Savaş Körfez’e taşındı: Hesap Mekke Savaşları

Yazarlar
İbrahim Karagül’ün Yenişafak gazetesindeki yazısı… Türkiye’ye ve coğrafyamıza yönelik hiçbir genel çerçeveli planın, programın, projenin gizliliği kalmamıştır. Türkiye, İran ya da S....
EMOJİLE

İbrahim Karagül’ün Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Türkiye’ye ve coğrafyamıza yönelik hiçbir genel çerçeveli planın, programın, projenin gizliliği kalmamıştır. Türkiye, İran ya da S. Arabistan’la veya bölgede her hangi bir ülke ile ilgili küresel ölçekte hesapların anlaşılmayacak bir tarafı kalmamıştır.

Irak’a ne yapıldıysa, Suriye’ye ne yapıldıysa, aynısını Türkiye’ye, İran’a, Mısır’a da yapma planları kesindir. 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana atılan her adım birbirinin devamıdır, sistematik bir plan yürütülmüştür ve hiç geri adım atılmamıştır. Her saldırı, her demokrasi projesi, her ihtilaf, her barış girişimi, coğrafyanın tamamını parçalamaya dönük büyük hesaplar çerçevesinde dizayn edilmiştir.

Oyunu aptallıklarımız üzerine kurguluyorlar

Irak işgalinin 2003 yılına kadar bekletilmesi, Kuzey Irak ve Çekiç Güç operasyonları, Türkiye’nin bu konularda oyuna getirilmesi, bugün gelinen nokta, Suriye savaşının başlaması, bu ülkenin de parçalanması için hazırlıklar yapılması, PKK üzerinden hem Suriye’nin parçalanması hem Türkiye’nin kuşatılması, Kuzey Suriye ile Kuzey Irak haritalarını birleştirme planları, Kuzey Irak-Akdeniz koridor hesapları hep bir bütün projenin parçaları ya da aşamalarıdır.

Maalesef, bütün bu uygulamalar, coğrafyamızın aptallıkları üzerinde kurgulanmıştır. Basiretsizliklerimiz, zaaflarımız üzerine biçimlendirilmiştir. Daha Soğuk Savaş bitmeden coğrafyamıza yönelik istila programı başlatılmıştı. Terörle mücadele, anti terör merkezleri dedikleri her şey bu istilanın parçasıydı, siyasi söylemiydi. Batı, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ikinci büyük istilasına girişmiş, ülkelerimizi, şehirlerimizi hedef almış, bütün bunları bir Haçlı Savaşı ruhu ile yapar olmuştur.

Tabii ki ellerindeki en büyük sermayeleri, Müslüman ülke yönetimlerinin, rejimlerinin, siyasi kadrolarının, entelektüel çevrelerinin coğrafyaya düşmanlığı, ihaneti oldu. Bunlar yoksa bile aptallık, beyinsizlikleri oldu.

Coğrafyanın hainleri, istila pazarlamacıları

Çünkü onlar rehindi, ülkelerini peşkeş çekip iktidar satın alıyorlardı.  Onlara kulluk etmekten, boyun eğmekten başka seçenekleri zaten yoktu.

Doğruları ve yanlışları onlar belirliyor, dostları ve düşmanları onlar seçiyor, bölgesel güç haritasına, kimler kimlerle ittifak kuracak onlar karar veriyor. Bizler bütün bu gelişmeleri geriden takip ediyoruz.

Sesimizi yükseltip “Bunlar hepimizi kandırıyor, ‘coğrafyanın hainleri’ üzerinden istila projeleri uyguluyor. Bütün ülkeleri parçalayacaklar. Bütün kimlikleri çatışmaya dönüştürecekler. Müslüman ülkeleri, komşuları birbirine kırdıracaklar, kırdırıyorlar da. Bu işe dur diyelim, ön alalım, engel olalım” dediğimiz anda 15 Temmuz gibi çokuluslu bir saldırı ülkemizi vuruyor.

Bu haldeyken kimse, hiçbir yönetim, hiçbir siyasi hareket, akım ya da eğilim, “ben bilmiyordum, yeni öğrendim, bu da nerden çıktı” türü şaşkınlık ifadelerine sarılamayacağı gibi, bu tür senaryoların, projelerin olmadığına dair kamuoyu oluşturan, bu gerçekleri insanların zihinlerinden silmeye çalışan, kafaları karıştıran herkes bir şekilde bu büyük projenin yerel pazarlamacılarıdır. İhanet içindedirler. Onları öyle görün. Bugün görmezsek, iş başa gelince ihaneti göreceğiz ama o zaman bir anlam ifade etmeyecek.

PKK bir dış tehdittir, işgal gücüdür, Haçlılara çalışır..

