Türkiye’nin dini temsili meselesi

Yazarlar
Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesindeki yazısı… ‘İran’ın, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de mezhepçi yaklaşımlarını doğru bulmuyoruz. İranlılara hep şunu söylemişim...
EMOJİLE

Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesindeki yazısı…

‘İran’ın, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de mezhepçi yaklaşımlarını doğru bulmuyoruz. İranlılara hep şunu söylemişimdir: “Ne Sünni ne de Şii. İslami, İslami. Olaya böyle bakmak lazım. Biz, mezhepçi bir yaklaşım içinde olmadık.”

Bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan gezisi dönüşünde gazetecilere söylüyor.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca ile İran’a yaptığımız gezi sırasında da, Görmez Hoca‘nın İran’ın uluslar arası camiada çalışan dini örgüt temsilcilerine bu yönde hatırlatmalarda bulunduğunu biliyorum. Mesela şöyle bir hatırlatma:

“Endonezya’lı Bakan bize ‘Bizde düne kadar şiicilik seleficilik gibi hareketler yoktu. Gençlerimiz İran’a Suudi Arabistan’a gidip döndüler, şiicilik seleficilik tartışmaları başladı ve bizim insanımız bu kavgayı anlamıyor.’ dedi. Mazeya’da bu gergin tartışmalar sebebiyle şiilik yasaklandı. Balkanlar’da, Afrika’da İslam’ı yeni tanıyan gençler, öncelikle bu mezhep gerilimlerine tanık oluyorlar. Bunlar iyi gelişmeler değil.”

İran’da devletin din ile içiçeliği çok bariz. Devletin başında “Dini lider” var, onu da denetleyen Hubregan Meclisi yine din ağırlıklı bir meclis, bu meclis ayrıca normal milletvekillerinden oluşan Meclis’in kararlarını da denetliyor. Toplum da yoğun bir dini aidiyetle din adamlarıyla irtibatlı.

Şunu söyleyebilirim: Ziyaret ettiğimiz ve özellikle ikisinin Hameney‘in yerine geçebileceği tahmin edilen, “Merce-i Taklid” konumundaki “Ayetullah”ların her biri, neredeyse bizim Diyanet İşleri Başkanlığından daha cesim mekanlarda hizmet veriyorlar. Kendilerine İran’ın içinden dışından (mesela Irak’tan, Yemen’den, Bahreyn’den, belki Türkiye’den) binlerce insan bağlı ve “Humus – Beşte bir” ödüyorlar. Bununla dünyanın her yerinden öğrenci okutuyor, onları yetiştirip, birer “Dai- Davetçi” halinde dünyanın farklı yerlerine gönderiyorlar.

Benzeri bir durumun Suudi’ler için de varit olduğu biliniyor.

Bu bilgileri, Türkiye’nin durumunu tahlil etmek için de görmeye ihtiyaç var. İran’daki temasları izlerken doğrusu bunları düşünmeden edemedim. Biz laik bir ülkeyiz ve Diyanet bu yapı içinde çok “sınırlı sorumlu” bir konuma sahip. Emin olun bu sınırlı sorumlu yapı içinde İran’da dini meseleleri her biri bir Diyanet cesametindeki şahsiyetlerle gerçek boyutlarıyla konuşma imkanı yok.

Ancak fiilen gerçekleşen bir şey var:

İran Türkiye’yi ağırlıklı bir “İslam ülkesi” olarak görüyor. Bu tanımlama, bana göre devletten o Ayetullahlar dünyasına kadar her yerde var. O, Türkiye’den gelen ve “Laik bir ülkenin Diyanet İşleri Başkanı” olan kişiliğe, resmi hüviyetini çok aşan bir itibar gösterilmesini sağlıyor. Bundan hiç şüphesiz Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca‘nın bu görevde bugüne kadar sergilediği kişiliğin de etkisi bulunuyor.

Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın yazının başında sunduğum sözleri de, “laik devlet” muhtevasından öte, Türkiye’nin bir “İslam ülkesi” olarak özgün bir tavrı sahiplendiğini ortaya koyuyor ki, bu, Mehmet Görmez Hoca‘nın ordaki temsiliyetine bihakkın yansıyor.

Aslında dünyanın neresinden bakılırsa bakılsın, neredeyse bütün gündemlerin odaklaştığı bir coğrafya olan İslam coğrafyasında, İslam tanımlamalarının hayati önem kazandığı bir zamanda, bu coğrafyanın en kadim devletlerinden biri olan Türkiye’nin İslam’la alakasının hayati önem arzetmemesi mümkün değildir.

yazının devamını okumak için…