Bin tane Can Gox olmasın bin tane Can olsun

Sanatçılar
Abdullah Güner’in röportajı Gündüzleri Can Göksun geceleri Can Gox. Akşamları Clark Kent gibi giyinip müzik yapmaya gidiyor sabah da iş yerine gidip çalışmaya devam ediyor. Gecelerin süper kahra...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

Gündüzleri Can Göksun geceleri Can Gox. Akşamları Clark Kent gibi giyinip müzik yapmaya gidiyor sabah da iş yerine gidip çalışmaya devam ediyor. Gecelerin süper kahramanı Can Gox profesyonel iş hayatını bırakıp artık sadece müzisyen olarak hayatına devam ediyor.

36 yaşında kariyerini bırakıp, cesaretini toplayarak “ben müzik yapacağım” diyen Can Gox, Kaybedenler Kulübü filmi müziği ve Kuzey Güney dizisinde yer alan “Haydar Haydar” türküsüyle yakalamış olduğu rüzgarı ilk albümü "Yalnızım Ben"le taçlandırdı.

Can Gox’la müzisyen olmaya karar verme sürecini ve yeni albümü “Yalnızım Ben”i konuştuk.


MÜZİSYEN OLMAYA KARAR VERİRKEN ‘İÇ SESİMİ’ DİNLEDİM

36 yaşında ilk albümünüzü çıkarttınız. Ne oldu da bu yaşta müzisyen olmaya karar verdiniz?

36 yaşından sonra müziğe karar vermek diye bir şey yok! Benim hayatımda hep müzik vardı. Ve bir iş hayatımda vardı zaten. 12 sene boyunca hep çalıştım.

Ondan önce Bilgi Üniversitesi’nde caz eğitimi aldım. 3. sınıfta onu da bıraktım. Daha sonra Kaybedenler Kulübü filmi ve Kuzey Güney dizisinde "Haydar Haydar" türküsünün gösterilmesi ve bunun yaratmış olduğu rüzgar hayatımdaki dengeyi biraz değiştirdi. Benim hayatımda bir denge vardı geceleri müzik yapıyordum ve gündüz yine kariyerime devam ediyordum. Bir holdingde müdürlük görevine kadar da yükselmiştim. Ama bu bahsetmiş olduğum rüzgar benim dengelerimi biraz şaşırttı. Tabi sanatçı ruhlu olduğumuz için de –sanattan anladığımız için diyeyim- biraz da müzikle ilgilendiğimiz için, içimde de o olduğu için iç sesimi dinledim. İç sesim, “Can dedi yap, bir daha dene şunu!” sonra bir deli cesareti geldi…

36 YAŞINDA KARİYERİ BIRAKIP ‘BEN MÜZİK YAPACAĞIM’ DEMEK BÜYÜK CESARET İSTİYOR

Müzisyen olarak hayatınıza devam etmeyi düşünürken bu kararınızı destekleyenler oldu mu?

Çalıştığım şirketim bile destek oldu müzik yapmama. Can dediler, yeteneğin var, biz bunun buraya geleceğini zaten hissetmiştik. Zaten filmde ve dizide şarkılar da dönmeye başladı… Tabii insanın içinde de ukte kalmış o kadar çok şey var ki!.. Şirkete gittiğimde bana “Can, yapmak istiyorsan yap, biz seni yine teşekkür belgesiyle göndeririz. Teşekkür ederiz. Her zaman kapımız açık” diyorlar. Gerçekten 12 sene bir yerde çalışmak bir aile gibi olmayı gerektiriyor. Ben de bu teklifle gittiğimde onlara hiç kırmadılar beni, sağ olsunlar destek oldular. Ayrıldım işten. Ama cesaret gerektiriyor. 36 yaşında bir adamın kariyerini bırakıp cesaretini toplayarak artık ben müzik yapacağım demesi gerçekten büyük cesaret istiyor. Çünkü yaptığım işte önüm açıktı. Şimdi sadece şarkıcıyım.

