Her enstrüman çalan sanatçı değildir

Sanatçılar
Zuhal Erkek’in röportajı İstanbul trafiğinin en önemli kaçış noktalarından bir tanesidir ‘metro’lar… Hızlı ve güvenli olması nedeniyle en fazla tercih ettiğimiz toplu taşıma a...
EMOJİLE

Zuhal Erkek’in röportajı

İstanbul trafiğinin en önemli kaçış noktalarından bir tanesidir ‘metro’lar… Hızlı ve güvenli olması nedeniyle en fazla tercih ettiğimiz toplu taşıma aracımızdır. Hele bir de akşam iş çıkışı, yorgun hissederken istasyonlarda çalan sokak sanatçıların müzikleri daha da güzelleştirir metroları… Metroya ulaşmak için yürüyen merdivenlerle yerin metrelerce altına indiğinizde istasyon koridorlarında genellikle öğrencilerin çaldığı keman, gitar, saz veya akordeon gibi bir enstrümanın insanı günlük yaşamın stresinden uzaklaştıran o güzel  nağmelerini duyabilirsiniz. Daha çok Avrupa ülkelerinde görülen sokak sanatçılarını Türkiye’de de çokça görmeye başladık. Bu aralar Aksaray Metrosu’na yolunuz düştüyse Sokak Sanatçısı Serkan Kaya’nın kemanından çıkan o hoş nağmeleri duyabilirsiniz. Aslında Serkan Kaya’yı Taksim-Levent Metro hattından da tanıyanlar olacaktır. 2006 yılında kıvır kıvır saçları ile Taksim metrosu yolcuların kulaklarını pasını silen Serkan Kaya, bugünlerde Aksaray Metro’sundaki yolcularını keman sesiyle mest etmekte…

Bizlerde Keman Sanatçısı Serkan Kaya ile sokak sanatçılığını, sanatı ve metrodaki hayatı konuştuk… 

Bize ilk önce kendinizden bahseder misiniz? Kendinizi ve yaptığınız işi biraz anlatır mısınız?

Adım Serkan Kaya, Kastamonuluyum. Doğma büyüme İstanbul’da yaşıyorum. Çocukluk yaşlarımda kemana başladım. Ailem memlekette, Kastamonu’da, 10 yıldır yalnız yaşıyorum. Elazığ’da, Sivas’ta, Kayseri’de yaşadım, birçok memleket gezdim… Müzisyen ve sanatçının pek de düzeni olmuyor. İşinin peşine gidiyorsun, ailen de yoksa nerede akşam orada sabah oluyor. Gittiğim şehirlerde de hep keman çaldım. Sanat bir mezhep gibi, bir iş olmaktan öte kişi iştigal ettiği işle hâllenir. Senin işin ne ise ona göre bir yaşam tarzın olur. Sanatçı adamın hayatı şüphesiz bir İETT şoförü gibi olmaz. Daha farklıdır, daha rahattır. Sabah erken kalkmaz, gece erken yatmaz; belli bir maaşı olmaz, daha da az kazanabilir, daha da fazla kazanabilir; daha rahattır. Ayrıca  ben uzun yıllar öğretmenlik de yaptım. Daha sonra öğretmenliği bıraktım…

BİZDE SANATÇI DEĞİL, ÇALGICI YETİŞİYOR

 Kaç yıl öğretmenlik yaptınız?

4-5 yıl çeşitli resmi kurumlarda öğretmenlik yaptım. İleride tekrar öğretmenlik yapmak istiyorum. Öğretmenlik hoşuma da gidiyor. Keman metodlarıyla ilgili birkaç kitap da yazdım. Türkiye’de keman öğretimi ile ilgili çok fazla bir şey yok zaten. Avrupalılar, Uzakdoğulular keman metoduyla ilgili yüzlerce kitap yazmışlar ama biz yapmamışız. Bizde çalgıcılık var, bir çalgıyı eline alan herkes başka çalıyor, rastgele çalıyor, belli bir standardı yok. Avrupa’da öyle değil, keman tutuşu, duruşu, yay çekişi, belli bir repertuarı belli bir sistemi vardır. Bizde öğrenebilme ve öğretebilme metodu yok. O yüzden bizde hala sanatçı yetişmiyor, çalgıcı yetişiyor; zaten sanat da yok bizde. Çok ciddi anlamda sanat dinleyicisi, sanat tüketicisi, sanat ortamı yok. Gazinolar bile sanat ortamı değildir ki, eğlence yeridir. Sanat ayrı bir şey, eğlence ve şov ayrı bir şeydir. Sahnede şov yapmak sanat değildir, o bir eğlence ve popüler kültürdür. Sanat başka bir şeydir. Klasik Türk Müziği de olsa, Klasik Batı Müziği de olsa bir şeyin üzerinde ehlileşmek, o şeye A’dan Z’ye vakıf olmak sanattır. Sanatın altı çalgıcılıktır. Sanatçılığın üzerine devam edersen profesyonel sanatçılık, daha da üzerine gidersen virtüöz, yani kimsenin yapmadığını yapan adam olursun. Her şey sınıf sınıftır.

