Türk aydını… İçimizden biri ama…

Yazarlar
Haşmet Babaoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı… Çok sık yazıyorum… Okumuş yazmış, kendini aydın yerine koymuş Türklerin kıyısından köşesinden de olsa, “solcu” olmaya çalı...
EMOJİLE

Haşmet Babaoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı…

Çok sık yazıyorum…

Okumuş yazmış, kendini aydın yerine koymuş Türklerin kıyısından köşesinden de olsa, “solcu” olmaya çalışmaları ilginçtir.

Komünistlerden ürkerler, sosyal demokrasiye tam olarak akıl erdiremezler, eşitlik fikrine hayatta inanmazlar ama sorarsan, yine de solcudurlar.

Pek elitist, girdiği her ortamda halktan insanları itinayla aşağılayan, oligarşik sermayeye hayranlık besleyen bir profesör mesela…

Manasız bir böbürlenmeyle solcu olduğunu iddia eder de, kala kalırsınız.

***

Neden peki?
Çünkü hem seküler hayat tarzlarının hem de kafa konforlarının (ailede ve okulda öğrendikleri gibi dünyaya bakmanın) güvenli limanını solda bulurlar.

Bu muğlak solculuğun yanına milli (ve dini) derinlikten yoksunluk özelliğini de katmak gerek.

Din yüktür onlar için.

Geleneksel kültürü ya egzotik bir süs ya da “aşağı sınıflara özgü bir tutku” olarak görürler.

***

Geçen gün romanlarıyla da tanınan bir psikiyatristimizin öfkeyle ilgili satırlarını okuyordum. (İsmini yazmayayım. Çünkü isim dikkatimizi kişiselliğe odaklıyor oysa toplumsal bir olgudan söz ediyoruz.)

Baktım, yazar öfke duygusu üzerine birtakım özlü sözlere yer veriyor.

Tabii Francis Bacon’dan bir söz var, Henri Michaux’dan bir söz var. Sofokles’ten, Nietzsche’den sözler var. Elbette İncil’den de bir söz var.

Fakat insan böyle bir listeye öfkeye dair ayetlerin veya bir Hz. Ömer rivayetinin eklenmesini bekliyor.

Sokaktan birini çevirip sorsak, hiç değilse, Mevlana’dan, Hacı Bektaş-ı Veli’den öfke üzerine bir öğüt hatırlar. Bunda var mı? Yok!

***

Basit bir örnek değil mi? Ama alabildiğine samimi bir özelliği de var.

yazının devamını okumak için…