İşte bu kadrolar üzerinden bütün ülkeleri, toplumları sindirdiler, kontrol altına aldılar. Belli bir kıvama getirdikten sonra da ülkeleri parçalamaya, şehir devletlerine bölmeye, yeni devletler inşa etmeye giriştiler. Batı, 21. Yüzyıl ve sonrası için de kuklalarını iktidara getiriyor, yeni garnizon devletçikler inşa ediyordu.

Arap Baharı gibi toplumsal öfke ve isyanlar yolundan saptırıldı, rejimler desteklendi. Mısır’da özgürlüklere çokuluslu saldırılar yapıldı, diktatörler ayakta tutuldu. Çünkü halk kazansaydı, bütün coğrafyada halk kazansaydı, Ortadoğu’daki sömürge düzeni ebediyyen tarihe karışacak, küresel ölçekte güç sarsıntıları yaşanacaktı.

Artık Sisi gibiler üzerinden, her kirli darbe ve suikast planının içinde olan Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler üzerinden işgal devam ettiriliyordu. Ülkeler birbirine düşürülüyor, yeni cepheler açılıyor, bölgesel savaşın ortamı hazırlanıyordu.

Bütün terör örgütleri bu çokuluslu müdahalenin öncü güçleridir. PKK/PYD coğrafyanın tarihine en büyük ihanet örgütü olarak öne çıkarılmış, bir dış tehdit haline getirilmiş, coğrafyayı parçalamak için en etkin örgütlerden biri yapılmıştır. PKK ile DEAŞ bu anlamda aynı kaynaktan beslenir, aynı akıl tarafından yönetilir. Yani iki örgüt de yeni Haçlı istilasının tetikçileridir.

İşte insanlığın kalbi burası, bu eksendir..

Atlantik kıyılarından Pasifik Okyanusu’na uzanan bu kuşak, yeryüzünün medeniyet eksenidir. Diller, kültürler havzasıdır. Dinler, mezhepler coğrafyasıdır. Yeryüzünün kalbi burasıdır, insanlığın atası, geçmişi burasıdır. Enerji kaynakları ile ticaret koridorları büyük bölümün buradadır. Kara ticaret yolları ile deniz geçişleri büyük oranda bu kuşaktadır. Batı’nın küresel hegemonyasına karşı itirazın, isyanın dili burada doğar, gelişir, buradan yükselir.

Dolayısıyla savaşın anası bu kuşakta yaşanır, yaşanmaktadır, yaşanacaktır da. İşte biz, bu büyük savaşın, krizlerin tam merkezindeki ülkeyiz. Biz Türkiye olarak, etnik savaşların, mezhep savaşlarının, petrol savaşlarının dışında durabilecek, herkese bir söz söyleyebilecek tek ülkeyiz. Sözün de gücün de yükselişi bizim üzerimizden olacaktır. Coğrafyamıza yönelik her saldırı, ülkemizi hedef alan saldırılar kadar bizi etkileyecektir.

Şii-Sünni savaşı üzerinden bölgeyi imha etme planı..

Bu çerçevede Türkiye’nin Katar krizi ile ilgili tutumu son derece dengeli,  doğru bir pozisyondur. Örgütler üzerinden etnik ve mezhep kavgaları başlatanlar, bu kavgaları İran-S. Arabistan savaşı ile bölgeselleştirmenin hazırlıklarını yapıyorlar. Türkiye iki cepheye de “dur” diyebilecek, makul olanı önerebilecek hatta zorlayabilecek tek ülke.

“Suriye savaşı bitsin bir/iki yıl içinde Körfez’in bütün ülkeleri çatışmaların içine sürüklenecek” diye çok yazı yazdım. İran’ın Basra Körfezi’ni vuracağını, S. Arabistan savaşı İran topraklarına taşımaya çalışsa da Tahran’ın nihai amacının Mekke’yi ele geçirmek ve S. Arabistan’ı vurmak olduğunu da..

Batı, mezhep kimliği üzerinden oyunu kurdu, iki devlet de hırslarına yenilerek, zaaflarına teslim olarak bu tuzağa düştü. Biz bu savaşları Şii-Sünni savaşları olarak göreceğiz, ona göre saf tutacağız ama aslında coğrafya için bir imha planı olduğunu çok geç öğreneceğiz. Eğer aklımızı başımıza almazsak, imha edilen biz olacağız, hepimiz. İran da kalmayacak S. Arabistan da. Türkiye dahil, bütün ülkeleri imha etme, dağıtma planları ortadayken, bu gelişmelere susacak mıyız?

Savaş Körfez’e taşındı, hedef Mekke savaşları

Katar krizi belki yumuşatılabilir. Ama bir şeyin önünü açtı: Savaş, Suriye’den Basra Körfezi’ne kaymaya başladı. Kriz şimdilik yumuşatılsa da, Pandora’nın kutusu açıldı, işaret fişeği çakıldı. Artık kriz Körfez’den çıkmayacaktır. İki yıl içinde olabilecekler şunlar…

yazının devamını okumak için…