ise 27 yaşında, gitar ve ud çalıyor. Bu iki genç müzisyen, Türkiye’de aslında popüler müziğin gölgesinde kalıp, pek görünmese de ne kadar kaliteli müzik yapıldığının en somut örnekleri. Hollywood gibi bir dünya arenasında elde ettikleri başarı da bunun göstergesi. Hollywood’da elde ettikleri başarıdan dolayı gayet mutlu ve gururlular, onları üzen tek şey ise hocalarından sadece birinin aramış olması… Bu önemli başarıya rağmen hala mütevaziliklerini koruyan bu iki başarılı müzisyenle bir söyleşi yaptık.


Öncelikle hem kişisel olarak, hem de müzik kariyeriniz anlamında sizi tanıyalım isterseniz?
Serhat Karan: 
2005 yılında konservatuara girdim. Uğur’la beraber aynı sınıftaydık. Ondan önce de benim gitar ve sahne deneyimlerim oldu ama ciddi olarak okul hayatında başladık her şeye… Sonra da Uğur’la beraber çalışmaya devam ettik.  4 seneyi aşkın bir zamandır da hem medya sektöründe hem de bireysel olarak kendi bestelerimizle müzik dünyasındayız. İstanbul adında bir de albümümüz var.

Uğur Ateş: 24 yaşındayım. Müzik kariyerime lise 2’de profesyonel bağlama dersleri alarak başladım. Şu an bağlama ve lavta çalıyorum. Haliç Üniversitesi’ne 2005 yılında, Serhat’la aynı senede girdik. 2008’in sonlarında stüdyo çalışmalarına birlikte başladık. Yaklaşık 4 senedir de medya sektörüne yönelik işler yapıyoruz. Aynı zamanda ikimiz eğitmeniz. Serhat Sanatı Sevenler Derneği’nde (SASED) ders veriyor, ben de İSMEK’te hala ders veriyorum. Yoğun olarak stüdyo ve ders ağırlıklı olarak geçiyor hayatımız. İstanbul albümümüz var, şu anda bir tane de sözlü bestelerimizin olduğu bir albüm aşamasındayız.  Onun kayıtları da devam ediyor…

HOLLYWOOD BURADAKİ ENSTRÜMANLARI DUYABİLDİ

Hollywood’daki yarışmaya katılmanız süreç nasıl oldu?
Uğur Ateş:
En başından alayım… Sosyal medyada takip ettiğimiz hadiseler vardı. Hollywood müzik ödülleri de bunlardan birisiydi. Bazı müzisyen platformları var; müzisyen profilleri oluşturuyorsunuz, müziklerinizi paylaşıyorsunuz, milyonlarca aktif kullanıcısı var. Biz de bazı platformlara üyeyiz, müzisyen profillerimiz var. Oraya gelen düzenli ilanlar var. Onlar arasında 2011’in en böyle sarsıcı hadiselerinden birisi de Hollywood’daki yarışmaydı. Biz de tam o aralarda enstrümantal bir albüm yapma aşamasındaydık ama bu albüm konsept olarak birazcık farklıydı. Daha çok kendi istediğimiz şeyleri kaydediyorduk. Yarışmaya katıldığımız Nokta adlı beste de tam o döneme denk gelmişti. Serhat’la beraber “acaba şansımızı deneyelim mi” diye düşündük. Sonra neden olmasın dedik. Esere de güveniyorduk. Enstrümantal kategorisinde başvurduk. Daha sonra resmi aday olarak gösterdiler, o süreç içerisinde çeşitli yazışmalar yaptık, resmi davetiyeler geldi işte vize süreçleri… Kültür Bakanlığı ve Haliç Üniversitesi maddi olarak bize sponsor oldu. Özellikle Kültür Bakanlığı ve Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay gerçekten hem maddi olarak hem manevi olarak iyi destek oldu. O gazla gittik Hollywood’a… (Gülerek) Sağ olsunlar onlar da enstrümantal kategorisinde birinciliğe layık gördüler. Büyük ödülü aldık biz de gurur duyduk, etrafımızdaki insanlar da gurur duydu. Türkiye’den ilk defa bizi aday göstermişlerdi. O aday gösterilme süreci bizi aslında çok daha mutlu etmişti.  Çünkü buradaki enstrümanları; bağlamayı, udu duyabildiklerini idrak ettik. Bunlar bizi hep mutlu kıldı.

