Şairlik aşağılanmanın eseridir

Yazarlar
Bazen öyle olur ki insanın canı bir şeyler yazmak çekmez. Tatsız tuzsuz ağzının içinde yuvarlanır kelimeler. Halbuki vitrine koyar gibi satırlara,daha çok da satır aralarına dizer erbabı cümlelerini. ...
EMOJİLE

Bazen öyle olur ki insanın canı bir şeyler yazmak çekmez. Tatsız tuzsuz ağzının içinde yuvarlanır kelimeler. Halbuki vitrine koyar gibi satırlara,daha çok da satır aralarına dizer erbabı cümlelerini. Hale yola koyarken şaşırmaz,ne diyeceğini bilir.

Bende iki türlü sakatlık var. Birincisi erbabı değilim.İkincisi de Sedat Umran çekti gitti bu denizlerden.Sert gitti,yalnız gitti.

Bu röportajı yaptığım zaman yaklaşık beş yıl öncesiydi. Fatih Kerem de vardı yanımda. Ramazan ayına denk gelmişti. Yanılmıyorsam Erdem Bayazıt vefat edeli de birkaç ay olmuştu. Sedat Umran’ın yakın dostu İlhan ağabey ile orada tanışmış sanki birbirini uzun zamandır görmemiş kimseler gibi hararetli bir sohbete dalmıştık. Aşağıda o sohbetten birkaç cüz var. Allah gani gani rahmet etsin.

“ŞAİRLİK AŞAĞILANMANIN ESERİDİR!”

Harun Nihat: Şairlik nasıl bir devlet?

Sedat Umran: Şairlik öyle bir şey ki içgüdüsel olarak her an onu düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Rüyalarınıza giriyor. Hayatınız yok oluyor. Şair, şiirin kaliteli olması için; şiirin emrettiği müşkül şartlara katlanmalıdır. Her türlü zevki bırakıp ona yoğunlaşmalıdır. O zaman da sağlığını kaybedersin ama samimiyetle de böyle olmalı

Harun Nihat: Bahsettiğiniz iklimde olmadığı halde böyle sananlar ne olacak peki?

Sedat Umran: O alanda kendine göre, orta çapta bir başarısı olur. Bir adam şiir yazmazsam ölürüm diyorsa şiir yazsın. Kendine samimiyetle sorsun. Yalnız, öbür meşgale de olur diyorsa bıraksın. Anahtar budur. Ha bir de şair kendi şiirini ezbere okuyamıyorsa onu okuma. Şair değildir o. Şairin zümresi farklı…

Kimler ve nasıl bir zümre bu?

Bizden kim çıkmış biliyor musun? Dağlarca, Sezai Karakoç, Nazım, Yahya Kemal, Ahmet Haşim…

Beş duyusunun ötesinde şairler bu isimlerin hepsi.

Önemlidir metafizik şiirde. Bunu yapmayan Cemal Süreyya’da iyi şairdi. Çünkü şiir dilini iyi eğelemişti. Yalnız Sezai (Karakoç) ondan iyi şair… Sezai büyük şair…

Sezai Karakoç’tan da bahsetmenizi rica edeceğim fakat “O zümrenin” nasıl bir zümre olduğunu açıklamadınız.

İnsandaki şairlik kendini kabul ettirme içgüdüsünün eseridir. Aşağılanmanın eseridir. Şairlik aşağılanmanın eseridir. Aşağılanma olmasa şair olmazdı. Bende de öyle oldu.

Nasıl bir aşağılanma oldu sizde?

Yolun karşısından geçiyordum bir gün. Gençlik çağım. On yedi yaşındayım. “Ne kadar zayıf adam” dedi bana bir kadın. “Allah’ım ne kadar zayıf bir adam.” Güzel, beğendiğim bir kadındı. Ben de içimden dedim ki öyle bir dünya yaratayım ki bunun lafı boşa çıksın.

Buna mı borçlusunuz yani?

Emin ol buna borçluyum.

Sadece bu kadar mı?

Şişman adam, zayıf adam dövüş ediyorlar. Bunlar dövüşürken şişman adam zayıf adamın kulağına bir şey fısıldıyor.

Ne diyor?

Ne dediği meçhul. Ama zayıf adam onu bir vuruşta deviriyor. O sözün ne olduğunu çözemiyorsun. Şiir böyle bir şey…

Beş duyunun ötesinde bir şey söyledi o zaman.

