‘Direnenlerin müziğini yapmaya çalışıyoruz!’

Sanatçılar
Tuğçe Çirağ’ın röportajı Grup Yürüyüş, 1980`lerden bugüne süren İslamcı müzik geleneğimizdeki alışılmış tarzın dışına çıkan özgün müzikleri ilgi uyandırmıştı. İlk albümde yer alan "Düşme An...
EMOJİLE

Tuğçe Çirağ’ın röportajı

Grup Yürüyüş, 1980`lerden bugüne süren İslamcı müzik geleneğimizdeki alışılmış tarzın dışına çıkan özgün müzikleri ilgi uyandırmıştı. İlk albümde yer alan "Düşme Anne", "Başörtüsü Şarkısı", "Meydanlar" gibi parçalar kısa sürede sevilmiş, klasiklerin arasındaki yerini almıştı. Yine bu albümde yer alan "Kara Gözlüm" müzik listelerinde üst sıralarda yer almış, sol radyolarda bile en çok dinlenenler arasına girmişti. Ünlü Filistin marşı "İntifada"yı da okuyan Grup Yürüyüş`ün şarkıya kattığı yeni yorum tartışma yaratmıştı. "Unadikum" marşı ise Türkiye`de Grup Yürüyüş`le tanınmış, parçalardaki şiirleri seslendiren Bünyamin Doğruer`in tok sesi hafızalara kazınmıştı.

Ortadoğu ve dünyadaki diğer direniş müziklerinden beslenen, farklı coğrafyalardaki mazlumların seslerine sesini katan grubun, eserlerine halk müziğinden, Rock ve Funk gibi Batı türlerine çok geniş bir müzikal yelpazeden kattığı melodiler, "Umuda Yürüyüş"te olduğu gibi "Adanış Günü"nde de açıkça görülüyor. İlk albümüyle ortalama bir müzikalitenin çok üstünde bir yerde durduğunu ortaya koyan grubun hakkı müzik çevrelerince de teslim edildi. Filistin direniş müziğinin yanı sıra Türkiye`deki ve dünyadaki diğer protest müzik damarlarından da beslenen grup, yeni albümüyle yürüyüşünü sürdürüyor.

Grup Yürüyüş’ göre, sanatçı kimliksiz, ideolojisiz değildir. Ortaya koyduğu sanat da ideolojik duruşundan neşet edebilir. Sanatla ilgili benzer tartışmaların tarihi de çok eskidir. “Sanat toplum için mi sanat için midir” tartışmalarından özgün ve bağımsızlık iddiasına rağmen şimdiye kadar hep devletin sunduğu imkânlardan nemalanan sol ve Kemalist sanat dünyasının tiyatronun özelleştirilmesiyle ilgili gündemine kadar herkes bu tartışmalara durduğu yerden bakar.

İŞTE GRUP YÜRÜYÜŞİLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ RÖPORTAJ:

İstanbul Üniversitesi Tarih bölümü mezunusunuz ama müzikle ilgileniyorsunuz. Müziğe olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Mehmet Ali Aslan ile müziğin yan yana gelme süreçlerini anlatır mısınız?

Evet, 2003’te İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünden mezun oldum. Ancak okul bitmeden, 2002’de Haksöz dergisinde çalışmaya başladım. Halen derginin ve Haksöz-Haber sitesinin editörlüğünü sürdürmekteyim. Müziğe ilgimin lise çağlarından itibaren çeşitli etkinlikler ve özel arkadaş buluşmalarında ezgi-marş söyleyerek başladığını söyleyebilirim. Üniversite yıllarında da gitar çalmaya ve bu dönemde özellikle Özgür-Der’in organize ettiği bazı etkinliklerde gitar eşlikli marşlar söylemeye başladım.

Grup Yürüyüş’ün doğuşunu ve ‘yürüyüş’ hikâyesini anlatır mısınız?

Grup Yürüyüş’ün oluşum süreci tam da bahsettiğim bu döneme tekabül ediyor. Müzikle ilgilenen ve amatör düzeyde enstrüman çalan 4 arkadaşla ABD ve İsrail karşıtı mitinglerde, başörtüsü eylemlerinde ve gece etkinliklerinde sahne almaya başladık. Profesyonel değildik ama işgal ve yasak karşıtı tutumu şarkılarla ifade etmeye çalıştık. Gitar, bağlama, yan flüt ve koltuk davulu ile katıldığımız eylemlerde marşlar söyledik. Grup Yürüyüş adıyla 2004’te başlayan bu yürüyüşümüz 2005’te “Umuda Yürüyüş” ve 2009’da “Adanış Günü” adlı albümlerle devam etti. Birçok şehirde çok sayıda konser verdik. Özellikle çocuklar için enstrüman kursları açtık. Bu süreçte gruba katılımlar oldu. Şu an klasik, akustik, elektro gitar, bağlama, elektro davul, darbuka, yan flüt ve klavye kullanan ve canlı müzik yapan 7 kişilik bir grubuz.