KEMAN İCRASI GÜÇ BİR ENSTRÜMANDIR

İlk keman ile tanışmanız nerede oldu? Keman çalmaya nasıl başladınız? Kaç yıldır keman çalıyorsunuz?

Kemanla ilk tanışmam TRT 4’teki programlarını seyrederek ve Harbiye Radyosu yakınındaki konserlere gittiğimde oldu. Doğma büyüme Şişlili olduğum için oralarda ya sokak kültürüyle yaşamak ya da orada oturmanın verdiği sanattan istifade edebilme imkanı vardı. Her gün ücretsiz bir konsere gitmek, sergi ya da açılışa gitme şansı bulabiliyordum. Ben sanata çok meyilliydim, müziği seçtim. Müziğin içinde de uzun zaman enstrümanları inceledim. Enstrümanların içinden de kemanı seçtim. Keman her dünya müziğini çalmaya elverişli bir enstrüman. Dünyanın her yerinde ve her zaman geçerli bir enstrüman ve sesi çok güzel. Mesela ney tasavvuf müziği enstrümanıdır. Piyano Klasik Batı Müziği enstrümanıdır, zaten pahalıdır, akordu bile 100-150 dolardır, bu anlamda çok elit bir enstrümandır. Ama keman öyle değildir. 10 liralık bir yay, 50 liralık bir keman alırsın, çalarsın. O yüzden kemanı tercih ettim. Keman icrası güç bir enstrümandır. Perdesiz oluşu, tel sayısının az oluşu, insan fizyolojisine aykırı bir yapısı arz edişi kemanı güçleştiriyor. Avrupalılar bu kemanı 600 yılda modernize etmişler.

50 ŞARKIYI ÇALMAK SANATÇILIK DEĞİL, ÇALGICILIKTIR

Keman dışında çaldığınız bir enstrüman var mı?

Keman dışında çaldığım bir enstrüman yok. Müzisyenlerde birçok enstrümanı bir arada çalma kültürü vardır ama bu çalgıcılık kültüründen kaynaklanır. Zaten bir sanatçının tek bir enstrümanı çalmayı öğrenmeye ancak ömrü yeter. Öteki enstrümanda 30 tane şarkı çalar, sanatçı değil çalgıcıdır o kişi. Orkestrada ne boşsa, ne lazımsa ona gider, çalıyormuş gibi yapar. Bu bizim yaptığımız işin ‘ne iş olsa yaparım abi’si budur. Ne lazım keman mı, kemandan gider; klarnet mi lazım, klarnetten gider. Ekseriyetle Roman kültüründe vardır bu. Müzisyenlik kültüründe zamanında öyle bir şey varmış, hatta çalgı kiralama atölyelerinin hala Anadolu’da olduğunu söylüyorlar. Gidiyorsun 1 günlüğüne bir bağlama kiralıyorsun, akşam ne iş varsa, seni arıyorlar, “Bugün bize bağlama lazım” diyorlar. Böyle bir kültür vardır. “Ne olsa çalarım abi” bir kültürdür. Ama bu doğru bir şey değildir, çünkü kişi hiçbir enstrümanda ehlileşemez, hepsini biraz bilir. 50 şarkıyı bütün enstrümanlarda çalmak sanatçılık değil, çalgıcılıktır, gündelik hayatı devam ettirmenin bir yoludur.

METRODA HER ÇALAN SANATÇI DEĞİL, KİMİ ÇALGICI, KİMİ DİLENCİDİR

Ne zamandan beri metro ve sokaklarda çalıyorsunuz?