Acaba ne dedi de harekete geçti? Şiirde bu vardır. Püf noktası.

O yumruk yahut vuruş; şiirin ete kemiğe bürünmüş hali mi?

Şair arar onu. Kuvvetlenir böylece. Aşağılanmanın eseridir.

Vuruş değil, fısıltı o zaman aslında şiir...

Bunlar hep toplanır şairde. Sen şairsen durum aleyhine de olsa vazgeçmezsin. Zayıfla şişman adamın kavgasında ki gibi işte. Diyor ya Necip Fazıl ” Eğer şairsen; şair olmayacağım desen de şair olursun.” Her büyük şair de bir üslup getirir ayrı konu. Necip Fazıl benim şiirlerimi Büyük Doğu’da çerçeve içinde bastırdı.

Niye başka bir şair için böyle şey yapsın ki Necip Fazıl?

Mizaç benzerliğimiz vardı onunla. Evine giderdik. Beni çağırırdı. Yine bir gün, “senin bir şiirini Büyük Doğu’da motifli yayımladım” dedi. Kimseye yapmadığını bana yaptı.

Ama niye siz? Niye Yahya Kemal yahut Akif değil de siz?

Yahya Kemal’i beğenmezdi. Beni beğenirdi ama… Bu büyük bir şey… Evine gittiğim zaman herkese iskemle çıkarmıştı bana koltuk. Bu önemli.

Niye beğendi sizce şiirlerinizi?

Çok güzel yazdığın zaman duyulur. Şiir bağrında hakikat gizler. İnsanda ölümsüz olan o hakikattir. O hakikati yakalayan şair ölümsüzdür.

Nasıl yakalanır o hakikat?

Eğer kişi şair doğmuşsa yakalar. Ölümsüz hakikati ele geçirmiştir çünkü. Eserleri bin sene sonra gene yaşar onun.

Nerden biliyorsunuz bunu? Deliliniz nedir?

Şeyh Galip işte… Yirmi altı yaşında yazmış ama hala okunuyor. Bin yedi yüzlü yıllardan hesap et.

“EDİP CANSEVER ELİMİ BİLE SIKMADI”

Ün de önemli değil mi bu yaşama mevzusunda?

Ün düşman yaratır. Çünkü herkes onda kendi karşılığı sandığı kişiliği hisseder. Bir de yalnızlık var tabi. Şairliğinde bazen böyle bilinmeyen bir ıstırabı var.

Hayır, ben bundan bahsetmiyorum. Muhakkak böyle bir tarafı da var ama bahsettiğim ne kadar iyi olursanız olun ün ve şöhret de kabiliyet kadar olmasa da önemli değil mi?

Atsız… O kadar arkasında giden vardı. İyi yazardı ayrı ama şair olduğunu sanmıyorum… Ki şair de değildi. Olsaydı başköşeyi alırdı. Her şey alınyazısı… Alınyazısı belli ise bir yol olacak ve vazgeçemeyeceksiniz.

Sizin ününüz?

Şairler ün için acele ediyorlar ve iyi şair çıkmıyor. Ben de acele ettim. O dünyaya dayanamadım. Ünün tehlikesini de göze alacaksınız ama. Bunu unutma. Bir zamanlar mesela Edip Cansever ile tanıştığımız vakit elini uzatıp tokalaşmamıştı bile benimle.

Sebebi neydi?

Ünlü değildim.

Türk şiiri yıllarca yüzünü önce doğuya sonra batıya çevirdi. Teşbihte hata olmasın ama sanki namazda ki gibi, iki meleğe de selam verip ibadetini bitirmiş duruyor şuan. Yalnız bu namaz pek kabul olmamış sanki. Çünkü dünya edebiyatında hala şairlerimizin bilindiğini, tanındığını sanmıyorum ben. Halkımızın şairlerine ilgisizliği de malum. Dil derseniz onun durumu da ortada. Yanılıyorumdur belki de Sedat Ağabey ama bundan sonrası ne olacak? Gelecekte Türk Şiirinin rotası, şairin kılavuzu ne olmalı?