-Hollywood nasıl bir ortam?  Ödül alırken duygularınız nelerdi? Hollywood’daki izlenimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Uğur Ateş: Çok büyük bir sahne bir kere. Dünyadaki film ve müzik sektörünün zirvesindeki arenalardan birisi. Şimdi böyle bir platforma bir anda gitmek tabi ki ilk başta birazcık sarsıcı oldu ama çok zorluk çekmedik. Zaten kendimizi burada çok iyi hazırlamıştık. Oraya gidince alabilirsek bu ödülü alırız ve geliriz diye düşündük. Etkilendiğimiz şeyler oldu, bunlardan birincisi ve en önemlisi eğitimdi. Müzik eğitimi noktasında çok ileri noktadalar. Ama kötü olan şeyleri de var, yemekleri kötüydü vs. Orada 5 gün kaldık, 5 günde gerçekten buradaki hayatımızı özledik. Ama eşsiz bir deneyimdi bizim için…

Serhat Karan: Çok ışıltılı bir ortam. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı… Gezmek, yürümek -ki ben çok hoşlanmam yürümekten- çıkıp yürüdüğümüz çok oldu. Saatlerce gezdik çok güzeldi etraf o bakımdan… Ama tabi ki sıkıntılı durumlar oluyor, Uğur’un dediği gibi yemek sıkıntı oldu. Ama genel olarak bakarsak çok güzel bir tecrübeydi. Her şeyden önce havası da çok güzeldi, çok tropikaldi. Bir de burayla kıyaslandığında inanılmaz komplekssizler… Hollywood dersiniz yani…. Ödül töreni de öyleydi, ondan önce  görüştüğümüz insanlar da öyleydi. Kimle konuşuyorsa aynı seviyeye iniyor ve ona göre konuşuyor. Hiçbir kompleksi olmadan arkadaşmışçasına, gayet rahatlardı. Çok samimilerdi.



– Oradan buraya geldiniz. Gazetelere haber oldunuz. Türkiye’ye de önemli bir başarıya imza atmış iki müzisyen olarak döndünüz. Neler hissettiniz? Türkiye’de nasıl karşılandınız?
Uğur Ateş: Türkiye’de adaylık süreci aslında destek manasında birazcık sancılı geçmişti. Bu sadece bizimle alakalı bir şey değil. Maalesef bizim ülkemizde popüler kültürün olmadığı bir yerlerden beslenen herkes için, sanatın her alanında; resimde, müzikte, edebiyatta, tiyatroda, sinemada maalesef bir şekilde destek yetersiz kalıyor. Mesela Hollywood’daki hadisenin şöyle bir güzel tarafı var; o kadar güzel dengelemişler ki, popüler insanlarla bizim gibi az popüler insanları eşit şartlarda aynı imkanlarla yarıştırıyorlar. Bu yarıştırma da bizim buradaki gibi değil. Çok eğlenceli, festival edasında yapıyorlar bu işi…

