Muhacirlerin Dersaadet’i Anadolu

Yazarlar
Şimdi Anadolu, Suriyeli muhacirlere kucak açıyor. Yüzbinlerce insan geliyor buraya. Bu defa İstanbul yerine Gaziantep, Urfa, Kilis gibi şehirler muhacirlerle dolup taşıyor. Cami avluları, bahçeler, pa...
EMOJİLE

Şimdi Anadolu, Suriyeli muhacirlere kucak açıyor. Yüzbinlerce insan geliyor buraya. Bu defa İstanbul yerine Gaziantep, Urfa, Kilis gibi şehirler muhacirlerle dolup taşıyor. Cami avluları, bahçeler, parklar ve boş alanlar bu defa Suriyeli muhacirlerin sığınaklarına dönüşüyor. Yoksulluğu, işsizliği ve sefaleti bu defa onlar yaşıyor.

Anadolu toprakları iki yüzyıldır muhacirlerin barış adası. Herkes buraya koşuyor. Müslümanlar, topraklarında zulüm ve baskı görünce, inanç ve kimliğinin reddedilmesiyle karşılaşınca Anadolu’ya hicret ediyorlar. 93 Harbi ile beraber en yoğun hareketlilik Anadolu’da yaşandı. Osmanlı’nın Ruslarla yaptığı savaştan sonra gelen yenilgi… Sel gibi aktı muhacirler İstanbul’a . Her taraf insanlarla doldu yeniden. Sokaklar, camiler, evler, konaklar ve hatta saray bahçeleri muhacirlerle dolup taştı. Osmanlı tebaası, Osmanlı başkentine sığındı. Hilafetin merkezinde, Dersaadet’te saadet aradı. Fakirlik, hastalık, işsizlik ve çaresizlikler aktı şehrin caddelerinde. Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul adlı romanında bu muhacirliğin dramıyla başlar.

Osmanlı Anadolu’ya çekildikçe tebaası da onun peşinde çekildi. Özellikle asimilasyona direnen ve zulümlerden kaçanlar geri çekildiler. Balkanlar ve Kafkaslar’da milyonlarca insanın Anadolu’ya gelmesinin trajedisi ve anlamı budur. Hicret, yeniden yaşandı yüzyılın başında. Müslüman toplumlar yeniden hicrete katıldılar. Anadolu’da yeni bir muhacir toplum kurdular. Arnavut, Boşnak, Pomak, Abaza, Tatar, Çerkez, Gürcü… Onlarca Müslüman topluluk bu topraklarda yeniden bir hayat kurdu. Yeni bir sosyoloji ortaya çıktı. Ümmet toplumunun en derin nüvesi kuruldu bu sosyolojiyle. Anadolu, Müslüman toplumların sığınacağı, yer bulacağı ve kendini güvende hissedeceği bir vatan oldu.

KOLEKTİF BİLİNÇ

Anadolu’nun etrafında zulümler arttıkça ve dini reddeden siyasetler hakim oldukça bu muhaceret devam etti. Komünizm, bu Müslüman toplumların inançlarına karşı zalimane siyasetler devreye soktukça insanlar Anadolu’ya hicret ettiler. Hicret, iki yüzyıldır durmak bilmedi. Osmanlı yerine seküler ve milliyetçi bir devlet kurulsa da Müslüman toplumların kolektif hafızasında Anadolu İslam’dı, hilafetin merkeziydi, dersaadetti. Güvenin, huzurun, İslam’ın ve barışın merkeziydi. Yeryüzünde onları koruyup kollayacak tek vatandı. Bütün siyasal değişmelerin ve mülahazaların ötesinde bu derin sosyoloji vardı onların tahayyülünde.

Anadolu’nun değişmeyen anlamı, İslami anlamı derindi. Derin dini varlığı tutuyordu içinde. Bundan dolayı Anadolu çevresindeki Müslümanlar buraya hicret ettiler. Burada kendilerini bulacaklarına inandılar. Burada İslam’ı yaşayacaklarına inandılar. Burada kardeşçe ve bir arada hayatlarını sürdüreceklerine inandılar. Osmanlı çekildikçe onlar da onunla beraber çekildiler. Osmanlı barışının asırlar içinde ürettiği kolektif bilinç onlarda devam ediyordu. Her barışsızlıkla karşılaşma durumunda bu bilinçteki barışla karşılaşarak ona koşuyorlardı.