Her şair zirvedir. Fakat şiiri yönlendirenler büyük şair. Şiirin geleceğini kestiremezsin ama kalitesini cezp edebilirsin. Kaliteliyse yaşar merak etme. Beş yüz sene de yaşar, bin sene de yaşar… Yunus, Nazım, Sezai, Ben yaşarım. Niye yaşamayım? Kalite yaşar çünkü. Fakat şiirle yarına gidecek olan Nurullah Genç değildir. Nurullah Genç’in edebiyat kitaplarında ismi bile geçmez. Kaliteye bakar şiir. Kalite yaşar. Bir tek kalite…

Peki, Aruz ve hece ölçüsü ile yazılan şiirler nasıl diğer dillere çevrilecek? Burada bir sıkıntı yaşanmıyor mu? Mesela Yahya Kemal’i nasıl Almancaya çevirdiniz?

Kafiyeli olarak aynen tercüme ettim. Almanca, Yahya Kemal’in bütün şiirlerini ezbere okurum. Çevrilir… Diyorum ya hep kalite diye.

Şair olduğunuzu anladığınızda on yedi yaşındaymışsınız. Bir senelik bir şair olma geçiş süreciniz varmış

O biraz farklı izah edilmiş sana. Şairliğimi on dört yaşımda anladım ben. Evdekilere bir gün şu masada oturacaksınız ve benimle iftihar edeceksiniz. Fuzuli mi olacaksın derlerdi.

“ŞAİR YAZMAZ. MİZACI DİKTA EDER ONA…”

Biraz şerit değiştirirsek bir şiiri nasıl yazar şair?

Şair şiiri yazmaz. Mizacı dikta eder ona. Şiirin oluşum süresi saniyenin yüzde biri kadardır. Şiiri uykularınızda, rüyalarınızda görmeniz lazım. Şair demek şiir aşkıyla doğmuş demek. Sevdiğiniz bir mesleğe sahip değilseniz ve elbette ki şairseniz, ikisini de ziyan edersiniz. Vazgeçeceksiniz şiir için. Ben de senin gibi iktisat öğrencisiydim Harun. Vazgeçtim… Birinci sınıfta bıraktım. Sen hata yapmışsın değiştirmemekle.

Benim şairlik geleceğim nedir Sedat Umran’a göre?

Umran: Devam ederse ben de ümit uyandıran güzel mısraların var onu söyleyeyim. Herkese söylemem bunu. Sen yanlış meslek seçmişsin ayrı. Kalite ve şiiri öğrendiğin zaman şairliğin tamamdır. Sezai olsa bu kadarını söylemezdi. Şair değilsiniz der geçerdi. İnsan şiir için bir ömür verecek her şeyden önce. Vazgeçecek…

Nelerden vazgeçecek?

Evlilikten, dostluklarından hepsinden. Alınyazınızda varsa. Böyle şair olabilirsiniz.

Şair beğenme ve beğenilme hususunda nasıl bir yol izlemeli?

Başkasına güvenir hale gelen şair, kendi gücüne güvenemez hale gelir. Enerjisini dağıtır. Fakat tanınma özlemi içerisinde olursa hayatın sonuna kadar, hatta şiirlerini şekillendirene kadar başarılı olamaz.

Sezai Karakoç demişken ondan bahsedelim biraz…

“Sedat” dedi bir keresinde… “Sen kitabını çıkar hakkında yazmak vazifemdir” dedi. Kitabı çıkardım. Leke’yi… Aradan yirmi yıl geçti tek satır yok. Fakat bir konuşmasında büyük şair olduğumu vurguladı. Nasıl? Unutmamış… Önemli Sezai’nin birine büyük şair demesi…

Sedat Ağabey sizin şiirlerinizi diğer şairlerden ayıran nedir? Okuyucu bir yorum getirir tamam ama size göre nedir? Şairinin yakasından dökülen bıkkınlıkları ve ıstırapları nedir şiirlerinizin?

Benim şiirlerimi diğerlerinden ayıran özellik sanayi toplumudur. Dişliler, asansörler falan… Büyük bir devrim geçirmiş dünya kültüründen kimse bahsetmiyor. Bu ne Sezai’de ne Yahya Kemal’de ne Haşim’de var. Yalnız Nazım tim tim trak gibi şeyler yazdı. O da bir şey değil. Fakat bu ben de ayrı bir özellik olarak durmuştur.

Eşya şairi olarak tanındığınız malum ama…

Ben eşya şairiyim. Beni takip eden bir yığın taklit çıkmış. Saymıyorum onları.

Sedat Ağabey tekrar teşekkür ederim bu güzel sohbet için.

Ben teşekkür ederim. Görüşmek üzere…