KÜLTÜR BAKANI GÜNAY’IN DESTEĞİ BİZİ ÇOK MUTLU ETTİ

Döndükten sonra tabi ki basın ilgi duydu, güzel şeyler oldu. Ama yeterli mi, yeterli değil. Çünkü bu ülkede bizim gibi farklı kaynaklardan beslenen pek çok müzisyen var. Biz de hani onların da sıkıntılarını dile getirmezsek, aslımıza da riyakarlık etmiş oluruz. O yüzden en iyisi bence buraya döndükten sonraki süreç değil de, adaylık sürecinde insanların bunu desteklemesiydi. Ama biliyorsunuz ki Türkiye’de bu işler artık tanıtımsız olmuyor. Çünkü biz de yetersiz kalıyoruz. Yani neticede biz kimseyle paylaşmamış olsaydık, kimse bunu bilemezdi, duyamazdı. Ama döndükten sonra mesela dün Egemen Bağış bize tebrik belgesi gönderdi, o çok hoşumuza gitti. Ertuğrul Günay Bakanımız gönderdi. Bunlar bizi çok mutlu etti. Küçük sembolik şeyler ama inanılmaz derecede motive edici şeyler, hayatımız boyunca da herhalde unutmayız…

Ailenizden, yakın çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?
Uğur Ateş:
Ailemiz tabi ki çok önemliydi bizim için. Müzik biliyorsunuz, Türkiye’de çok tercih edilen bir branş değildir. İnsanların zihninde “çalgıcı mı olacaksın” düşüncesi vardır. Müzik dersi boş derstir. Hepimiz için hep böyle olmuştur, matematik öğretilir falan… Biraz bize inançları fazlaydı, bir şeyler başaracağımızı biliyorlardı. Özellikle öğrencilik yıllarında çok fazla destek oldular. Tabi bu şekilde bir tarihi başarıyla onları da çok gururlandık. Onun keyfi, onun iç rahatlığı başka bir şey. Benim annemin, babamın, kardeşimin yaşadığı gurur sevinç yeterlidir. Onun yeri çok başka.

(Serhat Karan’a) Sen neler eklemek istersin? Döndükten sonra neler oldu?
Serhat:
Ya aslında biz aynı zamanda eğitmenlik yapıyoruz. Hızlı bir şekilde adapte olup, jetlag durumunu atlatıp normal hayatımıza geri döndük esasında…  ama böyle bir hafta sonrasında falan işler hareketlenmeye başladı. Herkesin haberi oldukça, röportajlar, ona benzer katılımlar, TV programları… Güzel, sonuçtan memnunuz. Ama tabi gitmeden önce çok daha azı, geldikten sonrasıyla  belki de hiç kıyaslanmayacak bir tanıtım oldu. Bir yandan normal, bir yandan hiç normal değil aslında bu durum. Acaba birincilik gelmeseydi böyle olur muydu bilemiyorum.

İSTANBUL ÇOK GÜZEL BİR ALBÜM

Uğur Ateş: Hala da şöyle bir sıkıntı var… Geçen de konuştuk, ben her televizyonu açtığımda maymun haberi izliyorum. Bunu somut olarak söylüyorum, soyut olarak değil. Ben çocukluğumdan beridir her haber bültenin sonunda mutlaka bir maymun haberi görürüm.  Hamarat maymun, aşık maymun, şöyle maymun, böyle maymun… Bu ülkede önemli şeyler var aslında, güzel insanları daha fazla mutlu edecek, teşvik edecek şeyler var. Mesela bizim bu birinciliğimiz bizim jenerasyondaki, insanları inanılmaz heyecanlandırdı. Çünkü onlara da, bir yerde bir ışık yandı. Bir şey var, gidelim, yürüyelim diye düşündüler. Bu işin popülaritesi az olduğu için para kazanacağınız noktalar çok bellidir;  derstir vs… Biz medya sektörüyle fazla içli dışlı olduğumuzdan onun bize bir avantajı var tabi ki… Ama sanat içerikli öğelerin medyada daha fazla yer bulması gerekiyor. Toplumdaki insanlar daha mutlu olsun, daha çok eğlenebilsinler. Öyle bir sıkıntı genel olarak var. Sizin sitenizde de ben bu içeriği fazlasıyla gördüm, o yüzden de tebrik ediyorum. Gerçekten toplum olarak ihtiyacımız olan şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Çok büyük bir eksiklik bizim için.