Metroda çalmaya başlamam çocukluk yıllarıma tekabül ediyor. Buralarda bir öğretmenin, bir sanatçının kendini geliştirmesi için çok uygun ortam olduğunu düşünüyorum. O zaman ben bu işi yapan 3-5 kişiden biriydim. Zamanla arttı sayıları, metroda çalmak beni çok geliştirdi. Repertuarım gelişti, çok insanla tanıştım. Metro çok sistemli ve güzel bir yer. Eskiden metroda çalmak daha zordu, zamanla sistematize oldu. Bizim iki ayda bir izinlerimiz değişiyor. Bizim anfi kullanmamıza, bunun için elektrik almamıza yardım ediyorlar. Saatler, hayatlar çok disiplinli olduğu için burada sanat icra edebilme ihtiyacı doğdu. Birçok yerden daha iyi sanat icra edilebilir burada. Ama metroya her gelen sanatçı değildir, kimi çalgıcıdır, kimi henüz daha dilencilikten çalgıcılığa terfi edememiştir, kimisi çalgıcılıktan sanatçılığa terfi etmekte güçlük çekmektedir.

METRO HAYATIN TA KENDİSİ

Size destek geliyor mu buradan?

Zaten ben buradan geçiniyorum. Pek çok insanla tanışıp ufkunu geliştirebiliyorsun, hayatın içinde bir taksici gibisin. Her şeyi sen biliyorsun. Ama dünyaca ünlü kemancılar gelir, çalar; kimseyle diyaloğu yoktur. Kendi kendine çalar, kendi kendine dinler, insanların hislerini, beğenip beğenmediğini bilmez. Fikir alışverişi olmazsa sanatta eskilerin tabiriyle istişare olmazsa ortaya çıkan tek görüşlü bir şeydir. Yapıcı eleştiri ve istişareler sanatta olmadığı için gelişim olmaz. Sanat istişare, okumak, çok çalışmak ve araştırma ile gelişir. Burada kemanda kullandığın telden, kemanın markasından pek çok şeyi insanlarla konuşuyoruz. Metro hayatın kendisi, burada birçok şey yapılabiliyor ve öğrenilebiliyor. Metro beni bırakmadıkça ben metroyu hiçbir zaman bırakmak istemiyorum. Zaten çok da sevdiğim bir yer olduğu için, buralara gelemeyecek derecede çok ünlü bir kemancı olana kadar burayı bırakmayı düşünmüyorum. Bazı şeyleri hayatta sen bırakmamalısın, o seni bırakmalı.


GELECEK YILLARDA BÜYÜK SANATÇILAR TÜRKİYE’DEN ÇIKACAK

Metroda çalma iznini nasıl alıyorsunuz?

Ulaşım A.Ş.’nin Esenler’de Halkla İlişkiler Birimi var. Orada bizim bir Ömer Bey var, Ömer Olçok; Ömer Bey’den önce Gülsüm Hanım vardı, Sinan Bey vardı. İlk başta hatır, rica, minnetle dönen işler zamanla müzisyen sayısının artmasıyla birlikte sistematize oldu. Bu durumun sistematik hale gelmesi bence çok güzel bir şey. Metro istasyonları sanata elverişli hale geldi, hatta belki Avrupa’dan daha güzel bir duruma geldi. Avrupa’da aynı anda iki müzisyen bir istasyonda çalıyor, müziği birbirine girer. Bizde bir müzisyenin saatinde bir başka müzisyen gelip çalmaz. Bir de Türkiye son 10 yılda çok büyük değişimler geçirdi. Maddi, manevi, sosyal kültürel olarak çok değişti. Önceden lüzumsuz olan şeyler şimdi ihtiyaç haline geldi. Sanat da tıpkı bir giyim, kuşam; yiyecek, içecek gibi bir ihtiyaçtır ama en son ortaya çıkan bir şeydir. Yeme, içme, barınma gibi birçok temel şeyden sonra sanat ihtiyacı hasıl olur. Bizde keman ihtiyacını, sanatçı ihtiyacını karşılayacak sanatçılar yok. Çünkü Türkiye fakir bir ülkeydi ama durum şimdi çok değişti ve gelişti, toplum da çok değişti. İnsanların konuşmaları ve kıyafetlerinden bunu anlamak mümkün. Sanata da şimdi tuhaf bakılmıyor. Evvelden keman çalan adama deli, Avrupa’dan gelmiş ya da saçmalıyor gibi bakılabilirdi, lüzumsuz bir şey gibi algılanabilirdi ama şimdi öyle değil. Şimdi belediyeler artık çok hizmet açtı. Halk eğitim merkezleri, İSMEK’ler, BAYGEM gibi birçok eğitim kurumu keman üzerine eğitim verdi. Bunun neticesinde öğretmen ihtiyacı, kemancı ihtiyacı doğdu. Gelecek 10 yıl içerisinde büyük sanatçılar çıkar Türkiye’den, eğer Türkiye Cumhuriyeti bir kuşak daha atlarsa, özellikle bu terör olayları bitip de ülke daha müreffeh bir ülke olduğunda sanat artık insanların yemesi içmesi haline gelecektir.

