Müslümanların perişan hali?

Yazarlar
Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısı.. Müslümanların perişan hali… Hac yahut umre yapan Müslümanların izlenimlerini anlatırken giriş cümlesidir. Kargaşa, cehalet, çevre temizliğine uymam...
EMOJİLE

Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısı..

Müslümanların perişan hali… Hac yahut umre yapan Müslümanların izlenimlerini anlatırken giriş cümlesidir. Kargaşa, cehalet, çevre temizliğine uymamaları bir dizi “perişanlık manzarası”na dair hikayeleri dinlemeyen yoktur. Müslümanların perişan hali denilecek gerçekliğimizle Hac’da karşılaşılan durumun perişanlık olduğundan çok da emin değilim. Bizim gibi giyinmeyen, ikili ilişkilerde davranış modelleri bizden farklı olan dolayısıyla bunun toplumsal yansımasının da devasa ölçekte büyümüş şekli olduğunu genelde gözden kaçırırız. Milyonların belli bir zamanda belli bir mekanda buluşup topluca ibadet etmeleri bunu geniş bir coğrafyada ve belli zaman diliminde gerçekleştirmek zorunda olmalarının ortaya çıkardığı görüntüyü perişanlık olarak tanımlıyor olmayalım.

Farklı mezheplerin namaz şeklini bile yadırgayan genel “Müslümanlık kültürü”den habersiz kendimi dünyanın ve de Müslümanlığımın merkezine koymanın ortaya çıkardığı bir yanılsama olmasın bu perişanlık hikayesi?
İslam aleminin her tür farklılığın, kriz alanlarının küresel ölçekte en yoğunlaşmış halde özetini buradan temaşa edebiliriz.

Bir Malili ile Arakanlı Müslümanı bir araya getiren değer, ortak kimlik tevhid itikadı ve düşüncesi ile onları yarıştıran farklılık içinde Ümmeti çeşitlendiren kültürel öğeleri birbirine karıştırmamak gerek ve karıştırmamak gerek ki Hac bir mahşer provasıdır.
Her şeyin standart yerli yerinde sınıflandırılmış bir düzen içinde icra edilen gösteri değil… İnsan sınanmaktadır. Sabırla denenmekte, şeytanın iğvalarına karşı, nefsin tuzaklarına karşı çok yönlü bir sınavdadır.

Renk cümbüşü içindeki ahengi, kargaşa içindeki birlik duygusu yakalanamıyorsa Hacc’ın anlamı kavranmış olmaz.

Kurgulanmış bir anlatıya dönüşen perişanlık aslında içinden geldiğimiz toplumun alışkanlıklarına, davranış biçimlerine hatta postmodern dönemi yaşayan Müslümanların zihin yapısıyla uyuşmayan her biçimi için yaptığımız tanımlamaya dönüşüyor “perişanlık” halleri…

Sürekli dairesel bir hareketle akarken müthiş bir görüntü sergileyen tavaftaki Müslümanların yüzlerindeki ifadeye, beden diline iyi bakın… Alnında secde izleri yer etmiş fakir bir Hind Müslümanın gözlerindeki ifadeye iyi bakın. Milyonların birbirine benzediği bu mahşeri kalabalıkta belki fark etmeyebilirsiniz. Ama aynı çehreyi Paris’in, New York’un orta yerinde yürüyen birine yerleştirin o an göreceksiniz burada perişan gördüğünüz fakir Nijeryalı’nın, perişan Nepalli Müslümanın çehresindeki başkalarında olmayan ifadeyi.
Kaç gündür bu gözle bakıyorum o alınlara.

Müslüman olmak muhteşem bir şahsiyet kazandırıyor. Sıradan bir Müslümana hakikate ermişliğin verdiği bir özgüvendir bu. Modern insan eksile eksile bireyleşirken Müslüman şahsiyetini kurarak özgüven alanını inşa ediyor.

Batıda yaşayanlar bilir, memleketin dışına çıkmadan Avrupa’nın orta yerinde kendine ait bir varoluş alanı inşa ediyor, ister işçi ister entelektüel olsun bu özgüveni ile ayrılır. Mütereddit, hiç bir sabitesi olmayan iç dünyasında fırtınaları dindirememiş modern insanın bakışlarıyla o gözleri karşılaştırın. Ve gördüğünüzü küresel ölçekte yoğunlaştırıp Hac’daki mahşer resmini çizin.

Dünyanın her yerine ister mukim ister gezgin olsun şahsiyetini ortaya koyan kimliğini inşa esen Müslümana özgü farklı oluş bilinci burada da tezahür eder. Sadece tüm hatlarına bakmanız yeterlidir. Geri, ilkel, cehalet gibi tanımlanan haller aslında modernleşmeyle iğdiş edilmemiş şahsiyetin hallerinden ibaret. Modernleştikçe tekleşiyor, yüzeyselleşiyoruz.
Asıl perişanlıklarımızı fark etmeyi engelleyen modern birey yaklaşımımızdır. Kaba, görgüsüz gördüklerimiz biraz da bizim modernleşmemizle, şahsiyet sahibi olmaktan bireye evrilmemizle alakalı değil mi?

yazının devamını okumak için..