-Biraz da İstanbul albümünüzü konuşalım. Buradaki bestelerin hepsi sizin sanırım. Yedi besteniz var.
Serhat Karan:
İstanbul albümü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir projesiydi. Biz de besteci olarak orada görev aldık. Bütün besteler bize ait. Yedi parça var. Yeditepe İstanbul konseptli bir albüm ve parça isimleri de zaten buna göre. Buna göre de besteler var. Enstrümantal bir albüm. Yine Türk müziği sazlarının çok fazla iç içe olduğu bir albüm. Sanırım çıkalı yedi ay falan oldu. Kemençe Emre Erdal, kanun İhsan Özer, vurmalılarda Koray Yay, Ömer Aslan, üflemelilerde Eren Erdoğan… Bu arkadaşlarımız bize bestelerimizde icracı olarak katıldılar. Çok keyifli, çok güzel bir albüm. Çok da seviyoruz, hala dinliyoruz keyifle. Arkasındayız yani.

FİLM MÜZİKLERİ DE YAPIYORUZ

– Sanırım yeni bir albüm çalışmanız daha var. Onu da senden alalım.
Uğur Ateş:
Bu yeni albüm çalışması aslında iki senedir devam ediyor. Üstünde he p düşünüyoruz. Bize çalarken çok keyif veren bestelerimiz var. İnsanlarla da paylaşmak istiyoruz. Hâlihazırda hala demo aşamasındayız, bir adım öteye geçemedik. Çünkü çok fazla iş var elimizde. 3 tane film işi aldık. Onlara film müziği yapacağız.

-Film isimlerini söylemenizde bir sakınca var mı?
Uğur Ateş:
 İstirahat Odası’nı söyleyebiliriz.

-Bu yeni çekilecek bir sinema filmi herhalde…
Uğur Ateş: 
Evet, kısa metrajlı güzel bir film olacak. Haziran’da uzun metraj “Şiddet” diye bir filmle anlaşma yaptık. İki tane belgesel müziği var. Onların birisi de bizi çok heyecanlandırıyor. Çok güzel bir iş.  Ama hala şu an kanalla anlaşma aşamasında olduğumuz için isim vermeyelim. Yani bayağı yoğun geçiyor zaman. O yüzden çok fazla da dağılmak istemiyoruz. Hadi şimdi albüm kaydedelim, hadi ders, hadi tez, hadi… Hiç bir şey yapamıyoruz sonunda. O yüzden şimdi programlamaya başladık zamanı ama inşallah 2012’nin ortalarında albümü bitirip, hem konser hem albüm tanıtımı üzerine çalışacağız. Bizi bayağı heyecanlandırıyor bu albüm.

-Yanlış mı anladım bilmiyorum ama ikili olarak devam ediyorsunuz. Bu böyle devam edecek mi? Yani tabi belki çok erken geleceği kestiremiyoruz ama sanırım bundan sonra ikili çalışmalarınızla gündeme geleceksiniz.
Uğur Ateş:
Hep ikiliyiz aslında şöyle beraber vakit geçiriyoruz. Arkadaşız aynı zamanda, çok iyi arkadaşız. Yani bireysel yaptığımız şeyler, işte ders vermek şu bu… Ama müzik bakımından ikimizin de birbirine kattığı çok güzel şeyler var. İyice oturdu kimyamız. Bakışarak bile ne yapmamız gerektiğini çok iyi anlıyoruz. Kavga etmezsek böyle gider yani… (Gülerek)

Serhat Karan: İkili olarak devam ediyoruz evet öyle bir durum ama, ikili başlığı altında da olması birazcık komik geliyor bana. Uğur- Serhat ikilisi… Modern Dans Üçlüsü… Ama bu sözlü eserlerle ilgili bir grup ismi düşünüyoruz. Ama yine ikimizin önderliğinde bir grup olacak bu.

