Suriye’de cihadsız mücahidler?

Yazarlar
Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısı… Son dönemin Türk Dış Politikasındaki en kayda değer hamlenin Yemen’deki gelişmelere karşı Suud öncülüğündeki koalisyona yüksek sesle Ank...
EMOJİLE

Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Son dönemin Türk Dış Politikasındaki en kayda değer hamlenin Yemen’deki gelişmelere karşı Suud öncülüğündeki koalisyona yüksek sesle Ankara’nın destek vermesi olduğu söylenebilir. Özellikle Suriye krizinin kangrene dönüşmesi üzerine bölgedeki baş aktörleri hedef alan ya da taraf olan açıklamalardan kaçınan Türkiye’nin açıktan Suud cephesinde yer alması şaşırtıcıydı. Üstelik Ankara sadece Suud’a destek vermekle kalmamış, İran’ı isim vererek açıktan uyaran, diplomatik teamüllerde sık rastlanmayan bir dille de suçlamıştı.
Türkiye ve İran arasındaki bölgesel rekabetinin bu tür gerginliklere yol açması beklenebilirdi. Ne var ki asıl şaşırtıcı olan, İran’a yönelik bu açıklamaların ardından Cumhurbaşkanı’nın Tahran’a resmi düzeyde bir ziyaret yapacak olmasıydı. Daha önce planlanan ziyaret iptal edilmediği gibi Tahran da çok sıcak bir ev sahipliği gösterdi. En azından resmi tören ve açıklamalarda Erdoğan’ın sözlerini hatırlatan, ima eden bir görüntü çıkmadı.

Yemen’deki İran destekli Husi isyanına karşı Suud eksenli daha doğrusu Amerika’nın cesaretlendirdiği koalisyona açık destek vermesinin İran tarafından görmezden gelinmesi, hiç bir şey olmamış gibi gündemdeki konuların görüşülerek görünüşte tatlıya bağlanması bölgesel ilişkileri takip edenler için de hayli şaşırtıcıydı.

Bu durumda iki soru ortaya çıkıyor. Birincisi; Türkiye bu kadar uzak mesafede yürütülen bir askeri operasyona ne şekilde katkıda bulunacaktı? Suud ve Sudan uçaklarının yanında Yemen’i mi bombalayacaktı? İkinci soru ise; İran Türkiye’nin bu hamlesini neden sineye çekmişti?
Bu iki sorunun cevabını Yemen’de aramak yerine Suriye’deki son gelişmelerde aramanın daha isabetli olduğunu düşünüyorum. Geleneksel İran Dış Politikası tek taraflı oynamadığı gibi asıl savaşı sürekli korumak istediği alanın dışında sürdürerek stratejik hamle yapmayı önceler. Tıpkı 11 Eylül’den beri üzerindeki baskıyı Lübnan’da ve Irak’ta karşı hamle ve gerekirse Amerika’yla işbirliği yaparak pozisyonunu korumak istemesi gibi.

Bu bağlamda İran’ın tam da nükleer pazarlıkların sonuçlanma aşamasında Yemen’de dengeleri etkileyecek hamle yapması, buna karşılık Suud, Türkiye ve Katar’ın desteklediği Suriye muhalefetinin ülkede gözle görülür kazanımlar elde etmesinin göz ardı edilecek türden gelişmeler olmadığı açıktı.

Devletle oyunun vekalet savaşları marifetiyle yürütüldüğü, zaman zaman sekter zaman zaman etnik mahiyet kazandığı Ortadoğu’daki çatışmaların mahiyetinin ahlaki ve ilkesel kaygılardan çok kurtlar sofrasında pazarlık unsuru olduğunu bir kez daha hatırlatarak muhtemel duruma göz atmaya devam edelim.

Suriye’de Baas güçlerinin savaşma takatinin gittikçe tükenme emareleri sergilediği artık aşikar hale geldi. Buna karşılık muhalefetin topyekün bir başarı kazanmaktan çok uzakta, enerjisinin büyük bir kısmının birbirine karşı kullanılarak tüketilmesinin istendiği bir tablo var karşımızda.

Görünen o ki Suriye’de askeri anlamda yeni Suud eksenli koalisyon ağırlığını hissettireceği bir stratejiyi uygulamaya koyuyor. Türkiye’nin Yemen’deki Husi karşıtı koalisyona aktif desteğinin gerçek karşılığını Suriye’deki askeri operasyon olarak okumak daha isbetli olur. Özellikle cihadcı olmayan “mücahid”lere yardım ederek Batının da desteğini alacağı en azından karşı çıkmayacağı yeni bir denge kurma girişimi bu. Böylelikle cihadçı karşıtı bir cihat başlatarak ılımlı muhaliflerin muhtemel Suriye pazarlığında belirleyici olacağı bir denge arayışı. El Kaide’yi yahut İŞİD’i gösterip ılımlı hatta mümkünse seküler muhalefete razı etme planı kimi çevrelrin başından beri kurguladığı bir senaryo.

İran’la Lozan’da gerçekleşen nükleer müzakereler onaylanır, Tahran Batı ilişkileri yeni bir sayfa açılacaksa bunun bedellerinden biri de büyük ihtimalle Suriye’deki iç savaşın akıbeti olacaktır. Bu durum İran’ın henüz tam olarak tartışmaya başlamadığı Lozan Anlaşması’nın resmi gündeminden başka hangi başlıkların pazarlık unsuru olarak masada konulmuş olabileceği sorusunu akla getiriyor. Tıpkı Türkiye’nin modern siyasi tarihinin en heyecan verici tartışmalarından birinin Lozan Anlaşması’nın gizli maddeleri mevzuu olduğu gibi.

yazının devamını okumak için…