Ortadoğu’da inanılmaz bir hızla gerçekleşen intifada hareketleri, bölgedeki tüm diktatörleri neredeyse yerle bir etti. Ve hala bu direnişin devam ettiği ülkeler mevcut. Bu halk ayaklanmaları Grup Yürüyüş’ün eserlerine yansıyacak mı?

Ortadoğu’daki intifada hareketlerini büyük bir heyecan ile izliyoruz. Hatta sadece izlemiyor Grup Yürüyüş olarak bu süreçle ilgili yapılan etkinliklere katılmaya çalışıyoruz. Diktatörleri devirme mücadelesinde ödenen bedellerin heba edilmesine dönük darbe ve komploların geriletilmesi ve şu an özellikle Suriye’de devam eden kıyamın başarıya ulaşması için Rabbimize dua ediyoruz.
Biz sanatın en temelde çağa tanıklık olduğuna inanıyoruz. Ortadoğu’da adeta bir tarih yazılıyor. Hiçbir acıması, merhameti olmayan kanlı diktatörlüklere karşı Rabbimizi tekbir ederek ve adalet-özgürlük talebiyle direnen milyonlara gıpta ile bakıyoruz. Bu adanmış yüreklere kayıtsız kalmamız mümkün olabilir mi? Elbette halkların bu ayaklanmaları için söyleyeceğimiz marşlar olacak. Katledilen bebekler için ninniler söyleyeceğiz. Büyük saygıyı hak eden bu sürece tanık olmak ve bu süreci marşlarımıza taşımak bizim için büyük bir onur olacak.

Yaptığınız çalışmaları “direniş müziği” olarak nitelendirebilir miyiz?

Sadece Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Mısır ya da Suriye’de değil, Türkiye’de de yasaklara, darbelere ve çetelere karşı direnenlere ithafen şarkılar yaptık, yapıyoruz. Hâlihazırda “direniş müziği” denebilir mi bilemiyorum ancak direnenlerin müziğini yapmaya çalıştığımızı söyleyebilirim.

Türkiye’de çok sayıda müzik grubu var, Grup Yürüyüş’ü diğer gruplardan ayıran en belirgin özellik nedir? Grup Yürüyüş kendini nasıl tanımlıyor?

Sokakla/meydanlarla içiçeliğimiz ve hak, adalet, özgürlük mücadelesinin bizzat içinde oluşumuz özellikle İslami camia içinde en ayırıcı vasfımız olarak görülür. Grup Yürüyüş’ün “yürüyüş” adını almasındaki hikmeti de burada aramak gerek. Bizler Müslümanlar olarak verdiğimiz mücadelenin müziğini yapmaya çalışıyoruz. Siyasal, kültürel, sosyal gündemimizi müziğimize taşıma gayreti içindeyiz. Henüz yeterli düzeyde bir birikim ortaya koyamadık ancak niyet ve çabamızın bu olduğunu ifade edebiliriz. 

‘Muhafazakâr sanat / sanatçı olur mu?’ tartışması haftalarca sürdü. Siz muhafazakâr sanat hakkında neler söyleyeceksiniz? Sizce sanat nedir?

Bir sanatçı kendisini muhafazakâr olarak ya da dindar, ateist, sosyalist, İslamcı, Kemalist vs. tanımlayabilir. Sanatçı kimliksiz, ideolojisiz değildir. Ortaya koyduğu sanat da ideolojik duruşundan neşet edebilir. Sanatla ilgili benzer tartışmaların tarihi de çok eskidir. “Sanat toplum için mi sanat için midir” tartışmalarından özgün ve bağımsızlık iddiasına rağmen şimdiye kadar hep devletin sunduğu imkânlardan nemalanan sol ve Kemalist sanat dünyasının tiyatronun özelleştirilmesiyle ilgili gündemine kadar herkes bu tartışmalara durduğu yerden bakar.