-İsimle ilgili bir şeyler netleşti mi?
Serhat Karan:
Gerçekten netleşmedi. Ama ikili isim olarak çıkmayacağız öyle gözüküyor. Bakalım…

Mesela  Şenol Yayla- Birol Filiz’in grubunun adı Yansımalar… Siz de herhalde bu tarz bir şeyle devam edeceksiniz.
Serhat Karan:
Evet, doğru mantık, olabilir. İsim bulma durumumuz var. Onu aşarsak sözlü eserler onun üzerinden olacak.

POPÜLER MÜZİKLE HERHANGİ BİR DERDİMİZ YOK

-Türkiye’de belli bir müzik kalitesi ya da kalitesizliği var, adını ne koyarsak…. Siz Türkiye’deki müzik piyasasını nasıl görüyorsunuz? Müzik piyasasının geleceği anlamında neler söyleyebilirsiniz?
Serhat Karan:
Şu anki piyasada her şeyde olduğu gibi bir ayrımcılık var. Popüler kültüre hizmet eden şarkılar var, bir de daha alt kültürlere hizmet eden orada kendi yağında kavrulan bir sistem var. İki farklı sistem var aslında. Ben ikisini de çok iyi buluyorum. Çok kötü örnekleri her ikisinde de var.
Çok daha başka sorunlar var. Müzik kalitesi çok kötü demekle bitmiyor. Daha detay sorunlar var. Mesela müzisyen sorunu var, müzik düşünme sorunu var. Bunun popüler kültürle alakası yok aslında. Şahıs problemi aslında, popüler kültürün pek bir suçu yok bunda. Popüler kültür insanlara hizmet eden bir şey, insanların hemen alabileceği bir şey. Bu da bir ihtiyaç, Hollywood’da da bu böyleydi yani… O yüzden pek abes bir durum yok. Ama kişisel problemler var. Mesela kaprisler var, buna benzer şeyler var. Popüler kültür deyince başka şeyler anlıyor insanlar… Bununla ilgili problem var, zihniyet problemi var yani. Aslında popüler kültürle herhangi bir derdim yok benim.

Uğur Ateş: Benim de derdim yok… Ben şöyle bir problem görüyorum. Türkiye’deki müzikten ziyade Türkiye’deki sanat algısında çok büyük bir sıkıntı var. Bizim bir iki hadisemizde sanatçı demişlerdi. Mesela o bana çok ağır geldi. Çünkü sanatçı olmanın ağırlığı çok başkadır. Ben sanatçı değilim. Keza Serhat da sanatçı değil. Biz müzisyeniz, besteci yanımızın yanı sıra daha halk diliyle çalgıcıyız. Sanat birbiri içerisine geçmiş birsürü öğeyi barındıran çok genel bir kavram.  Benim resim bilgim, plastik sanatlar bilgim, heykel bilgim, edebiyat bilgim yoksa -tiyatro, sinema bunların hepsini sayabilirim-  asla sanatçı olamam. Bizim ülkemizde maalesef bugün bir kez televizyona çıkan herkese bütün ulus sanatçı diye hitap ediyor. Sanatçı demek aydın kişidir, önder kişidir, topluma ışık tuta. Toplumun nabzını tutar, toplumun sıkıntılarına ışık tutar. Ama bizde maalesef böyle bir sanat algısı yok. Bizde sanatçıyım diyen insanlar da çok popülist olduklarından rahatlıkla bunu söyleyebiliyorlar. Ama bu işin ağırlığını yaşayan, aslında bizim de beslendiğimiz gerçek sanatçılar maalesef hep geri planda kalıyorlar. Bizim de beslendiğimiz örnek aldığımız yurtiçinden de yurtdışından da çok farklı farklı insanlar var. İnsanları bunlarla buluşturmak gerek… Ben mesela İSMEK’teki derslerimde oturup 4 sene boyunca konservatuarda hocalarımın belki benimle konuşmadığım şeyleri konuşuyorumdur. Çünkü bunların hepsi deneyimle ilgili şeyler. Ve eminim çoğu bugün konservatuar mezunlarından çok daha farklı bir bakış açısına sahiptir. 1 senelik eğitimlerinden bahsediyorum.