İş hayatından müzisyen olmaya geçiş süreciniz sancılı oldu mu?

Hiç sancılı olmadı. İç sesimi dinledim. Dedim ki, ‘Can bu işi yap’. İçimde bir his vardı ve bir gün sürdü. Ondan sonra da genel müdürüme telefon açtım, asistanından randevü istedim. O da ‘ertesi gün olsun’ dedi. ‘Tamam’ dedim. Ertesi gün oldu, gittim, konuştum. Dedim ki böyle böyle bir düşüncem var. Genel müdürüm de tamam dedi, biz de zaten böyle düşünüyorduk. Ondan desteği alınca da herkesle vedalaştık sonra.


TÜRKİYE’NİN HAZİNESİNİ BİRAZ GEÇ KAVRADIM

Can Gox gerçek adınız mı?

Can Göksun gerçek adım. Can Gox, Can Göksun’un kısaltılmış hali… (Gülüyoruz) Can Gox’u süper kahraman olarak yarattık. Gece müzik yapıyor, gündüz çalışıyor. Gündüz çalışan Can Göksun akşam eve gidiyor üzerini değiştiriyor ve Clark Kent gibi giyinip Gox olarak müzik yapmaya gidiyor. Sonra sabah 4-5’e doğru eve geliyor. Tabi gerçekten zorlandım bunları yaparken ama severek yaptığım için yorulmuyordum. Yorgunluğum sadece Pazar günleri o koltuktan o koltuğa kendimi atmakla geçiyordu. Ama şimdi sadece Gox kaldı.

Müziğe olan ilginiz ailenizde mi yoksa arkadaş çevrenizde mi oluştu? Yoksa bu kendi kendinize keşfettiğiniz şahsi bir ilgi miydi?

Bu Allah’ın bana verdiği bir hediye. Sonuçta bu ses bu gönül O’nun. Bizi daha çok seviyor demeyecem çünkü hepimizi seviyor ama galiba biraz daha bir şey yapmış bize, biraz daha üflemiş… (Gülüyoruz)

İlgim nasıl oldu? Bir gitarı elime aldığımda hiç kimse bana gitar çalmayı göstermedi. Kendim uğraştım uğraştım öğrendim. Sonra da okulda gitar kursları açıldı, gitar kursuna girdim. Öyle devam ettim. Şarkıcı olma gibi bir amacım yoktu. Zaten buluğ çağında olduğumuzdan sesim bir gün ince bir gün kalındı. Lise 2’ye doğru sesim oturmaya başlamıştı.

Evimizde babam akordeon çalıyordu. Çok keyifli olduğu zamanlarda makamında Türk Sanat Müziği söyleyebilen ve çok da güzel sese sahip bir adamdı. Ama ondan mı öğrendiniz akordeon çalmayı derseniz hayır, öğrenmedim. Akordeon çalmayı öğrenemedim ama hala akordeonla uğraşırım arada sırada. Müzikle ilgili de aslında biraz geç kalmışlığım var. Türkiye’nin hazinesini biraz geç kavradım.

BENCE HER ŞEY SOKAKTAN GELİYOR

Sokaklarda müzik yaptığınızı söylemiştiniz. Peki sokak müzisyeni olma ile sahne müzisyeni olma arasındaki farklar nelerdir?

Bence her şey sokaktan geliyor. Bana göre sokak çok önemli bir kavram. Çünkü hayat orada, yaşam orada, kavga orada, eylem orada… Her şeyini sokakta yaşıyorsun. Toplumsal hareketlerin hepsi sokaktan çıkmıştır. İdeolojik olarak düşündüğünüzde de sokağın böyle bir önemi var. Kırsaldan gelen adam otele girip eylem yapmıyor. Sokağa geliyor ve orada sesini duyuruyor. Bizde arkadaşlarımızla ilk başta sokakta yapmaya başladık müziği ki, insanlarla birebir iletişimde olalım diye. Ne yapalım imkanımız yoktu. İki tane gitaristtik, bir grup kurup bir bara da gidemiyorsun, ne yapacaksın!..

