Şikayet kültürü içinde debeleniyoruz!

Yazarlar
Fatma Barbarosoğlu Yenişafak gazetesindeki yazısında;sanatçısından siyasetçisine,sıradan insanından düşünce insanımıza kadar sığ bir şikayet kültürü içinde olduğumuzu söylüyor.İşte o yazı…. I- G...
EMOJİLE

Fatma Barbarosoğlu Yenişafak gazetesindeki yazısında;sanatçısından siyasetçisine,sıradan insanından düşünce insanımıza kadar sığ bir şikayet kültürü içinde olduğumuzu söylüyor.İşte o yazı….

I-

Günlük konuşmalarımızda başkalarının eleştiriye ne kadar tahammülsüz olduğu konusunda konuşmayı çok seviyoruz.

Kim o başkaları?
Bizim dışımızdaki HERKES!
Biz kimiz?
Aynı istikamete doğru yürüyenler.
İstikamet neresi?
İşte bütün mesele burada kör düğüm oluyor.
Çünkü yola çıkanlar ile yolda olanların istikameti başka başka yönlere çevrili. Herkes kendi baktığı yeri kıble kabul ediyor.
II-
Yaşlıdan gence, fakirden zengine, asttan üste, kadından erkeğe, hepimizi tek bir paydada toplamak icap etseydi sizin tercihiniz ne olurdu?
Bu satırların yazarının tercihi “şikayet kültürü”.
Şikayet kültürü tek bir kişiyi bile dışarıda bırakmayacak kadar kuşatıcıdır yaşadığımız topraklarda.
Bu coğrafyada yaşayanların tek ortak damarı şikayet kültürüdür.
Yazarlar siyasilerin eleştiri kültürü olmamasından şikayetçi, kadınlar erkeklerin eleştiriye hiç tahammülü olmadığından şikayetçi, ergen anneleri çocuklarına gözünün üzerinde kaşın var bile diyemediklerinden dertli.

Meselenin çözümü için şikayet etmeyi bırakıp eleştirel bir tutum sergilememiz gerekiyor.
Eleştirel bir tavır ortaya koymak için önce kişinin kavrayışının yerinde olması gerekir. Kavrayışını bir mesafe üzerinden objektif bir şekilde dile getirmesi gerekir.

Fakat ne yazık ki en tahsillisinden en ümmisine kadar; eleştiri ile şikayet, küfür ile eleştiri birbirine karıştırılıyor.

Önce şu konuda anlaşalım: Hiç kimse yerli yersiz şikayetlere maruz kalmaktan, yazılı ya da sözlü olarak küfre maruz kalmaktan, aşağılanmaktan, incitilmekten hoşlanmaz.
Diğer taraftan eleştirel iklimin gelişmediği toplumlarda birey ve toplum ilişkisi geçişgenliğini yitirir. Toplumsal hayat için eleştiri kültürü şarttır. İyinin iyisi vardır ve liyakat ehlini seçecek olan eleştirel bakıştır.

Eleştiri mesafe üzerinden inşa edilir. Nefretimizin ya da muhabbetimizin objesi haline gelmiş kişilere karşı eleştirel bir mesafemizin olamayacağını baştan kabul etmek zorundayız.

III-
Daha iyi bir gelecek için eleştiri iklimini inşa etmek, her birimizin hanesinde kayıtlı duran bir borç. Eleştiri iklimi için birinci şart tahammül sınırlarımızı geniş tutmak.
Diyorsunuz ki biz zaten millet olarak çok tahammüllüyüz. Fiziki şartlar konusunda hemfikirim sizinle. Evet tahammüllüyüz. Ama zihni/fikri esneklik konusunda pek tahammüllü olduğumuzu düşünmüyorum.

Tahammül /tahammülsüzlük noktamızı test edelim mi?

Sorunlarımızı bireysel değil siyasi düzlemde dile getirmeyi sevdiğimiz için, sorumu, siyaseti merkeze alarak soruyorum:

Sizi en çok rahatsız eden nedir?

a-Sizinle aynı dünya görüşünü paylaşan insanların sığ ve pespaye yorumları mı?
b-Sizinle aynı görüşü paylaşmayan insanların sığ ve pespaye yorumları mı?
c-Sizinle aynı görüşü paylaşan ve paylaşmayan insanların mesafeli ve analitik dili mi?
(Bendenizin cevabı: Aynı görüşte olduğum insanların sığ yorumlarına katlanamıyorum.)
İkinci soru: Siyasi baskılar mı gündelik hayatın eleştirel dilini imha ediyor, yoksa gündelik hayatta hiçbir zaman gelişememiş olan eleştirel dilimizin yokluğu mu siyasi dilin eleştiriye tahammülsüzlüğünü pekiştiriyor?

Özet olarak şunu söylüyorum. Eleştirel ortamın yokluğu sadece siyaset ile alakalı değil. Meselenin ahlaki ve psikolojik boyutu siyasi gerilimin çok üzerinde.

yazının devamını okumak için…