Gönül ister ki, Türkiye’deki müzik hep ileriye dönük olsun. Çok değişen bir dünya var, insan değişiyor dönüşüyor. Bizde çok fazla korumacı bir anlayış var. Tabi ki müziğimizi koruyalım ama bu korumayı ne maksatla yaptığımız çok önemli. Eğer korkarak bir koruma yapıyorsak korkunun ecele faydası yok. Ama bazı şeyler gerçekten korunmalı kültür adına, mirastır. Evet, bu benim sözümdür ama ben de geleneksel kuşak icracısıyım, ben de geleneksel yerlerden besleniyorum. Bağlama icracısıyım, öyle insanlarla çalıştım, büyük ustalarla çalıştım. Bu hep büyük bir sıkıntı. TRT imajını özellikle müzisyenler üzerinden bir türlü atamıyor maalesef. Herkeste enteresan bir hava var. Şu şöyle yapmış ona bak, bu albüm bu kadar satmış. Bizde hep böyle bir konuşma var. Müzikte hep bir tüketime yönelik bir müzik anlayışı var.

–  Türk müziğini genel olarak nasıl buluyorsunuz? Belki popüler kültürü hariç tutarak soruyorum.   Bir de en beğendiğiniz bugün için, güncel anlamda müzisyenler kimler?
Uğur Ateş:
Türk müzik tarihi, Anadolu müzik tarihi aslında binlerce yıllık tarih. Ve çok kültürel bir hadise. Bu kadar kültürel olan bir hadiseyi evrenselleştirmek tabi ki imkansız. Çünkü bu çok yerel bir şey. 13. yüzyılda Farabi, önemli İslam düşünürü, bilimadamı, müziği matematik, geometri gibi bilim dallarının yanına koymuş. 13. yüzyılda İlimler Tasnifi adlı eserinde bu işin aslında ne kadar karmaşık olduğunu belgelemiş. 13.yüzyıldan 21. yüzyıla kadar ki süreçte müzikte tabi ki çok şey değişmiş oluyor.  Osmanlı döneminde saray müziği ne kadar üst noktalara gitmiş, padişahlar ne kadar iyi bestecilermiş… Şimdi baktığımız zaman bir gariplik, bir sıkıntı var. Bu sıkıntıyı da ben şundan görüyorum. Türkiye’de televizyon izlenme oranları çok yüksek ve insanlar artık televizyonda ne görürse, yanlış da olsa onu doğru olarak sindiriyor. Bu da aslında tamamen kapitalizm ve emperyalizmin kültürler üzerinde uğratmak istediği deformasyonun somut örneğidir. İşte sürekli ihtiyacımız olmayan şeyleri görüyoruz. Ben öyle görüyorum televizyonda. Birkaç program, birkaç haber, birkaç kanal beni mutlu ediyor, başka bir şey mutlu etmiyor. Durum böyle olunca da müzik kalitemiz gittikçe düşmeye başlıyor, çıta düşmeye başlıyor. Ama Aşık Veysellere, Mahzunilere, Pir Sultanlara, Dede Efendilere, Tamburi Cemillere baktığımız zaman, “evet” diyorsunuz, beslenebileceğiniz başka bir nokta daha var. O noktadan beslenip geleneği gelecekle harmanladığınız zaman aslında ortaya çok güzel bir şey çıkıyor. Bugün sentez dediğimiz olay da bunlardan biri. Aslında “Nokta” adlı eserimiz sentezdir. Yerel sazlar vardır ama geleceğe yönelik ifade biçimleri vardır eserin içinde. Bilmiyorum ya, ben bazı şeyleri kuşak olarak iyi görüyorum. Yani tutan, kültürü yaşayan, hazmeden gençler, aşıklarbu işe… Ama bir taraftan da kötü görüyorum, topluma hep kötü örnekler dinletiliyor. Toplumumuz da maalesef kabul ediyor. Hiç sorgulamıyor.  Ya arkadaş bu nedir? Soru işaretini bir kenara yazdıkları zaman aslında her şey gerisingeri gelecek. Ama inşallah daha güzel olur, bizim de ümidimiz bu yönde. Biz burada müzik yapmak istiyoruz. Burada müzik yapmak bizi mutlu ediyor.