Muhacirlik zor zanaat. Çünkü bütün dünya varlıklarını geride bırakarak yeni bir dünyaya savruluyor insanlar. Evlerini, topraklarını, işlerini, komşularını, tarlalarını, bahçelerini vs. geride bırakıyorlar. İşkeç’li bir doksanlık kadın bana anlattı daha geçen yıl. Evin avlusundaki ocakta kaynattığı sütünü yerinde bırakarak, kundaktaki çocuğunu kucağına aldığı gibi Anadolu’ya koşuyor! Sadece geride kalan bunlar değil. Yaşanılan bütün duygular ve hayaller geride kalır. Gökyüzü ve güneş bile geride kalır.

MUHACİR TOPLUM

19. ve 20. yüzyılın savaş ve devrimleriyle savrulan Müslüman toplumlar, Anadolu’yu bir dersaadet olarak görüyorlar. Burada kendilerine yeni bir hayat kuracaklarına inanarak yerleşiyorlar. Anadolu bir muhacir topluma dönüşüyor. Muhacirlik, Türkiye’nin baskın kimliği halini alıyor. Bölüşülen topraklar, bölüşülen kentler, bölüşülen ovalar ve bölüşülen ekmek. Elbette bunların sıkıntıları olacak zaman zaman. Ancak topyekun baktığımız da bir Muhacir ve Ensar kardeşliği görürüz. Hz. Muhammed’in asırlar öncesinde Medine’de kurduğu Muhacir ve Ensar kardeşliği bu defa bu topraklarda tesis oluyor. Kız alıp veriliyor, iş ortaklığı kuruluyor, aynı siyasal partilerde yer alınıyor, aynı camilerde namaz kılınıyor, aynı türküler söylenmeye başlanıyor.

İki yüzyıllık muhacirlik, Türkiye’de yine karşımıza çıkıyor. Bu defa Kafkaslarda ya da balkanlardan gelmiyor insanlar. Mezopotamya’dan geliyorlar. Şam’dan, Halep’ten, Musul’dan, Erbil’den geliyorlar. Yine savaş ve rejimlerin alt üst ettiği sosyolojinin fırtınaya tutulmasıyla savruluyor insanlar. Kan ve korkunun, açlık ve sefaletin gölgesinden kaçıyor insanlar. Onlarca terör örgütünün katliamlarından savruluyorlar. Bir güvenli sığınak arıyorlar. Başlarını sokacakları, silah sesi duymayacakları, bir yakınlarının gözleri önünde katledilişini seyretmeyecekleri bir yer. İnsan, güven arayarak dünyaya gelir. Doğarken çığlığı basması bundan değil mi? Annenin güven veren bedeninden kopuşun getirdiği güvensizliğe karşı çığlıkla verilen bir tepkidir bu! Bombalar, silahlar ve katliamlar ortamından kurtulmak için bütün dünya varlıklarını terk etmeyi göze alanlar için de bu böyledir. Suriyeliler böyle yapıyor bugün. Onlarca ülkeye savruluyorlar. Muhacir topluma dönüşüyorlar. Anadolu onlara da dersaadet oluyor.

Şimdi Anadolu, Suriyeli muhacirlere kucak açıyor. Yüzbinlerce insan geliyor buraya. Bu defa İstanbul yerine Gaziantep, Urfa, Kilis gibi şehirler muhacirlerle dolup taşıyor. Cami avluları, bahçeler, parklar ve boş alanlar bu defa Suriyeli muhacirlerin sığınaklarına dönüşüyor. Yoksulluğu, işsizliği ve sefaleti bu defa onlar yaşıyor. Anadolu, bu defa onlara kucak açıyor. Onlara aş veriyor, dostluk veriyor ve destek veriyor. Anadolu Ensarlığı, bu defa Suriyeli muhacirlere gösteriliyor. Binlerce konteynır kent, sağlık imkanları, okullar, sivil toplum kuruluşların kampanyaları…Türkiye Müslümanlığı onlara seferber oluyor. Onları gönlüne basıyor. Onları kara günlerinde yalnız bırakmak istemiyor.

HİCRETE KUCAK AÇMAK

Anadolu’nun Ensarlığı hep devam edecek. Yüzyıllardır devam ediyor çünkü. Suriyeli muhacirler için de bu böyle olacak. Çünkü Ensarlığın ortak ilkesi, İslam kardeşliğidir. Ensarlık kardeşlikte kavmi sınır tanımaz. Dün nasıl Boşnak, Pomak, Tatar, Abaza, Çerkez, Kürt, gibi kavmi sınırlar tanımadıysa bugün de Suriye ya da Arap, Türkmen, Kürt gibi sınırlar tanımayacak.

Yazının devamını okumak için