Nerelerde çalıyordunuz?

İstiklal’de. Tabii İstiklal’in İstiklal olduğu zamanlardı. O zamanlar çok daha farklıydı. Şimdi kentsel dönüşüm sonrasında çok çabuk şekil değiştiriyor Beyoğlu da. Ben gözlerime inanamıyorum. İstiklal Caddesi’nin ortasında bir alışveriş merkezinin olacağına inanamazdım. Ben düşünürdüm ki Taksim hep böyle kalacak. 200-300 yıllık binalar, kendi halinde eğlenen insanlar… Eskiden herkes selamlaşırdı burada, mahalle gibiydi İstiklal.



TARİHİ ÖLDÜRMEK GEÇMİŞİNE KÜFRETMEKTİR


En son geçtiğimiz hafta İstanbul’un tarihi mekanlarından biri olan Emek Sineması’nın kapatılmasıyla ilgili de eylemler vardı Taksim’de. Daha önce Beyoğlu ve Alkazar sinema salonları kapanmıştı. Şimdi sıra Emek Sineması’nda… Beyoğlu’ndaki bu değişimi nasıl görüyorsunuz?

Bir ülkenin sineması kapatılıyorsa sesi kesiliyordur. Çünkü sinema sestir. Bizim derdimiz bir tane salonun kapatılıp onun üzerine bir şeyler yapılması değil ki! Binlerce salon var. Ama orada bir yaşanmışlık var… Oranın bir tarihi hediyesi var. Bir tarihi var, tarihi öldürmeyin diyoruz. Yaşanmışlığı öldürmeyin diyoruz. Lütfen mümkünse bunun önüne geçin diyoruz. Bu kavgayı rant için yapmayın. “Emek Sineması’nı alacağız, üst kata taşıyacağız” diyorlar. Yapmayın bunu. Üst katına gidip alışveriş merkezi yapın alt katında kalsın sinema. Tarihini öldürmek geçmişine küfretmektir.

TÜRKÜ DİNLEMİYORUM DİYEN BİR TÜRK İMKANSIZ

Caz ve bluesa olan ilginizle türkülere yöneldiniz. Türkülerin size hissettirdikleri nelerdir? Bir de ‘Türkiye’nin hazinesini biraz geç kavradım’ demiştiniz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Blues türkü zaten. Halktan çıkan bir müzik. Benim sıcaklığım o yüzdendi, benim gönlümün ona yakın olması o yüzdendi… Benim sesimin o müziğe yakın olması da o yüzdendir. Ben Amerikan türküsüyle Türk türküsü arasında sadece sosyal farklar görüyorum. Yaşantı ve coğrafya olarak… Sosyo-ekonomik şartlar arasında bir fark olarak görüyorum. Ama duygu olarak bana çok yakın geliyorlar. Gözümü kapattığımda aynı şeyi hissedebiliyorum. Ama tabi gende de, serde de var türkü… Sonuçta türkü dinlemiyorum diyen bir Türk imkansız. Bu coğrafyada oturacaksın bu coğrafyada yaşayacaksın, toplu taşımayı kullanacaksın, minibüse, taksiye bineceksin ve türkü sevmiyorum diyeceksin. Sürekli dinliyorsun sen farkında değilsin. 33-34 yaşlarına doğru hissetmeye başladım ben bunu. Dedim ki artık sen bir bak bakalım İngilizcede seni seviyorum kelimesi “I love you”dur, Türkçede seni seviyorum kelimesi “seni seviyorum". Hangisi seni mutlu ediyor? “I love you” deyince bir ayağım boşta kalıyor benim. “Seni seviyorum” dediğin zaman tam olarak ana dilimde ne demek istediğimi anlatabiliyorum. Tamam müziklerin ikisi de türkü. Fakat ben ne yaptım kendi toprağıma döndüm. Bir de baktım bizim hazinemiz çok büyük.

