Putin, NATO; İslamcılar

Yazarlar
Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısında “Türkiye’deki siyasete müdahil batılı çevrelerin kullanmaktan hoşlandığı dili tercih etmesi, yöneticileri hedef almasına karşın Türkiy...
EMOJİLE

Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısında “Türkiye’deki siyasete müdahil batılı çevrelerin kullanmaktan hoşlandığı dili tercih etmesi, yöneticileri hedef almasına karşın Türkiye’deki iyi dostlarının olduğuna özellikle vurgu yapması… Çok bilinçli, seçilmiş hedef ve mesajlar olarak okunabilir.”diyor.İşte o yazı. ..

Her dış politika sorunu, aynı zamanda iç politika Uluslararası arenada kurulan denklemler, verilen güç mücadeleleri ülkenin iç dinamiklerinden bağımsız düşünülemez. Dış politikanın değişkenleri de sabitleri de ülkenin kendi özgül ağırlığıyla orantılıdır.

Rusya ile yaşanan gerilim dış politika sorunu olduğu kadar belki de daha fazla memleketin genel durumuyla doğrudan ilişkilidir. Bu durum sadece Türkiye için değil, Rusya için de geçerli. Belki de gerginliği bu kadar tırmandırmasının asıl nedeni Rusya için fazlasıyla iç dengelerle alakalı olmasındandır.

Suriye gibi doğrudan sınır olmayan bir bölgede askeri operasyonlar yapıp, Türkiye ile karşı karşıya gelmesi ve gerilimi bilinçli şekilde tırmandırması bir dış politika konusudur. Putin açısından bakıldığında, gerilimi tırmandırmada kullandığı argümanlar ve kullandığı dil büyük ölçüde Türkiye siyasetine müdahale şeklinde ilerliyor. Bir yanda Türkiye’yi uluslararası hukuk açısından suçlu duruma düşürmeyi gözeten propaganda yaparken diğer yanda bunun çerçevesini kişiselleştirilmesi tesadüf değil elbette.

Üstelik kötü bir kopyası da olsa daha önce Türkiye’deki siyasete müdahil batılı çevrelerin kullanmaktan hoşlandığı dili tercih etmesi, yöneticileri hedef almasına karşın Türkiye’deki iyi dostlarının olduğuna özellikle vurgu yapması… Çok bilinçli, seçilmiş hedef ve mesajlar olarak okunabilir.

Batılı basında çıkan analizlerde tekrarlanan hususun gerçekçi bir boyutu var elbette: Putin bu gerginliği içerdeki başarısızlığını kapatmak, muhalefetin ilgisini dışarıya, milli meseleye yöneltmeyi hedefliyor. Bu pek mümkün. Ancak unutmamak gerekir ki, Putin’in attığı hamleler karşısında NATO dahil Batılıların pek hazırlıklı olduğu söylenemez

Kırım’ın işgalinde, Gürcistan’a müdahalesinde etkisiz kalan Batı’nın bu kez NATO’yu doğrudan ilgilendiren konuda ne yapacağının test edildiği ileri sürülüyor.. Batı’nın ambargosuna karşılık askeri hamlelerle cevap veren Rusya’ya karşı Batı’nın hatta NATO’nun daha ileri bir hamle yapıp yapmayacağını denemek için riskli bir oyun olsa gerek.

Hem Rusya açısından hem de Türkiye’ye karşı kullandığı dil açısından bir iç politika boyutu da olan bu tırmandırılmış gerilimim Türkiye’deki karşılığı nasıl tezahür ediyor…

Suriye krizinin yaklaşık beş yıldır seyrettiği süreç, nedenleri, mahiyeti üzerinden pek çok şey söylenebilir. Gelinen noktada hepimizi etkileyecek bir gerilim karşısında politik öfkelerin Putin maharetiyle giderilmesi arayışı da normal bir durum olmasa gerek. Rusya sempatisinin ideolojik kalıntıları üzerinden ne anlama geldiğine daha önce değinmiştik. Bu durumu açık edercesine, Putin iç politikaya müdahil bir dil kullanarak, Türkiye’yi yönetenlerle halkı ayırıyor. Amerika Irak’ı işgal ederken de benzer dili kullanmıştı. Üstelik Türkiye’de kendileriyle anlaşacağı dostlarının varlığına vurgu yapıyor.

Rusya’ya, Putin’e duyulan ideolojik hissiyatın kökenlerini kestirmek zor değil. Ancak, bu gerginlik üzerinden belli bir aydın kesimin ideolojik söylem üstünlüğünü elde etme fırsatı kolladığı da gözden kaçmıyor. Epey bir müddettir artık hükümeti ve AK Parti’yi İslamcılıkla yaftalayıp, bu arada İslamcılık fikriyatının defterini dürmek isteyenler için altın fırsat sunmuş gibi sanki.

Suriye ve Ortadoğu politikalarını eleştirmek yerine bunlar üzerinden İslami hassasiyetleri, İslamcılığı mahkum etmeye yönelik bir kalemşörlük yarışı yeniden nüksetti… Muhayyel gerçekler öne sürerek hedeflenen çıkarsamalara odaklanmak dar alanında politik oyunu olarak görüp geçebilirdik.

Ne var ki entelektüel yaklaşım, analiz adına varsayımlardan söylem üstünlüğü elde etmeye yönelik yorumlardan geçilmiyor. AK Parti’yi İslamcı olarak etiketleyerek İslami hassasiyet, ümmet, İslamcılık gibi kaygıların tümünü mahkum etmek adına entelektüel ucuzculuğa itibar edilebiliyor…

Bunun üstüne bir de Türkiye’nin devlet politikasını ilgilendiren NATO sosu eklediğinizde “yeşil kuşak” muhabbetinden başlayıp bugüne bağlamış olur ve her daim haklı olmak gibi bir kafa konforunu korumuş olursunuz. Değil mi ki; İslamcılığı zaten yeşil kuşak politikalarıyla Amerika icat etmişti, şimdiki ‘İslamcı hükümet’in de NATO’ya baş vurması İslamcılığın maskesini düşürmüş oluyordu. Hiçbir zaman İslamcılık iddiasında bulunmamış bir partinin icraatlarıyla, Soğuk savaş dönemi devletler oyununu arasında anakronik bağlantısını kurabiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası bağlantıları ile İslamcılık iddiasının reel politik düzlemde bile ayırt edemeyen yorumlara analiz diyoruz.

Gelişmeleri, Putin’in ani tepkisi gibi okuyan, olayı kişisel siyaset tarzına indirgeyen en azından karşımızdaki tehlikeyi kavramaktan aciz ama analiz adına propaganda makinesi gibi çalışan bir kesim de var. Her iki farklı analitik yaklaşım; memleketin ortak tehdit algısı karşısında birleşmek yerine, politik dengelerde konumunu tahkim etmeye çalışıyor… Batı’nın tek yanlı dayatmaları karşısında Rusya’yla dengeleme, alternatif alan açma imkanının elden gitmesi ne türden bir stratejik hamle olabilir? Geçmişte yapılan yanlışları şu an için kaşıyarak zaaf sergilemek gerekmiyor ancak olup bitenlerden bir zafer haritası çıkarmak da yakışık almıyor.

yazının devamını okumak için…