Osmanlıca’nın açtığı kapı

Yazarlar
Mahmut Övür Sabah gazetesindeki yazısında Milli Eğitim Şurası ile başlayan Osmanlıca tartışmalarını ele alıyor. Antalya’da düzenlenen 19. Eğitim Şûrası, Osmanlıca (Eski Türkçe) öğretimi gündeme ...
EMOJİLE

Mahmut Övür Sabah gazetesindeki yazısında Milli Eğitim Şurası ile başlayan Osmanlıca tartışmalarını ele alıyor.

Antalya’da düzenlenen 19. Eğitim Şûrası, Osmanlıca (Eski Türkçe) öğretimi gündeme taşıyarak sadece bir dil tartışması açmadı, ondan daha önemli bir şey yaptı: Dokunulmaz kılınan “tek tip eğitim sistemi”ne dokunmanın önünü açtı.

Bu eğitim sistemi, bin yıllık derin tarihimizle ilişkimizi kestiği gibi sınırlarımız içinde ve dışında yaşayan halklarla da bağımızı kopardı. Böylece geçmişten beslenemeyen, kendisi olmayan ve nefes alamayan ucube bir toplum ortaya çıktı.

Dindarlar, Aleviler, Kürtler, Çerkesler, hatta Balkan göçmenleri yıllarca kimliklerini saklamak zorunda kaldı. Lozan’la hakları güvenceye alınan azınlıklar bile cumhuriyetin “özgür” yurttaşı olmayı hissetmedi.

Bırakın Milli Eğitim’in yayınladığı tarih ve yurttaşlık kitaplarını, bu kesimlerin sokakta bile adı yoktu. Komşularımız da büyük oranda “düşman”dı.

Buradan yeni biri çıkış yolu bulmadan, dünyanın gelişmiş demokrasileri arasına girmemiz mümkün değil. Osmanlıca meselesi bu kapıyı aralayan küçük ama önemli bir anahtar, Türkiye toplumunun rahatlaması ve üzerindeki 100 yıllık baskının kalktığını hissettiren bir çıkış yolu oldu.

Aslında sadece siyaset alanında değil, her alanda normalleşmeye ihtiyaç var. Sabırla her konuyu tartışmalıyız ama biraz da hızlanmalıyız.

Çok geç kaldık. Özellikle de eğitim alanında…

Son şûrada bildiğim kadarıyla 179 öneri tartışılıp ele alındı. O şûraya katılanlardan biri de masal kitaplarıyla tanıdığımız yazar Yücel Feyzioğlu. Önerileri şûrada ele alınıp, tavsiye kararına dönüştürülmedi ama er veya geç Türkiye, bu önerileri hayata geçirecek.

Önerilerin ne olduğuna gelince… İşte yazar Feyzioğlu’nun toplumsal kaynaşmayı sağlayacak yeni formülü: “Çocuklarımız genellikle Batı kaynaklı masallarla- çizgi filmlerle ve diğer sanat ürünleriyle büyüyor. Bu da kültürlerine yabancılaşma sorununu birlikte getiriyor.

O nedenle okul öncesinden başlayarak ilkokul dönemi boyunca ‘Türk Yurtlarından ve Mezopotamya’dan Kardeş Masallar ve Hikâyeler’ hazinesi, çocuklarımıza okutulmalıdır. Altaylar’dan Kerkük’e, Uygurlardan Balkanlar’a kadar Türk halklarının ve Mezopotamya’da yaşayan Kürt, Arap, Fars, Süryani ve diğer kardeş halkların 3-4 bin yılda birikmiş kültürü, çocuklarımıza okutulmalıdır.”

Bu doğrultuda Alevilerle ilgili bilgilerin ders kitaplarında yer alması ilk adımdı. Aynı şeyin Kürtler, Ezidiler, Çerkesler veya Ermeniler için de yapılması gerekiyor. Daha önce de yazdım, bugün Türkiye’nin önemli bir kesimi, sabah akşam Kürtleri konuştuğu halde, Kürtleri tanımıyor.

Çünkü onların kim olduğuna dair ders kitaplarında tek bir satır bile yok.

Peki, bu toplumu nasıl kaynaştıracağız?

Formülü yazar Feyzioğlu veriyor: “Bütün çocuklar bu derin kültürü içselleştirmeli, kardeşçe büyümeli, ayrılıkların, dışlanmışlıkların önü kapatılmalıdır.”

Yazının devamını okumak için…