BU TOPRAKLAR ÇOK BÜYÜK BİR MEDENİYET TAŞIYOR VE BİZE HEDİYELER VERİYOR

Kendi toprağınızdaki o hazinede kimleri buldunuz?

Burada sesten bahsediyorum, hissiyattan bahsediyorum… Kimler yok ki!.. Kani Karaca, Kazancı Bedih, Aşık Veysel, son zamanlarda dinleyip sevdiğim Ahmet Arslan, Neşet Ertaş ve babası Muharrem Ertaş… Çok büyük müzisyenler var. Çok büyük sanatçılar, ozanlar bunlar. Ama neden? Toprak çok verimli. Bu topraklar çok büyük bir medeniyeti taşıyor ve bize hediyeler veriyor. Bir avuç toprakta binlerce sene süren yaşanmışlık var. Bunun farkına varınca o toprağı kokladığın zaman zaten bitiyorsun. O kokuyu aldığın zaman da zaten türkülerin içinde, müziğin içinde yok olup gidiyorsun. Sadece türkü de demeyeyim. Bu müziğin içinde, bu yaşanmışlığın içinde yok olup gidiyorsun. İşte yakınlaşmam bu yüzden oldu. Taksim’de ya da Kadıköy’de bir yerde dolaşırken bin kişi geçiyor karşımdan bin tane ayrı rüzgar vuruyor yüzüme. İşte bu coğrafya bu topraklar bunu kapsıyor. Ve dünyanın çok az bir yerinde 200 km farkla müzik değişir. Karadeniz’e git başka müzik vardır Anadolu’ya in başka müzik vardır. Arada 300 km var. Dünyanın hiçbir yerinde arada 300 km varken müzik tamamıyla değişmez. Onun bir versiyonu vardır yani genel olarak bir müziği vardır. Bu coğrafya böyle bir yelpaze içerisindeyken bende yerimde duramıyorum gece gündüz müzik araştırıyorum.
 
Neler yapmayı planlıyorsunuz?

Hissettiğim bütün şarkıları deneyeceğim bundan sonra. Kendi bestelerimde de zaten o farkına varmadığım, bulamadığım, araştırdığım müzikleri yine bu “Haydar Haydar” türküsünde yaptığımız gibi yapmaya çalışacağım. “Haydar Haydar”ın alt yapısı batıdır aslında, üstü bluescu bir adamın söyleyişi ile türkünün bir sentezi gibi. Orada bağlama duyamazsınız, tamamen batı enstrümanlarıyla “Haydar Haydar” türküsüdür o.

Bundan sonra da değişik çalışmalarım olacak. Tıpkı burada yaptığım gibi çağın araçlarıyla ama orijinalini bozmadan en iyisini yapmaya çalışacağım. Burada benim için iki şey önemli: En iyisini yapmaya çalışalım. İki, gerçekliğini bozma. Ne yapıyorsan yap gerçeklikten uzaklaşma. Önemli olan bu! Ona buna nefsine yenik düşme. Ve sana önerilenleri sadece dinle ve mümkünse süzerek kendine uyanını seç. Ve hocalarına –el aldığın kişilere- sahip çık. Onları da hiçbir zaman üzme yaptığın şeyle.