Mamafih “muhafazakâr sanat”ın olup olmadığı meselesinden önce bu tartışmaların oturduğu bağlama bakmak lazım. Birçok olayda olduğu gibi bu konuyu da sol ve Kemalist kesim dindarların merkezde olduğu bir iktidar yapısına muhalefetin araçlarından biri olarak değerlendirmek istiyor. Dolayısıyla meseleyi tartışmadan evvel bu politik bağlama dikkat çekmek gerekiyor. Ayrıca sol ve Kemalist unsurların bu ülkede medyada, kültür-sanat ve edebiyatta cüsselerinin üzerinde bir hegemonya oluşturduklarını görmek gerekiyor. Bu hegemonyanın korunması ya da zayıflamaması için alabildiğine mütehakkim bir tavır içerisindeler ki, bu da gerçekten rahatsızlık verici.

Biz sanata yaşanan an’a tanıklık ve İslami mücadelenin estetiği anlamı yüklüyoruz. “Rabbinin yoluna güzellikle çağır” emr-i ilahisiyle irtibatlı olduğunu düşündüğümüz bu anlamla birlikte kınanan şairlerden olmamak için haksızlık ve zulüm karşısında susmamayı öğütleyen ayeti sanatın ölçüsü olarak görüyoruz. Bu durumda sanat estetik ile şahitlik ve direniş sacayağı üzerine üretilen bir değerdir bizce. Bir başkasının gözünde salt haz ile ilişkilendirilen kavramın bizde böyle bir anlama denk düşmesini Kitab-ı Kerim’in söz konusu inşa edici ifadeleriyle açıklayabiliriz.

Eserlerinizi Arapça, Türkçe, Kürtçe olarak seslendiriyorsunuz. Bu kültürel çeşitliliğin Grup Yürüyüş’e kazandırdığı artılar nelerdir?

Diller Allah’ın ayetidir. Zikrettiğiniz dillerin yanı sıra çok daha farklı dillerde de şarkılar söylemek isterdik. Sonuçta bir duyguyu ya da mesajı en iyi hangi dilde ifade edebiliyorsak o dilde söylemeyi tercih ediyoruz. Ağırlıkla Türkçe söylüyoruz. Ancak Kürt sorunundan neşet eden bir duyguyu tabi ki en güzel Kürtçe anlatabilirsiniz. Çünkü o duygunun anadili odur. Filistin ve Ortadoğu teması da albümlerimizde önemli bir yer tutar ve doğaldır ki bu temayı en iyi Arapça ile ortaya koyabilirsiniz.

“Tek dil” safsatasına hapsolmayışımızın en önemli kazanımını konserlerde görüyoruz. Bir kere muhataplarımız sadece Türkçe konuşanlar değil. Doğal olarak farklı dillerde şarkılar söylememiz dinleyicilerimizle daha sağlıklı bir ilişki kurmamıza ve salonun tümünü kuşatmamıza yol açıyor. Bundan önemlisi ırkçılığa karşı kardeşlik mesajı vermenin araç ve imkânlarını üretmeyi İslami şahsiyet olmakla direkt irtibatlı olarak görüyoruz.

Dinleyicilerinizin beğenisine sunacağınız yeni bir albüm çalışmanız var mı?

Bizleri severek dinleyen kardeşlerimizin şu an için bizden bir albüm beklediklerini çeşitli şehirlerde gittiğimiz konserlerden biliyoruz. İnşallah bu talebi kısa bir sürede karşılamayı hedefliyoruz. Yaşadığımız süreçle paralel olarak Ortadoğu temalı ezgi-marşların ağırlığını hissettireceği yeni bir albüm için çalışmalara başladığımızı paylaşmak isterim.

Önümüzdeki günlerde programınız var mı? Takipçileriniz Grup Yürüyüş ile nerede buluşabilecek?

Şu aralar özellikle Suriye İntifadasıyla ilgili etkinliklere katılıyoruz. Bunun haricinde yakın dönemde 1 Temmuz Pazar günü İstanbul Başakşehir’de yetimlerle alakalı bir programda inşallah bir konserimiz olacak. Ayrıca dinleyicilerimiz etkinliklerimizle ilgili duyuru, haber, görsel ve videolara www.facebook.com/grupyuruyus adresinden ulaşabilirler. Bir süredir atıl halde duran web sitemiz www.grupyuruyus.org da inşallah yeni albüm sürecinde yeniden düzenli bir şekilde güncellenmeye başlanacak.

TimeTürk