NE GELİRSE DİNLİYORUZ…

-Peki hali hazırda yerli veya yabancı beğendiğin müzisyenler kimler?
Uğur Ateş:
Benim çok var. Türkiye’den halk müziği kuşağından Erdal Erzincan benim için çok önemli bir yerdedir. Çünkü beni müziğe teşvik eden onun Anadolu albümüdür. İşte Arif Sağ, Musa Eroğlu, Aşık Veysel, Çekiç Ali, Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş hepsine hayranım. Yurtdışından ben daha çok Radio Heat dinleyen bir insanım. Her gün mutlaka bir kez dinlerim. O da benim başka bir şeklide ufkumu açıyor. Müziği düşünme bakımından çok ileri noktadalar. Çok fazla var, Tom Waits, Morissey de dinliyoruz. Aslında ne gelirse dinliyoruz, hiç seçmiyoruz. Mesela İran müziğiyle de ilgiliyiz, Irak’la da ilgiliyiz. Yeri geliyor İspanyol Flemenko müziğini de çok dinliyoruz. Pek seçici değiliz o bakımdan…  Şöyle seçici değiliz, yani hepsini dinlemeye gayret ediyoruz. Hepsinin nasıl olduğunu gördükten sonra aslında kendimizi bir yere koyabiliyoruz. Yani oradaki müziklerin hepsini çok iyi sindirdikten sonra kendi yaptığımız müziği çok rahat “ya biz şöyle bir şey yapıyoruz” diyebiliyoruz. Bu bizim için önemli bir şey.

Serhat Karan: Türk müziğiyle ilgili olarak ben de iyi hocalarla çalıştım konservatuarda, Türk müziği üzerine okudum. Erol Beran, Mutlu Torun bunlar önemli insanlar…  Ama burada da birtakım sorunlar var bunu açmaya gerek yok. Ama Türk müziği güzel bir müziktir.

Uğur Ateş: Bölüyorum ama mesela bizi bir tane hocamız arayıp tebrik etti. Hepsine saygımız sonsuz ama bunlar da üzücü şeyler aslında. O kadar emek vermiş insanlar, bize bir telefon dahi açma nezaketinde bugün maalesef bulunmadılar. Bu da üzücü bir durum.

Serhat Karan: Türk müziği, Batı müziği hepsi bir aslında. çok da ayırmaya gerek yok. Ama yani ustalardan dinlediğimiz şeyler var. Yeni örnekler de çok güzel, yeni icracılar, çok güzel müzisyenler var. Dediğim gibi her şey iyiye gidiyor, gidecektir bu sunuş şekli çok önemli insanlara. Uğur’un dinlediği isimleri bende dinliyorum. Orhan Gencebay var, Neşet Ertaş var, Sezen Aksu var, Radio Heat var…

-Benim sorularım bu kadar. Sizin eklemek istedikleriniz varsa…
Uğur Ateş:
Ben hak geçmemesi açısından bize Hollywood’da eşlik eden ve Nokta isimli eserimizde üflemeli çalgılarımızı çalan Eren Erdoğan arkadaşımızın da ismini zikretmek istedim. Onun dışında Kültür Bakanlığı’na ve Haliç Üniversitesi’ne bize değil aslında bu olaya olan saygılarından dolayı minnettarız. Sadece biz değil yani bizim temsil ettiğimiz jenerasyon adına gerçekten minnettarız. Bu tür şeylere destek olmalılar, oldukları için de teşekkür ediyoruz.

on5yirmi5.com