BİN TANE CAN GOX OLSUN İSTEMEM AMA BİNLERCE CAN OLSUN İSTERİM

Bu anlamda müzikte bir geleneğin devamı olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Bir geleneğin devamı olduğumu düşünmüyorum. Herkesin tek tek değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kişiler tek tek değerlendirilmeli. Ben gelenek olarak bin tane Can Gox olsun istemem. Ama binlerce Can olsun isterim. Ne olur bir ekol yaratmış olursun onun peşinden yürürsün. Ben rock müzisyeniyim dersin rock çalarsın. Lütfen herkes özgün olarak bir şeyler yapsın ki özgürlük ortaya çıksın. Özgürlük ne demek? Herkesin ayrı ayrı düşündüğü ve inandığı şeyi herkesle paylaşması. Türkiye’de suskun bir topluluk var. Herkes çok suskun, sesini duyuran yok. Onun için ben konserlerimde sağ ya da sol yumruğunun hava da olması önemli değil “sesini çıkart” diyorum. Herkesin ayrı ayrı sesler çıkartması gerekiyor ki o zaman özgürlüğün nerede olduğunu anlayabileceğiz. Herkes çok susuyor ve dişini sıkıyor.

Türkiye’de neden suskunluk olduğunu düşünüyorsunuz?

Türkiye tuhaf şeyler yaşadı zamanında. Kaç tane darbe yaşadık, kaç tane olay yaşadık… Hala onu üzerimizden atamadık, susuyoruz. Sadece eylem olarak 1 Mayıs’ta yapılan eylemleri görüyoruz. Bir de çok önemli bir şey olursa o gün toplanan insanları görüyoruz. Şimdi sinema için bir toplanma oluyor. Fakat dikkat edin insanlar kendi özgürlüğünü söylemiyor. Hep bir vesileyle söylüyorlar. Hep bir şeyler alınmaya başlanınca birileri ayağa kalkıyor. Herkesin kendi özgürlüğüyle ilgili “Bak bizim de düşüncemiz bu arkadaş, 90 kişiyiz” deyip iznini alıp söylemesi gerekiyor. Hiç kimse fikrini söylemediği için, sustuğu için bu kadar gergin bir topluluk var şu anda. Herkesin 10 yıl içerisinde açılacağını ve gerçek taleplerini söylemeye başlayacağını düşünüyorum. Söyledikleri zaman da gerçekten özgürlüğün ortaya çıktığını göreceğiz. Çünkü sınırlar çizilmiş olacak. “Bak burası burada, burası da burada ona göre davranın” gibi…


BARIŞ YOLUNDAKİ HER ŞEYE VARIM

Türkiye’deki barış sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşe yarayacaksa barış yolundaki her şeye varım. Ama gerçek barış yolundaki atılacak her şeye… Bunun arkasından bir pislik çıkarsa çıkar çatışması çıkarsa… Kapılar ardında ne konuşulduğunu bilmiyoruz. Akil adamların maaşı 45 bin TL olduğu söyleniyor. Böyle şeyler duyunca insanın midesi bulanıyor. Gönülden yapıldığını görmüyorum bazen.

Tekrar müziğe dönersek… Profesyonel anlamda müziğin içine girdiniz. Müzikle ilgili en başta hangi sorunlar dikkatinizi çekti?

Bu teknolojinin gelişimiyle beraber bazı şeyler değişti. Biz eskiden barlarda haftada bir gün program yapardık. Albümü çıkan kişilerin de programı olurdu. Ama şimdi her şey teknolojiyle günlük farklı farklı etkinliklere dönüşmeye başladı. Bu da yeni trend. Problemin bu olduğuna inanıyorum. Çünkü tarzı olan bir mekan kalmadı. Eskiden Kemancı’ya gittiğinizde rock müzik dinlerdiniz. Bebek’e  gittiğinizde rakı balık yapardınız. Şimdi Bebek’e gittiğimde DJ görüyorum ben… Akşam insanlar dans ediyor ertesi gün orayı rakı balık sofrasına çeviriyor. Böyle tarzsız ve ne olduğu belli olmayan mekanlara dönüştü.

Bunun dışında Türkiye’de müzisyenin problemi hep aynı, ne sosyal güvencesi var ne de sendikası… Yurtdışında bu işler böyle değil ama. Onun bir sendikası var ve vergisini ödüyor, onun karşılığında da sosyal güvencesini alıyor.