METRODA SOKAK SANATÇISI GÜVENLİK SORUNU YAŞAMAZ

Sokak sanatçısı olarak ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz?

Sokak sanatçıları çok sıkıntılar yaşarlar. Belediye memurları karışırlar, halkın içindeki kötü niyetli insanlar rahatsız eder, birçok rahatsızlık yaşarsın ama metroda güvenlik var, sistematik bir düzen var. Bizim burada birçok ihtiyacımız karşılandığı için yüzde 95’e yakın eksiğimiz yok burada. Olsa olsa Aksaray gibi çok yoğun istasyonlarda yabancı turistlerin, gece geç saatlerde alkollü insanların bir parça rahatsız edici de olabilir, o da çok önemli değildir, güvenlik vardır, başına bir iş gelmez. Ama sokaklarda çalmak başka bir şeydir.

BİZDE SANAT EĞLENCELİDİR

Günlük ne kadar kazanıyorsunuz?

Dilencisi, çalgıcısı, profesyoneli, sanatçısı bu insanların kazandığı ücretler aslında her zaman üç aşağı, beş yukarı aynıdır. Metroda da çalsa, herhangi bir sahnede de çalsa, stüdyoda da çalsa bellidir. Dilenci bir adam 50 lirayı geçemez, çalgıcı bir adam 70-80 lira kazanır, sanatçı genelde 100-150 lira arası kazanır, piyasada daha iyi tutunmuş, profesyonel insanlar 300-500 lira gibi paralar kazanır ama sarfiyat da çok fazladır. Kullanılan malzemeler de çok pahalıdır. Sanatçılar bir de rahat yaşamayı severler, lüks yaşamayı severler. Güzel yemek, güzel giyinmek, güzel yaşamak her sanatçının doğasında vardır. 50 lira kazananla 500 lira kazanan bir insan da farklı hayat standartlarında yaşar. Karl Marx, “Din afyondur, toplumları uyutur” diyor ya kendi kültürü için bizim gibi Doğu milletleri sanatla falan uyumaz, bizde sanat eğlencedir, sanat eğlencelidir.

SANATÇI İLGİ İLE BESLENİR

Sokakta mı çalmak daha keyifli yoksa sahnede mi çalmak?

Hepsinin yeri ayrıdır. Sokakta oturmanın zevkiyle boğaz kenarında veya bir gazinoda oturmanın zevki, her yerin zevki apayrıdır. Ben diyorum ya buralar beni bırakmadıkça ben buralardan kopamıyorum. Çünkü yaşlı teyzelerin, çocukların, gençlerin ilgisini çekmek insanı doyuruyor. Çünkü sanat ve sanatçı ilgiyle beslenir. İstediği ilgiyi burada çok fazlasıyla görüyor. Ben hiç çalamadığım zamanlarda, çocukluğumda bile insanların yoğun ilgisini görmekteydim. Bu yoğun ilgi insana burayı bıraktıramaz yani insan bırakmak istemez. Sahne ayrı bir şeydir, stüdyoda çalmak ayrı bir şeydir albüm yapmak ayrı bir şeydir. İnsan hayalleriyle yaşar hayallerini gerçekleştirmek albümler yapmak stüdyolarda çalmak dünyanın çeşitli yerlerinde konser vermek ister. Avrupa’da bunları da yapıyorlar büyük sanatçılar gelip bir metroda da çalıyorlar. Avrupalı bizim gibi değil; utanmıyor, kibir yapmıyor, gücenmiyor, kızmıyor. Adam dünyaca ünlü bir sanatçı olduğu halde gelip bir metroda çalabiliyor. Bizde insanlarda hala pastoral bakışlar mevcut. Dileniyor ya da n’apıyor bu gibi bakabilir. Bizde o yüzden biraz daha zordur ama dediğim gibi insan müstakil bir varlıktır. Yani kader tek kişilik bir şeydir, ömür tek kişilik bir şeydir. Tek  kişinin tek başına yaşadığı bir şeydir. Yani insanların ne dediğinin çok önemli olmadığını insan zamanla anlıyor.

