Modernitenin akışkan döneminde dostluklar

Yazarlar
Fatma Barbarosoğlu Yenişafak gazetesindeki yazısında, modernitenin dostlukları bitirişini konu alıyor. “Kara gökler kül rengi bulutlarla kapalı”. Son zamanlarda zihnimize mihmandarlık eden tek mı...
EMOJİLE

Fatma Barbarosoğlu Yenişafak gazetesindeki yazısında, modernitenin dostlukları bitirişini konu alıyor.

“Kara gökler kül rengi bulutlarla kapalı”.

Son zamanlarda zihnimize mihmandarlık eden tek mısra bu sanki.

Dört bir yanımız kaynıyor, dünya başka bir yöne gidiyor ve fakat olmakta olanı kavramaya çalışmak yerine, saldırı ve savunma cephesi olarak ayrılmış iki hendeğin ortasında birbirimizi yaralıyoruz.

Anlamak zor geldiği için, yaralanarak ve yaralayarak anlamanın yükünden azat olmaya çalışıyoruz.

Tarihte böyle dönemlere akıl tutulması deniyor. Basiretin bağlanması.

Olmakta olanı anlayabilmek için yaşadığımız dönemin ruhunu kavramaya çalışmamız gerekiyor.

Oysa bu sabahtan akşama olabilecek kolay bir mesele değil. Anlamak için tasvir etmeye çalışırken ahali başınızda hazır ve nazır dururken üstelik: “Bunları biz zaten biliyoruz. Sen bize esas ne yapacağımızı söyle!”

Bir takım şeyleri yapıyor olmamız onları biliyor olduğumuz, idrak ettiğimiz anlamına gelmiyor. Mesela cep telefonunu kullanıyor olmamız, hatta ondan bazen şikayet ile bahsetmemiz, cep telefonunun hayatımızı nasıl bölerek imha ettiğini de idrak ettiğimiz anlamına gelmiyor.

Cep telefonu örneğinden başlamayı tercih ettim çünkü, tarihin hiçbir döneminde insanlar birbirleriyle bu denli tuhaf etkileşim savaşına maruz kalmamıştı. İnternet, sosyal medya üzerinden yüzlerce insan birbirinin yediğini içtiğini; nerede, ne zaman, kimlerle beraber olduğunu takip ediyor. Takip edilen de takipçi sayısının çokluğu üzerinden bir “değer” kazanmak için, kendisini gözetlenebilen bir nesne durumuna indirgemekte beis görmüyor.

Gösteriş eskiden kötü bir şey olarak kabul edilirken, bu gün “sosyalleşme” kategorisi içinde sunulup, makbul hale getiriliyor.

Bunca “sosyalleşme”, yakındaki ile mesafenin açılmasına sebep olduğundan, insanlar çok sıradan bir sıkıntısını anlatmak için bile, profesyonel yardım almak zorunda kalıyor. Derdini kimselerle paylaşamadığı için derman bulamıyor. Ya da “herkesle” paylaştığı için derdinin içinde kilitli kalıyor.

Bir kocakarı nasihatinden mahrum kalanlar, sorununu uzman psikolog yardımıyla çözmeye uğraşıyor. Oysa çoğu zaman ihtiyacımız olan şey “hayat böyledir. Olur bazen böyle şeyler. Büyütme evladım” diyecek müşfik bir ses.

 O müşfik ses hasta olduğumuzda bile yok.  Çorba getirecek kapı komşusundan mahrumuz, evlere servis yapan çorbacının telefon numarası kayıtlı cep telefonlarında.

 Dostların, akrabaların yerini acil durumlarda ulaşılacak profesyonel kurumların numaraları aldı.

Buzdolabının üzeri beni çağır hep buradayım diyen magnetlerle dolu.

İlişki ve iletişim kurmak çok kolay.

Lakin, dostlukları inşa etmek ve sürdürmek imkansızın sularında seyrediyor.

İletişim kurmak için insanlar genellikle saldırganlığı tercih ediyor.

Sosyal medya hesaplarının kabarması, banka hesabının kabarması kadar “değerli” görüldüğü için sanal âlem seferberliği son sürat devam ediyor. Her saldırı yeni bir takipçi sayısı demek çünkü.

Hesaplar kabarıyor, mahremiyetin sınırları eriyor ve dostluk kelimesi önce kalplerden, sonra zihinlerden siliniyor.

Neden?

Dostlukların inşa edilme sürecinde gizliliğin önemi üzerinde durmak aklınıza geldi mi?

Bauman kamusal ile özel alan arasındaki ayırımın buharlaşması ile yani gizlinin, sırrın ortadan kalkması ile kaybolan dostluk arasında şöyle bir bağlantı kuruyor: “Gizlilik yalnızca mahremiyetin kişinin kendisine ait bir mekân yaratması, davetsiz misafirlerden ve burnunu sokanlardan uzak kalması için gerekli bir aracı değil. Aynı zamanda birlikteliği inşa etmek ve ona hizmet etmek için insanlar arasındaki bağların belki de bilinen en sağlamlarını bir arada tutmak için en güçlü araçtır. Kişi sırlarını birkaç “çok özel” insanla paylaşıp diğerlerinden sakladığında, dostluğun ağları örülür, kişinin “en yakın dostları” belirlenir ve korunur, sonsuz karşılıklı sözler verilir ve sorumluluklar üstlenilir; hatta bağlılıklar belirsiz ve geri çekilme koşulları olmadığı sürece boş sözleşmeler imzalanır.”(Bauman;  Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm sh.116)

Dindar kesim için mahremiyetin dışa açılma süreci Refah Partisi’nin 1994 Büyükşehir Belediye Başkanlığı kazanması ile başladı. Güzel mekânların “Sosyal Tesis” olarak halka açılmasının başladığı bir dönemdir bu dönem.

Masum bir hizmet anlayışının zaman içinde çok farklı bir sosyalleşme alanı oluşturacağını elbette muhafazakâr zihniyet fark edemedi.

Muhafazakârların iktidara gelmesi ile birlikte artan refahın getirdiği değişiklikleri, yeni teknolojilerin inşa ettiği zaman ve mekân algısına, odaklanmadan; nerede ve nasıl hangi duygularla yaşadığımızı kavramanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

Herkesin şikâyetçi olduğu, yozlaşmanın beslendiği damarı bulmak için zaman ve mekân kullanımı,  zaman ve mekânı heba etme biçimleri üzerinde odaklanmak gerekiyor.

Mesele, AK Parti eleştirisi kadar kolay bir mesele değil anlayacağınız.

Bauman’a kulak vererek bitirelim yazıyı:

“Günümüzdeki gizlilik krizi, bütün insanlar arası bağların zayıflaması ve çürümesi ile yakından alakalı. Gizliliğin çökmesi ve bağların kopması arasındaki ilişki tavuk ile yumurta arasındaki ilişkiye benzer; hangisinin önce hangisinin sonra geldiğini tartışmak vakit kaybıdır…”