Anadolu’da konser vermeyi düşünüyor musunuz?

Elbette. Biz büyük şehirlerde konser verecek durumdayız ama esas önemli olan bize ulaşamayanların ayağına gitmek. Biz onlara gideriz onlar çağırsınlar. Biz elimizden geleni yapacağız. Küçük yerler kendi aralarında organize olabilirlerse biz onlara mutlaka gelebileceğimizi söylüyoruz. Özellikle Anadolu’da okuyan öğrencilere bunu söylüyorum. Orada yapacakları sosyal etkinlikler neredeyse yok denecek kadar az. O yüzden gidelim paylaşalım diyorum.


HERKESİN YALNIZLIĞINA VESİLE OLMAYA ÇALIŞTIM

Albümünüzün adı neden “Yalnızım Ben” koydunuz?

Anadolu’da okuyan öğrencilere bakalım. 18 yaşında evini terk etmiş okumak için. Yalnız bu adam, yalnızlık değişmez. Mesela bir arkadaşım vardı. Moda’da bir yerde kahve içiyoruz muhabbet ediyoruz. "Biliyorsun dedi terfi aldım, genel müdür oldum." Hayırlı olsun, dedim. Sonra devam etti:"Moda’ya taşınmıştık geçen yıl, taşındığımız o evi de aldım." Aaa dedim ne güzel! "İki kızım var çok seviyorum" dedi. Eee dedim süper! "Eşim de biliyorsun çok güzel kadın, onu da çok seviyorum." Ne güzel işte dedim. Allah mutlu mesut etsin!.. "Valla ölmem mi lazım, ne yapıyım Can?" dedi. Yani bu arkadaşımın Moda’da evi var, iki tane kızı var, hayatı boyunca yetecek kadar parası var, arabası var, ama adam yalnız… “Şimdi ne yapmam lazım?” dedi.

Bu açıdan bakarsan iş için sabah evinden 5’te çıkıp akşam 9’da evine dönen var. Eşiyle 15 dk. görüşüp uyuyan ve ertesi gün tekrar işine giden insanlar da var. Sadece Pazar günleri uyumak için belki evde sosyal birliktelik oluşturuyorlar. Bu adam yalnız değil mi? Yalnız. O kadar çok yalnızlık var ki!.. Binlerce yalnızlık var. Ben de herkesin yalnızlığına vesile olmaya, anlatmaya çalıştım.

“Yalnızım Ben” şarkısında biraz iki kişi arasındaki yalnızlığı anlatmaya çalıştım. Uğraşmış, didinmiş, ayakta tutmaya çalışmış bir adam… ama sonuçta yapamamış fakat sevgisinde ve umudunda bir azalma olmamış bir adamın serzenişiydi. “Kimi sevsem kırmışım” diyor. Aslında farkına varmadan da bir şeyler yapmış sonradan farkına varıp kendiyle karşılaştığı zaman da “Ha yalnızım ben” diyor.

Konserleriniz oluyor mu? Önümüzdeki günlerde nerelerde konserleriniz olacak?

9 Mayıs Ankara Hayal Kahvesi, 17 Mayıs Bursa Hayal Kahvesi’nde konserimiz olacak. Bunun dışındaki yol planımızda Denizli, İzmir, Adana var. Gaziantep’ten çok istek geliyor. Trabzon’a gitmeyi düşünüyoruz. Festivaller yaklaşıyor, görüşmelerimiz devam ediyor. Ulaşamayan arkadaşlar lütfen bize ulaşmaya çalışsınlar. Facebook ve Twitter hesaplarından bize ulaşabilirler. Ben onları gerekli yerlere yönlendirebilirim. Herkes bana ulaşsın.

İletişim:

https://twitter.com/cangox

https://www.facebook.com/can.gox

Gerçek Yapım: www.gercekyapim.com