ÖĞRETMENLİK YAPMAYAN MÜZİSYENDEN, DÜĞÜNDE ÇALMAYAN ADAMDAN SANATÇI OLMAZ

Öğretmenlik mi sizin için önce gelir yoksa sokaklarda çalmak mı?

Bunlar bir bütün. Ben kemanda çalıyorum, eğitmenlik de yapıyorum çeşitli kurumlarda. Ben resmi kurumlarda eğitmenlik yapmaya da devam edeceğim. Kendine yer açmak da bir şeydir, bunlardan başka enstrüman da çalıyorum kompozisyonla da meşgul oluyorum. Sanat bir bütündür her tarafından biraz ilgilenirsin. Öğretmenlik biraz anne baba olmaya benzer, her insan çocuk yapmak ister, her insan evlat büyütmek ister. Öğretmenlik yapmayan müzisyenden düğünde çalmayan adamdan sanatçı olmaz derler. Öğretmenlik yaptıkça karşındakinde kendini görürsün kendini geliştirirsin. Az da olsa öğretmenlik her zaman yapılır bende yapıyorum zaten çeşitli yerlerde. Fakat öğretmenlik müzisyenliğin önüne geçerse müzikteki performans kaybolup gidiyor. Onu fark etmesi lazım kişinin haftanın 6-7 günü ders verilmez, haftanın 1 günü ders verilir. En fazla haftada bir gün ders verilir. Ama müzisyenlikten hariç haftada 6-7 gün ders verirsen, o sanatçılık olmaz, memurluk olur; sanatı ve sanatçılığı unutursun. Yani önceliklerini de bilecek kişi, ben öğretmenlik de yapıyorum ama öğretmenlik benim için üçüncü sırada. Birinci sırada müzisyenlik yapıyorum, ikinci sırada enstrüman yapıyorum, üçüncü sırada öğretmenlik yapıyorum, dördüncü sırada da kompozisyonla yani bestecilikle meşgul oluyorum.

Özel bir dinleyiciniz var mı sizi burada gelip her gün dinleyen biri var mı?

O her zaman olur küçük yaştan beri, her gün geçerken seni dinleyen resmini, ismini bildiğin her gün sana para atan tabiri caizse abone olmuş insanlar vardır. Dediğim gibi Türkiye 80ler’den bu yana 15-20 yıllık süreçte çok değişti ve çok gelişti. Turgut Özal’la başlayan dönemden itibaren farklı bir kültür oluştu ve mevcut iktidarla da bu devam etti. İnsanların imkanları arttıkça kültür seviyesi arttıkça her şey daha artar. Şimdi internette video paylaşım siteleri çok arttı. Çok şeyler öğretti gençlere. İnsanların ilgisi çok fazla fakat kendi sabrı, kendi üretisi yok. Herkes keman dinlemeyi, ney dinlemeyi, piyano dinlemeyi, gitar dinlemeyi seviyor, gençlerin hepsi internetten okuyor, inceliyor; senden iyi biliyor. Ama oturup da  bir gitar bir keman öğrenmek istemiyorlar. Gençler masadan kalkmıyorlar. Çalgı öğrenenlerden daha çok çalgı dinleyenler. Daha kolay ulaşılıyor artık müziğe, edebiyata, aşka, her şeye kolay ulaşılıyor ve çok kolay tüketiliyor. Keman öğrenmektense internette dinlemek daha ilgilerini çekiyor. İlgi ve fikir çok fakat ilgi az. Fikri çok ama bilgisi yok bir kuşak oluştu. Ne sağcıyız ne solcu futbolcuyuz futbolcu… Okumuyorlar ama internette merak ediyorlar. İnternette çok araştırıyorlar. İnsanların halleri vardır, her yaşın bir hali vardır. Bulundukları yaşa göre tabi ki baleyle, sanatla, müzikle, tiyatroyla ilgileniyorlar; gidip kahvede kağıt oynamaktan iyidir. Sanat toplumları rehabilite eder, suçtan uzak tutar, sanat toplum için çok önemlidir. Edebiyatı, sanat kültürü, dili, tiyatrosu ya da sinemasıyla insanlar toplum olur.

On5yirmi5.com