Popülist İslamcılıktan Pop İslamcılığa

Yazarlar
İsmail Kılıçarslan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı… Bir kere şunu bir iyice anlayalım. Muhafazakârlıkla İslamcılık arasında, varoluşları gereği bir yapısal fark vardır. Muhafazakârlık, insanlı...
EMOJİLE

İsmail Kılıçarslan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Bir kere şunu bir iyice anlayalım. Muhafazakârlıkla İslamcılık arasında, varoluşları gereği bir yapısal fark vardır. Muhafazakârlık, insanlığın bidayetinden beri var olan bir yaşam tercihi iken, İslamcılık 160. yılını idrak eden bir ideolojidir.

İslamcılık, ‘halkçı’ bir ideoloji olarak doğmamışsa bile, zaman içerisinde bu hüviyete bürünmüş, hem halktan olmayı hem de halkın dertleriyle hemhal olmayı kendisine şiar edinmiştir. ‘Mazlum’ kavramsallaştırmasını siyasal tercihinin odağına koyan ana akım İslamcılık, hem uluslararası güç odaklarıyla hem de ülkesindeki siyasal erkle bu kavram üzerinden mücadele etmeyi benimsemiştir.

‘Popülisttir’ İslamcılık. Eşitlikçi, adaletçi, gündelik dertlerle uğraşmayı önemseyen, gelir dağılımında adaleti, eğitimde fırsat eşitliğini, halkın refahını önceleyen bir dil kuragelmiştir. Ülkesindeki asgari ücretin düşüklüğünü dert etmeyen, şehrindeki fakirliğin ortadan kalkması için boğuşmayan, yerleşik bir sosyal adalet fikri olmayan, malın ve paranın kullanımı ile ilgili önermelere sahip olmayan İslamcı, ‘yok hükmünde’dir.

Peki, güzel yurdumuzda böyle bir İslamcılık kalmış mıdır? Dahası sadece güzel yurdumuzda değil, tüm dünyada ana akım İslamcılık böylesi bir ‘popülist ajanda’ ile hareket etmeye devam edebilmekte midir?

Keşke ‘evet’ diyebilseydik bu sorunun cevabına.

Bugün Türkiye İslamcılarının içine düştüğü iki büyük tehlike vardır. Bunlardan ilki siyasete fazla güvenmektir. ‘İslamcıları da temsil ediyor’ diye, yapılması gereken hemen her şeyi AK Parti’den beklemek ana akım İslamcılığı günden güne bitirmektedir. Kendi ajandasını siyasal erkin uhdesine veren, gündelik politikayı haddinden fazla önemseyen, iki dernek üç vakıfla bahar gelir zanneden İslamcılık, kan kaybetmektedir. AK Parti’nin ‘romantikleştirilmesi’ süreci, İslamcılığın seyrüseferini olumsuz şekilde etkilemektedir. Bence yapılması gereken, AK Parti ile ilişkiyi ‘seviyeli şekilde’ sürdürmeyi başarmaktır. Ancak bu saatten sonra bu, oldukça zordur.

Bu durumun tam tersi daha da vahim sonuçlar doğurmuştur, doğurmaktadır. İslamcılığını ‘AK Parti karşıtlığı/düşmanlığı’ üzerinden ilerletmeye çalışan bazı isim ve kesimlerin acıklı fotoğraflarıyla doludur 13 yıllık albüm. Bazı gelenekli partilerin, bazı bel bağladığımız hocaların, bazı cemaat önderlerinin hali pürmelali pek fena olmuştur.

İkinci ve asıl büyük tehlike ise ‘popülist İslamcılıktan Pop İslamcılığa’ uzanan o berbat yoldur. Bilhassa İslamcılığın ne olduğuna dair en küçük fikri olmaksızın kendisini ‘İslamcı’ olarak tanımlayan insanlardan söz etmemiz gerekiyor ‘Pop İslamcılık’ derken.

Bir Pop İslamcıya göre, memlekette halledilmesi gereken her şeyi ‘Reis’ halletmektedir. Dolayısıyla kendisinin sadece ‘Reisi desteklemesi ve tekrarlaması’ yeterli olacaktır. Fakat burada bile bir sorun vardır. Mesela Reis’in çok önem verdiği Mısır meselesinde, elçilik önü protestolara 500 kişi katılmıştır. Yani Pop İslamcı beyimiz, Reis’in duyarlılığını sürdürme konusunda bile yalan söylemektedir kendisine ve başkalarına…

Ayasofya’nın ibadete açılmasını istemektedir, ancak bunu niçin istediğine dair derli toplu iki paragraf ortaya koymaktan acizdir. Çünkü aslında bunu niçin istediğine dair bir fikri yoktur.

Seyyid Kutub’u twitter capslerinden hiç olmazsa duymuştur. Ali Şeriati’yi de duymuştur, lakin o Şii olduğundan hemencecik nefret etmiştir. Zira Pop İslamcı için Müslüman olmanın ilk şartı Hanefi olmaktır. Daha da eğlencelisi ‘itikatta mezhebin ne’ diye sorulduğunda ‘Sünni’yim’ diye cevap vermeleridir. Vahhabilik’le selefiliği karıştıranlar bir yana, mutezileyi bir tarikat zannedenine dahi rastlanmıştır.

Bir Pop İslamcıya ‘Sait Halim Paşa kimdir, Mustafa Sabri Efendi kimdir?’, ‘Namık Kemal’in İslamcılığa katkısı nedir?’, ‘Cemaat-i İslami’nin İslamcılık düşüncesine getirdikleri nelerdir?’ gibisinden sorular sorup da onu zor durumda bırakmamak gerekir. Hele hele ‘söyle bakalım Akif niçin karşı çıkmıştı Abdülhamid’e?’ falan diye sorup devreleri yaktırtmamak lazım gelir. Sonra ‘Akif vatan hainidir’ diyenine rastlarsınız da nutkunuz tutulur. İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü’nü tabii ki okumamıştır; fakat Reis’in sesinden Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine’yi dinleyip hislendiği için Sezai Karakoç uzmanı sayılır.

Yazının devamını okumak için…